Fıtrata dönüşün evrensel sevinci bayram
Bayram, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in Mekke'den Medine'ye hicretlerinin ikinci yılında meşru kılınmıştır. Mekke’nin şirk sisteminden kurtulduktan sonra bayram gündeme girmiştir. Küfrî kanunların, kriterlerin esareti altında yaşayanların bayram vakti henüz gelmemiştir. Gerçek bayram, Allah’ın dinini hayatın her kademesinde hiçbir engelle, hiçbir engelleme ile karşılaşmadan uygulayabildiğimiz gündür. Dolayısıyla bayram; Medine’sini bulmuş inkılâpçı medenilerin sevinç günüdür.
Bayram; itikadı, ibadeti ve tarihi sevinç atmosferinde buluşturmadır. Yani fıtrata dönüşün evrensel sevincidir. Bayram; “Şeairu’l İslâm”dandır. Şeairu’l İslâm; Müslümanlık bilincimizi tazeleyen değerler bütünüdür. Kutladığımız bayram; hangi dine ve hangi dünya görüşüne mensubiyetimizi ibraz eder. Üsve-i hasenemiz/örnek ve önderimiz Hz. Muhammed (sav) Medine'ye hicret buyurduklarında Medinelilerin eğlendikleri iki günleri vardı. Peygamberimiz: "Bu günler ne oluyor?" diye sorduğunda, onlar "Biz cahiliyette bu günlerde oynayıp eğlenirdik." dediler. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav): "Bunların yerine Allahû Teâla size daha hayırlı iki gün verdi: Yevmu’l fıtr/Ramazan bayramı ve yevmu’l edha/kurban bayramı." (Ebû Davût, Salat: 245) buyurdu.
Bu iki günün Rasûlüllah (sav) tarafından cahiliyet devrine muhalefeti beyan ile birlikte bayram kabul edilip ilan edilmesi, evrensel bir inkılâbın işaretidir. Dolayısıyla dinimizden kaynaklanmayan ve bize ait olmayan ve bizim dinimize aidiyetimizi ifade etmeyen hiçbir bayramı kutlama muhtariyetimiz yoktur. Müslüman olarak Peygamberimiz tarafından ilan edilen bu iki bayramdan mesulüz.
Bayram; gül Peygamberin gül günüdür. Mahzun yüreklerin güldüğü gündür. Acıların ve sevinçlerin paylaşıldığı gündür.
Bayram gül mevsimi, gönül günüdür. Gül mevsimi geldiğinde, yalnız Müslümanlara kokmaz. Burun taşıyan her şeye güzel kokular sunarak, kötü kokulardan başka bir şeyle karşılaşmayanları da uyandırır, uyarır ve gönlünü güzele doğru ısındırır.
Bayram; kulun Rahman’a yakınlaştığı müstesna andır. O anı sevgiyle donatan cihana candır. Bayram; canı cihanda, cihanı da canda bulmaktır. Mehmet Akif Ersoy güzel söyler:
Âfâk bütün hande, cihan başka cihandır;
Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır!
Bayramda güler çehre-i mâ'sûm-i sabâvet,
Ümmîd çocuk sûret-i sâfında ıyandır
Her cebhede bir nûr-i mücerred lemeânda;
Her dîdede bir rûh demâdem cevelândır
Bayram; gönlünde umudu yeşerten dedelerin, ninelerin, anne-babaların yolları gözlediği, yolların hasreti vuslata bağladığı, uzak ve unutulmuş şehirlerin üzerine yağan, vefa rüzgârıdır. Mehmet Akif Ersoy'un yukarıdaki dizelerini bugünün lisanıyla ifade edersek;
Ufuklar hep gülüyor, cihan başka cihandır
Bayram ne kadar hoş, ne neşeli zamandır!
Bayramda güler masum yüzü çocukların
Umut, temiz yüzlerinde görünür hep onların…
Bayram; sevme ve verme günüdür. Bu iki temel öğe, vahiy merkezli “Yürek İnkılâbı”nın da özü ve özetidir. Bayramın amacı; sevmek, sevindirmek ve sevilmektir. Sevmeyen sevindirmez, sevindirmeyen vermez, vermeyen sevilmez. İşte bu yüzden bayramlar sevmenin ve var olan sevgiyi vermek suretiyle dışa vurmanın günleridir.
Rabbimiz buyuruyor: “Allah’a ibadet ediniz. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayınız. Ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa, ellerinizin altında olanlara iyilik yapınız. Allah kibirleneni, böbürleneni sevmez” (Nisa Sûresi/ 36) Ana, baba, komşular, arkadaşlar, yetimler, yolda kalanlar, bu bayram nedeniyle gönülleri alınacak ve sevindirilecek kimselerdir.
Cihanı sevgiye dönüştüren bayramlar artık bir özlemdir. Geçmişte bayram öncesi küsler, dargınlar bir bir tespit edilirdi. Bayram sabahı onlar barıştırılırdı. Yani yüreklerarası köprüler hizmete açılırdı. Bayram sabahı ezan vaktinde mahalle bekçileri mani söyleyerek mahalleyi uyandırırdı:
“Bu sabahın ayazına,
“Kalkın Hakkın niyâzına;
“Abdest alın ey komşular,
“Gidin bayram namazına!”
Bayram, Arapça “Iyd” kelimesinin Türkçesidir. Bin dört yüz yıllık tarihimizde yazılan bütün hadis kitapları ile fıkıh kitaplarında “Ramazan bayramı” tabiri yoktur. Hepsinde “Iyd-ül fıtır” tabiri geçer. Yalnız sevgili Peygamberimiz bir gün aylar hakkında bilgi verirken “Iyd-ül fıtır”a Ramazan bayramı demiş. Kurban bayramına da Zilhicce bayramı demiş. (Bak. Buhari, Sahih, Savm, bab 12, Hadis 1813, Müslim Sahih, Savm, hadis 1089, Ahmet, Müsned, 5/47 hadis 20503) Bayramı kastettiği bütün hadislerde sevgili Peygamberimiz “Iyd-ül fıtır” kelimesini kullanmıştır. Hadis ve fıkıh kitapları Türkçe’ye terceme edilirken “Iyd-ül fıtır” tabiri “Ramazan bayramı” olarak terceme edilmiştir.
Geçmişte bu topraklarda Müslümanlar birbirlerine “Iydiniz said, ömrünüz mezid olsun” derlerdi. Bugün biz de bunları birbirimize söyleyelim. Ama şunu da unutmayalım ki; dünyanın bütün koyunlarını Allah için kurban etsek, ama Kur’an için, İslâm için, şeriat için kurban olmaya bulunmuyorsa İsmaillerimiz; bilelim ki, hiçbir zaman dinmez acı ve dertlerimiz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.