Gazeteci kılığında ajanlar
Öteden beri zaman zaman dillendirilen bir iddia bugünlerde yeniden gündeme geldi: ‘Halihazırda medyada ‘gazeteci’ kılığında çalışan yirmiden fazla MİT ajanı var.’
Eğer doğruysa, hepimizi, özellikle de sahici gazetecileri ürkütmesi ve harekete geçirmesi gereken bir bilgi bu. Ama bakıyorum da, ne gazeteciler arasında, ne genel kamu oyunda ne de parlamentoda heyecan yarattı bu haber. Oysa, sahiden gazeteci olanların öncelikle kendi meslek haysiyetleri için, yasama organının ise temsil ettiği ‘ulusal yarar’ uğruna üstüne gitmeleri şart olan bir olaydan söz ediyoruz.
Gazeteciler bu işin üstüne gitmeli ve bu çift kimlikli ucubeleri deşifre etmeliler. Çünkü, her şeyden önce, bu sektörde çalışan herkesin şaibe altında kalmaması buna bağlı. Daha önemlisi, gazeteciliğin halk nezdindeki güvenilirliğini sağlamak için de buna ihtiyaç var. Yoksa, bilgi kaynağı olarak gördüğümüz kimi haberlerin gerçekte ‘hikmeti-i hükümet’ düşüncesiyle imal edilmiş olmadıklarından nasıl emin olabiliriz?.. Hangimiz, ülkede olup bitenler hakkında -kimbilir nasıl bir hesapla- aldatılmış olmayı isteriz ki?...
Öyle ya, bazı gazetelerin veya münferit gazetecilerin bilhassa özgürlükçü tutumlarıyla bilinen kimi kişi veya kurumlara karşı zaman zaman yürüttükleri şüpheli kampanyaların, askerleri seçilmiş hükümetlere karşı kalkışmaya kışkırtan haberlerin, her eleştirel seste ‘vatan hainliği’ keşfetmeye çalışan gazetecilik örneklerinin, sıkça rastladığımız manipüle edilmiş veya abartılmış haberlerin, bazı medya organlarınca ısrarla görmezden gelinen veya kamunun bilgisinden saklanmak istenen olayların tanığı değil miyiz hepimiz? Ajan gazetecilerin medyamızda cirit attığını öğrendikten sonra bütün bunlardan işkillenmemiz normal değil mi?...
Şu veya bu istihbarat teşkilátıyla irtibatlı olan bir sözde gazetecinin ‘gerektiğinde’ seçilmiş siyasetçilere, devletçe ‘sakıncalı’ yurttaşlara, hatta kendi ‘meslekdaşları’na şantaj yapabilecek konumda olması olağan karşılanacak bir şey midir? Peki, gazeteci kılıklı kişinin irtibatlı olduğu istihbarat teşkilátının yabancı olmaması (‘milli’ olması) onun hayırhah davranacağının garantisi midir? Bu gibi örgütlerin dünyanın her yerinde hiç de hayırlı olmayan nice muzır işlere bulaştıklarını bilmiyor muyuz?...
Öte yandan, yasama organı da bu habere kayıtsız kalamaz, kalmamalıdır. Bu, TBMM için, tam da Anayasanın ‘toplumu ve devlet faaliyetlerini ilgilendiren’ (m. 98/4) dediği türden bir ‘genel görüşme’ nedenidir. Yukarıda işaret edilen kaygılar nazara alındığında, bu olayın toplumu birçok bakımdan ilgilendirdiği açık.
Ajan gazetecilerin varlığı iddiasının ‘Devlet faaliyetleri’ni ilgilendirdiğinde de şüphe yok. Çünkü, doğru olması halinde, devletin bazı karanlık yollardan toplumu kontrol ve manipüle etmeye çalıştığını gösterir. Daha özel olarak da, böyle bir faaliyetin parlamentonun denetimine tabi olan hükümetin bilgisi dahilinde yapıldığını varsaymamız gerekir. Bu varsayımın bu hükümet için doğru olmadığını söyleyenler çıkabilir. O zaman da hükümet adına ‘özrü kabahatinden büyük’ dememiz gerekecektir.
Hasılı, hem medyanın hem de parlamentonun bu konuyu ciddiyetle ele almasına ihtiyaç var. Hatta, bu konudaki araştırma ve soruşturmanın medyayla sınırlı kalmayıp, başka kurumlara, bu arada üniversitelere de teşmil edilmesi iyi olur. Ben bu türden ‘köstebek’lerin üniversitelerde de faaliyet halinde olabileceklerinden kaygı duyuyorum.
Anlı şanlı ‘araştırmacı gazeteciler’in asıl böyle nazik konuların üstüne gitmeleri gerekmez mi?...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.