Akif Emre

Akif Emre

Başbakan'ın üslubu

Başbakan'ın üslubu

Üslup ve uzlaşma arasında siyaset

Son günlerde “Başbakanın üslubu” üzerinden başlayan tartışma Türkiye'de siyasetin fay hatlarını ele vermesi açısından önemli bir gösterge. Aslında, üslup üzerinden iktidarın siyasi muktedirliği, meşruiyeti tartışmaya açılıyor. Oysa Başbakanın karizması bizzat bugün eleştirilen üslubunda yatıyor. Beğenip beğenmemek ayrı bir konu ama liberal kesimden, farklı eğilimlere pek çok çevrenin alkışladığı iktidar ve politikaları; bu zamana kadar büyük ölçüde, halka sıcak gelen, kendi dilini kullanan bu üslup sayesinde halk desteğini aldı. Bir başbakana yakıştırılamayan üslup da ilk kez ortaya çıkmış değil.

Ne olmuştu da bir anda bir liderin üslubu rahatsızlık vermeye başlamıştı?

Ne olmuştu da bir zamanlar “devletin organları arasında uyumun sağlanması” adına nerdeyse tek meşruiyet gerekçesi sayılan askerlerin beğenisini kazanmış olmak adeta suçlama vesilesi olmaya başlamıştı?

Bu soruların birinci dereceden muhatabı aslında başta iktidar partisinin liderliği olmak üzere büyük beklentilerle bu partiye destek veren “çekirdek kitle”dir.

AKP'yi iktidara taşıyan şartları bir daha hatırlamaya çalışırsak; iç ve dış dengeleri kollayarak daha doğrusu Türk siyasetinde belirleyici olan iç ve dış dinamiklerle “uzlaşmaya vararak” iktidara gelmişti. O kadar farklı güç odaklarının desteğini almıştı ki, öz eleştiri yapanlara cevap, buğün adeta düşman kesilen kalemlerden geliyordu. “Amiral gemisi”nin kaptanı bile bizim uyarılarımıza karşı can siperane Ak Parti savunusu yapıyordu. Bu işte bir tuhaflık olduğunu zafer sarhoşluğu içinde ne iktidar kadroları ne de çekirdek kitle fark edemediği gibi bu kritik durumu önemsememişlerdi.

Bu gün gelinen noktada uzlaşma tümüyle ortadan katlığı söylenemez. Yer yer farklı siyasetler ve çıkarlar çatışsa da iktidara verilen destek tümüyle çekilmiş değil. Belli çevreler desteği çekse bile bu kadar oy alan bir parti kendi çekim gücüyle önemli bir desteği tutması, belli dengeleri yeniden kurması gerekir. Önemli olan iktidarı ya da her hangi bir siyasal toplumsal hareketin kendi özgül ağırlığının farkına varmasıdır.

Bu süreçte iki türlü sorun ortaya çıktı. 'iktidar partisinin kendi özgül ağırlığına yabancılaşması' gibi siyaset tarzı açısından son derece riskli bir yönelim gerçekleşti. Hatta bu özgül ağırlık zamanla siyasi kadrolar açısından bir kambur gibi algılanarak adeta bir an evvel kurtulmak istenen yüke dönüştü. Bu erken gelen yabancılaşma ödünç destekle kapatılırken, destek sahipleri tüm başarının, kerametin kendi seçkinci muhitlerin verdiği meşruiyetten kaynaklandığını her fırsatta telkin ettiler.

İkinci sorun ödünç destek sahipleri her türlü yıpratmalara karşı koruyucu kalkan işlevi görürken bunu zihniyet, dünya tasavvuru ve siyaset tarzı açısından teslim almaya dönüştürecek bir stratejiyi çok bilinçli olarak uyguladılar. Verilen destek karşısında “bilinç kamaşması” yaşayan AKP kadroları gerçek anlamda bir dönüşüm gerçekleştirmiş, kültürel kodlarında hala beslendikleri damarın izleri bulunsa da belirleyici olan siyaset etme imkan ve stratejiler açısından yeni söylemi çoktan içselleştirmişti.

Gelinen noktada olan nedir?

Bir kere küresel krizin öncü sarsıntıların kıyımıza vurduğu şu günlerde aslında kimsenin yeni bir iktidar değişikliği yapacak cesareti yok. Elbirlik destek verdikleri günlere benzer bir durum kapıda görünüyor. En azından bu iktidar için önemli bir şans(!)

İkinci olarak özellikle iktidarın siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel anlamda dilini büyük ölçüde belirleyen (veya öyle olduğunu düşünen) kesim/ler desteklerini çekmek tehdidi ile Ak Parti'yi adeta terbiye etmeye çalıştıklarını gözden uzak tutmamalı. Liberal aydınların iktidardan uzaklaştıkları söylemi tam da bu süreçle doğrudan alakalı.

Burada kritik durum AKP ve tabanının kendini nerede konumlandırdığı ile yakından alakalı. Bunca halk desteğine rağmen kendi özgül ağırlığına yabancılaşmanın sarsıntılarını yaşıyor. En önemli zaafı da kendini mutlaka iktidar olmaya mahkûm sayarak işbaşına gelmiş olması ve bu hedefe matuf uzlaşmalara girmiş olmasıdır. Hedefi her ne pahasına olursa olsun iktidar olmak olan hiç bir siyasi hareket kendi olamayacağı gibi iktidarı elde etse bile iktidar gücüne sahip olamaz.

İktidar olma, iktidarı sürdürme adına kurulan koalisyonlar zamanla ayak bağı olacak adeta siyaseten o hareketi rehin alacaktır.

İktidarın askerlerle uzlaşmış olması yeni bir şey değil ve bu da sadece bugünkü komuta kadrosuyla sınırlı değil. Burada iktidar açısından sorun, bir yanda askerin temsil ettiği devlet siyasetine teslim olurken diğer tarafta liberallerin verdiği gözdağı arasında sıkışmış olması durumudur..

Bir siyasi hareket açısından sorun farklı güç ve siyasetlerle uzlaşıp uzlaşmamaktan çok bunun hangi zeminde ve neyi gerçekleştirmeye yönelik olarak yapıldığıdır. Özgül ağırlık meselesi sadece kadroların iktidarda tutulması, gücün avantajlarından istifade etmekten ibaret görüldüğü siyasetin adı idealizmi değil, oportünizmdir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akif Emre Arşivi