‘Vur’ deyince öldürmeye kalkışanlar...
Son senelerde belki binlerce kere sorulmuş bir soruyu tekrardan soralım: Bir insanın başka insanların kılık kıyafetine karışmaya; öyle giyinme böyle giyin demeye hakkı var mıdır?..
Yani mesela kıyafet olarak tesettürü tercih etmiş bir hanım, tesettüre tabii olarak giyinmeyi tercih etmeyen birisine müdahele edebilir mi?..
Ne mümkün. Hatta böyle bir şeyin akıldan geçirilmesi bile ağır cezayı müstelzim bir suç(!), bazılarına göre.
Peki tersi, o mümkün müdür?..
Teorik olarak mümkün değildir, olmamalıdır da.
Ama gel gör ki, oluşturulan hava sebebiyle, en azından bazı kadınlar, başkalarının kılık kıyafetine karışabilmeye hakları olduğunu düşünmeye başlamışlardır.
Kurban Bayramı sırasında, CHP Genel Başkanı Baykal’la Antalyalı bazı hanımlar arasında geçen ve medyanın büyük bir bölümü tarafından yayınlanan ibretlik konuşma; ‘bazı sıradan vatandaşların, başka bazı sıradan vatandaşlara nazaran biraz daha imtiyazlı olduğu’ şeklinde bir kanaatin yavaş yavaş toplumda yer bulmaya başladığını göstermektedir.
O kadınların Baykal’a söylediği ‘Ne türban ne çarşaf diyorum. Atatürk devrimini uygulayalım.’, ‘Yanlış yaptınız. Bu çarşaflıları niye aldınız partiye?..’ ve ‘Türbana karşı çıkarken, Anayasa Mahkemesi’nin kararları varken...’ şeklindeki sözler, dilimizde sıkça kullanılan ‘Vur deyince öldürmek’ deyimini hatırlatıyordu.
CHP zihniyeti, belli ki ölçülü bir şekilde ‘vur’ diyor; ama bazıları işlerine öyle geldiği için olsa gerek, bunu ‘öldür’ olarak anlıyordu.
Yıllardan beri, evrensel olandan başka bir türlü yorumlayıp, böylelikle insanımızın ensesinde boza pişirmek için kullandıkları laiklik şarkısını söyleyerek; Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere bazı kurumların da gönüllü destekleri ile, başörtüsü ile alakalı zehirli bir hava oluşturan CHP zihniyeti, sokaktaki insanlardan bazılarının şok eden sözleriyle karşılaşınca, durumun vehametini anlamaya başladı belki.
Antalya’da yaşayan sıradan bazı hanımların, başka bazı hanımların kılık kıyafetlerini hoş görmediklerini söylemelerinden ötede sözlerdi çünkü bu sözler.
Antalya’daki tartışma ya da konuşma; şu veya bu nedenle İnsanların kılık kıyafetine karışılabileceği ve bunun meşru olduğu şeklinde bir hava oluşturulduğu zaman, bunun nerede duracağının kestirilemeyeceğinin belki de en açık göstergesi idi.
Baykal’ın cevap sadedinde söylemeye çalıştığı: ‘İnsanları dışlamayalım’, ‘Özel yaşamda, sokakta, ailenin içerisinde, kimin ne giyeceğine karışmak hiç birimizin hakkı değil’, ‘ ve benzeri sözler, oluşup kökleşmesine zemin hazırladığı saçma sapan bir zihniyeti tedavi edebilme yönünde atmaya çalıştığı ilk adımlardı.
Şimdi ortaya çıkan şudur ki, Baykal’ın çarşaf ve başörtüsü açılımı ile ilgili gelişmeler, herhalde kendi tahminlerinin de çok ötesine geçti.
Parti içerisinden gelen ölçülü olmasına çalışılan tepkilerin yanında, sokaktaki CHP’ilerden gelen tepkiler de çok anlamlı: CHP zihniyetinin oluşturduğu, güya laikliği temel alıp, halkımızın inancı dolayısıyla tercih ettiği giyim şeklini hedef alan hava öylesine yoğun ki, şimdi herhangi bir noktadan kolaylıkla geri dönebilmek ve işleri düzene sokabilmek pek kolay değil.
Kendilerinin tercih ettiği kılık kıyafetin dışındakileri tercih edenleri tenkit etme ve hatta onların kılık kıyafetini yasaklama hakkını kendisinde görebilen insanlar var memleketimizde.
Kaderin şu oyununa bakın ki, bu şekilde düşünenleri, bu anlamsız kanaatlerinden vaz geçirmek için gayret etmek, onlarda bu hakkın kendilerinde olduğu kanaatinin oluşmasının müsebbibi olanlara düştü...
Normalleşme dedikleri, bu mudur acaba?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.