Tek Parti devrini hortlatmak!
Deniz Baykal CHP'nin “Devlet-Parti” olduğu dönemi eleştirince hepimiz şaşkına döndük.
Müfrit CHP'liler de “Baykal reddi miras yapıyor” diyerek tepki gösterdiler.
Tek Parti dönemini eleştiren tek CHP'li Baykal değildi sevgili okurlar..
1951'de Meclis'teki bir oturumda CHP'li milletvekilleri de “Tek Parti” dönemine ağır eleştiriler getirmişlerdi.
Artık bir muhalefet lideri olan İsmet Paşa, ülkede siyasi emniyetin bulunmadığına ilişkin bir açıklama yapmıştı.
Demokrat Parti'nin Başbakan Yardımcısı Samet Ağaoğlu da, İsmet Paşa döneminde siyasi muhaliflerin fişlendiklerini gündeme getirmişti.
Ağaoğlu boş konuşmuyordu, elinde İçişleri Bakanlığı'na ve Çankaya Köşkü'ne birer nüshaları gönderilmiş olan emniyetin jurnal fişleri vardı.
Fişlerde Demokrat Partililerin halk önünde Halk Partisi'ni ve hükümeti eleştirdikleri için durumlarının incelendiği belirtiliyordu.
Halk Partisi'nin son Başbakanı Şemsettin Günaltay ve eski Başbakan Yardımcısı Faik Ahmet Barutçu söz alarak “bilgimiz yok” demişlerdi.
CHP'liler “bilmiyorum, görmedim, duymadım” diye üç maymunu oynuyorlardı.
Her şey ortadaydı, lakin CHP'liler suçu Atatürk dönemine atarak durumu idare etmeye çabalamışlardı.
Buna göre fişlemeler İsmet Paşa “Milli Şef” olmadan önce başlamıştı.
Kendileri de o devirde fişlendiklerini vurgulamışlardı.
Oysa İsmet Paşa, Atatürk döneminin en uzun süreli görev yapmış bir Başbakanıydı.
Hele CHP adına söz alan Barutçu öyle sözler etmişti ki Baykal'ın eleştirileri devede kulak kalırdı.
Bakın neler diyor Barutçu:
“Fişe bağlı kimseler varmış. Arkadaşlar, mevzumuz bu olsa idi enine boyuna konuşabilirdik. Bir devir vardı. O devirde ben de fişli idim. Burada ve bizim aramızda gördüğümüz bir çok arkadaşlar da fişli idiler. Altıncı devrede idi, bilmem Refik İnce hatırlar mı, bir gün Adalet Komisyonu'nda oturuyorduk, bana bahsetti. Bir zamanlar İzmir'de 20 bin kişi fişe bağlı imiş. Arkadaşlar, o devir mazinin karanlığında yatıyor. O mazide bıraktığımız tek parti devri, onun tasfiyesine ait ıslahatı tamamlamak, o ruhu hortlatmamak için uğraşıyoruz. Sizin de istediğiniz bu değil mi? Bu ıslahatın tarafları eksikse tamamlamak için çırpınıyoruz. Ama bırakmıyorsunuz ki, bütün başlar her konuşmada Halk Partisi saflarına dönüyor.”
Tek parti devrini “asr-ı saadet” gibi göstermeye çalışanlar siyasi tarih okumaya başlasalar hiç de fena olmaz.
Bir elin nesi var, iki elin sesi var..
Ekonomik kriz hiçbir devletin tek başına altından kalkabileceği düzeyde görünmüyor. Kimle konuşsam aynı şeyi söylüyor. Hükümetin bir an önce 'Ekonomik Krizi İzleme Merkezi' kurması gerektiğini söyleyenler de oldu. Zaten Başbakan Erdoğan da “Körfez” ülkeleriyle görüşmeler yapıyor.
Geçen bir diplomatın anılarını okurken ilginç bir girişim dikkatimi çekti. 1950'lerde “Demokrat Parti” döneminde Cenevre'deki “Avrupa Ekonomi Komisyonu”na benzer bir örgütün Ortadoğu ülkeleri arasında da kurulması öngörülmüş. Bizim Dışişleri de “Ortadoğu Ekonomik İşbirliği Örgütü” kurmak için kolları sıvamış. İlk hazırlık toplantılarına bazı Arap ülkelerinin yanısıra Hindistan, Afganistan ve Yunanistan da katılmış.
İkinci hazırlık toplantısı Beyrut'ta yapılmış. O sıralarda Mısır Devlet Başkanı General Nasır'ın Bağdat Paktı'na olumsuz yaklaşımı girişimi gölgede bırakmış. Yine de toplantıya Mısır, Irak, İran, Suriye, Lübnan, Hindistan ve Afganistan gibi ülkeler katılmış. 15 gün süren konferans Bağdat Paktı üyelerinin bir tarafa, Mısır ve Suriye gibi ülkelerin ise başka tarafa çekmeleri üzerine ileride tekrar toplanılması temennisiyle hayata geçirilemeden maziye karışmış.
Madem bugün dünya bir ekonomik krizin tehdidi altında, madem hiçbir ülke tek başına bu krizle baş edemez, o halde bu girişimi tozlu raflardan çıkarıp hayata geçirmeyi neden denemeyelim, bu bölge ülkelerinin de lehine olmaz mı? Lübnan ve İsrail, Gürcistan ve Rusya, İran ve Amerika, Pakistan ve Hindistan arasındaki uzlaşmazlıklarda arabuluculuk rolü oynamaya yetkin bir ülke Türkiye. Hem bölgeye ekonomik istikrar getirecek hem kalıcı işbirlikleri sağlayacak bir girişime öncülük etmesi yanlış mı olur? Bölge ülkeleri ekonomik potansiyellerini masaya yatırsalar ve birbirlerinin eksiğini gediğini tamamlaya çalışsalar, gümrükler kaldırılsa, serbest dolaşım ve ortak yatırım imkanları sağlansa fena mı olur? Büyük finansal fonlara sahip Körfez ülkeleri de ellerini taşın altına koysalar bölgeye canlılık gelse, riski de kazancı da paylaşsak, kimin zararına? Mümkün oluyorsa bu girişimi Afrika'nın güney kıyılarına kadar büyütsek, Afrika'nın yoksul ülkelerinin ekonomik potansiyelleri de işin içine katılsa kötü mü olur? Hepimizin kaderi birbirimize sıkı sıkıya bağlı değil mi sonuçta, ne dersiniz?
Başka kapıya!
Alçaklar İstanbul'da sekiz cami kundakladılar.
İddialara göre polis “Cem Evleri”ne yönelik kundaklamalar olabileceği endişesiyle önlemler alıyormuş.
Kundaklamalarının bir provokasyon olduğu açık.
Demek ki birileri Alevilerin devletten bazı taleplerini gündeme getirmelerinden yararlanarak huzur ortamını kundaklamayı düşünmüşler.
Kim bu kundaklamalar yüzünden Sünnilerin Alevi kardeşlerini suçlayacağını düşünüyorsa fena halde yanılıyor.
Alevilerin Camiyle, Sünnilerin Cemevleri'ye alıp verecekleri bir şey yok.
Allah korusun bir Cemevi kundaklansa, Aleviler Sünnileri mi suçlayacaklar?
Olur mu böyle şey!
Anlaşılan o ki Türkiye'yi tehlikeli bir oyuna sürmek istiyorlar.
İstediğiniz kadar zorlayın, bu oyunları çok gördük biz.
Başka kapıya.