İşsizliği işverenler bilemez!
Durgunluk; krizin sebebi mi, sonucu mu?
Ekonomik kriz sebebiyle pek çok iş yerleri ya kapanıyor ya da işçi çıkartıyorlar... Üç vardiya çalışan bir fabrika iki ya da tek vardiyaya iniyor. Tüm bunlar üretimin azalması anlamına geliyor. Elbette hiç kimse talep olduğu bir noktada üretimi azaltmaz... Ya da fabrikasını kapatmaz... Fabrika kapatmanın iki sebebi olabilir; ya fabrika ürettiği malı satamıyor yani alıcı bulamıyordur ya da rekabet sebebiyle ürettiği malın diğerlerine göre fiyatı daha yüksek olduğu için satamıyordur. Enerjiye art arda yapılan yüksek oranları zamlar bu noktada üreticiyi perişan etmiş durumda.
Netice itibariyle piyasalarda ciddi bir durgunluk yaşanmaktadır ve bu durgunluğu atlatabilmek için herkes kendisine göre bazı tedbirler almaktadır. Genel anlamda ise ısrarla tüketimin artırılması isteniyor... Peki tüketim artırılması nasıl sağlanacak?
Hemen belirtelim ki tüketicilerin daha çok tüketmesi için paraya ihtiyaçları vardır... Yani tüketicilerin gelirlerinde ciddi bir artışı sağlanamadan vergi oranlarının indirilmesi ile bir sonuç alınamaz. Çünkü, dar ve sabit gelirliler artık zaruri ihtiyaçlarının dışında bir şey almıyorlar. Daha doğrusu alamıyorlar... Bu durum birden bire ortaya çıkmış değil... En azından bir yıldır piyasalarda durgunluk gözleniyordu... Daha doğrusu canlılık yerini ağır ağır durgunluğa terk ediyordu. Global krizin dalga dalga yayılması ile insanlar iyice evlerine kapandılar. Bir yandan krizin daha tehlikeli boyutlara ulaşacağı endişesi öbür yandan insanların gelirlerinde ciddi bir artış olmayışı, ayrıca bir işi olduğu halde yarın ne olacak endişesiyle ister istemez insanlar harcamalarını mümkün olduğunca azalttılar.
Bu noktada akla şu soru geliyor; kriz durgunluğun sonucu mu yoksa kriz sonucu mu durgunluk ortaya çıktı?
Elbette durgunluğun krizi tetikleyici etkisi olduğu gibi, krizin de durgunluğu iyice artırdığını söylemek mümkündür. Maksadım “Yumurta mı tavuktan, yoksa tavuk mu yumurtadan çıktı?” tartışmasına girmek değil. Uygulanan ekonomik politikaların ülkemizi bugün içinde bulunduğu çıkmaza sürüklediğini söylemek mümkündür... Bir başka ifade ile krizin de, durgunluğun da esas sebebi uygulanan ekonomik politikalardır.
Diyebiliriz ki tüketimi istediğiniz kadar artırmaya çalışın, bunun için bir takım tedbirler alın tüketim ancak sınırlı oranda artırılabilir.
Hemen belirtelim ki, ev ya da otomobil kredisi almış, bunlarla da yetmemiş tüketici kredileri ile kendisini en az bir yıl ile 10 yıl arasında kredi taksiti ödemeye mecbur bırakmış bir kişiden tüketimi artırmasını hem istemek hem de beklemek hayatın gerçeği ile bağdaşmaz. Diyelim ki açılan kampanyalar ve bazı vergilerde yapılan indirimlerle insanları biraz daha tüketime zorladınız, ne olacak? Olacağı ben size söyleyeyim... Bu defa da kredi kartları sebebiyle bir başka kriz kapıya dayanacaktır. Çünkü, insanların gelirleri artmadığı sürece şu ya da bu şekilde tüketime zorlamak durgunluğu giderici bir çözüm olamaz... Hadi diyelim ki oldu, bu ise sürekli olamaz... Bir başka krizin fitili ateşlenmiş olur.
Sağlıklı ekonomide insanların gelirleri ile giderleri arasında bir denge oluşturmaları gerekir... Bir kişi en fazla geliri kadar harcayabilir... Ama toplumumuza sürekli olarak tüketim empoze edildi... İnsanlar da işin sonunu düşünmeden olmayan paraları harcamaya başladılar. Bir başka ifade ile ceplerindeki kredi kartları yoluyla bankanın parasını kendi paraları gibi harcamaya başladılar... Gelinen noktada bankaların kart sahiplerine açtığı kredilerde tükenmektedir. Yüz binlerce kişininki çoktan tükenmiştir.
Bu arada her akşam televizyonlarda ya maaşını alamayan işçileri ya da işlerinden çıkartılmış olanları izliyoruz... İşsizliğin ne demek olduğu işvenler belki bilemezler ve onlar anlık bütçe dengelerini korumaya çalışabilirler. Ancak, bilinmelidir ki bugün işsiz kalışını sessizce protesto eden insanlar bir süre sonra seslerini yükselteceklerdir. Sanıyorum bir insan için en büyük problem işsiz kalmaktır. Bu bakımdan şu anda bıçak kemiğe dayanmıştır. İnsanlar artık daha fazla tüketmek gibi bir düşünceyi kafalarından silip atmışlar aç kalmamanın derdine düşmüşlerdir. Ama bu noktaya gelişte sürekli olarak insanların tüketime zorlanmasının, tüket de nasıl tüketirsen tüket anlayışının büyük rolü olmuştur. Bu gerçek görülmek istenmeyerek hâlâ insanlardan daha çok tüketmesi isteniyor... Bunun mantığını anlamak mümkün değil.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.