Oslo yolu, hiçbir hedefi gerçekleştiremedi
Bugünkü ve müteakip yazımızda sizlere Uluslararası Yurda Dönüş Hakkı Sempozyumu’ndaki konuşmalardan bazı notlar ileteceğiz. Ancak başlangıçta bazı hususlara dikkat çekmek istiyoruz.
Programın açılış ve kapanış oturumlarında çok sayıda protokol konuşması yapıldı. Bunların birçoğu sloganik içeriklere sahipti ve tekrarlardan oluşuyordu. Protokol konuşmaları açısından bu üslup tabiidir. Çünkü konuşmacıların çoğu desteklerini ve tavırlarını ortaya koymak amacıyla bu konuşmaları yaparlar.
Açılış ve kapanış oturumları arasında kalan oturumlar muhtelif konularla ilgili salon toplantılarından oluşuyordu. Çok sayıda konu belirlendiği için oturumlar dört farklı salona dağıtılmıştı ve tümünde eş zamanlı olarak gerçekleştiriliyordu. Ayrıca bu oturumlar dönüş hakkıyla ilgili muhtelif konulara dair sunumlardan ve katılımcıların görüşlerini serdettiği tartışmalardan oluşuyordu.
Kapanış oturumunda yurda dönüş hakkıyla ilgili olarak Şam Bildirisi adıyla bir bildiri yayınlandı. Tıpkı İstanbul’daki Kudüs Buluşması’nın ardından yayınlanan ve Kudüs davasıyla ilgili ilkelere vurgu yapan İstanbul Bildirisi gibi. Şam Bildirisi de yurda dönüş hakkıyla ilgili ilkelere vurgu yapmakta ve toplantıyı özetlemektedir. Bu bildirinin Türkçeye de çevrilmesi ve yayınlanması gerektiğini düşünüyoruz. İnşallah ilk fırsatta bunu gerçekleştirmeye çalışacağız.
Bugünkü ve müteakip yazıda ise protokol konuşmalarından farklılık arz eden iki önemli konuşmadan aldığım notları aktarmaya çalışacağım. Bunlardan biri FKÖ’nün ileri gelenlerinden ve Yasir Arafat döneminde örgütün ikinci adamı olarak bilinen, bu sebeple ondan sonra ismi en çok duyulan şahsiyet durumundaki Faruk Kaddumi’nin, diğeri de HAMAS’ın Siyasi Birim Başkanı Halid Meşal’in konuşması. Bugünkü yazımızda Kaddumi’nin konuşmasından notlar aktarmak istiyoruz.
Aslında Faruk Kaddumi’nin konuşmasını bir bütün olarak alıp tercüme etseydik belki çok yerinde olacaktı. Ama şimdilik buna imkânımız olmadığından sadece aldığımız notlardan bazılarını kısa özetler halinde vermekle yetinmek zorundayız.
Kaddumi sözlerine “Her şeyi söylemek istiyordum; ama hazırlık komisyonu üyeleri ‘Zaman müsait değil’ dediler” diyerek başladı. Bu cümlesi benim açımdan çok düşündürücüydü ve içimden “Keşke bildiği her şeyi konuşsaydı da kralın çıplaklığını sadece Kaddumi değil, bütün herkes bilseydi” dedim. Çünkü onun konuşacaklarının, bugün Batı Yaka’da İsrail hesabına şiddet fırtınaları estirenlerin, FKÖ’nün altını oyarak ABD Generali Dayton’un dümen suyuna girenlerin, direnişin önünü kapatıp yurda dönüş hakkına karşı komplo düzenleyenlerin damarına dokunacağını tahmin ediyordum. Zaten bildiklerinin çoğunu saklamasına rağmen açığa vurduklarının birçoğu da onların ve onlarla aynı telden çalanların damarlarına dokunacak nitelikteydi.
Kaddumi’nin ilk üzerinde durduğu konu Gazze kuşatmasıydı ve “uluslararası toplum” adına birilerinin bu kuşatmaya destek verdiklerine dikkat çekti. Yani emperyalizmin kendini “uluslararası toplum” olarak yutturmasından bizim gibi o da tedirgindi. Çünkü toplum hiçbir zaman bu vahşete onay vermez, onay verenler emperyalist güç odaklarıdır.
Kaddumi, çevre ülkelerin de kuşatmayı cezalandıracak yerde işgalcilerin yanında yer aldıklarına dikkat çekti. Bu arada Filistin’in içinden birilerinin de işgalcilerin yalakalığını yaptığını dile getirdi ki işte onlar da haklarında çok şey bildiği, ama zamanın müsait olmaması sebebiyle konuşmamayı tercih ettiği kişilerdi.
Kaddumi’nin vurguladığı önemli bir husus da anlaşmalar yolunun Filistinlilere hiçbir şey kazandırmadığıydı. “Oslo yolu halkımızın hedeflerinden hiçbirini gerçekleştirememiştir” diyen Kaddumi, Filistin halkını temsil etmesi gereken Filistin Konseyi’nin âtıl hale getirildiğini ve tamamen ferdi kararlarla hareket edildiğini ifade etti.
Kaddumi’nin işgalcilerin ve ABD’nin dümen suyuna giren Abbas yönetimine attığı önemli bir taş da Özerk Yönetim’in Batı Yaka’nın küçük bir parçası üzerinde dikta rejimine dönüştüğünü vurgulamasıydı.
İşgal yönetiminin bugüne kadar imzalanan anlaşmaların hiçbirine bağlı kalmadığına, dolayısıyla anlaşmalar yolunun çıkmaz yol olduğuna dikkat çeken Kaddumi yurda dönüş hakkını vermeyen her çözüm formülünün de eksik olacağını, bu haktan hiçbir şekilde vazgeçilemeyeceğini söyledi.
Avrupa Birliği’nin yardımlarına da dokunan Kaddumi, bu ittifakın “Filistin halkına yardım” başlığı altında göstermelik bir yardım yaptığını, gerçekte ise Filistin halkına değil, Özerk Yönetim’e yardım ettiğini hatırlattı.
Kaddumi’nin söyledikleri tabii bu kadardan ibaret değil. Ama bu kadarla yetinmek zorundayız. Diğerlerinden önemli gördüklerimizi de belki başka vesilelerle gündeme getiririz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.