Etnik köken ‘ayıbı’na bakın!
Millet olarak ırkçı olmadığımızı, esasen çok-milletli bir siyasi geçmişten geldiğimiz için böyle bir şeyin zaten söz konusu olamayacağını öteden beri övünerek söyler dururuz. Teorik olarak öyle olması ‘gerekiyor’, gerçekte de bu mirasın bazı olumlu izlerini taşıyoruz, ama gerçeğin tümü maalesef bundan ibaret değil.
Vaktiyle bir bakan ‘Ermeni dölü’ ifadesini hakaret amaçlı kullandığında, bunun kültürel bir arka planı yokmuş gibi davrandık. Ne var ki, ırkçı önyargıların folklorümüz içinde hatırı sayılır bir yer tuttuğunun da çoğumuz farkındayızdır. Ben şahsen bir Doğu Karadenizli olarak yöremizde ‘Ermeni’ ve hatta ‘Gürcü’ kelimelerinin zaman zaman kötüleyici anlamda kullanıldığını çocukluğumdan hatırlarım.
Son yıllarda toplumumuz şaşırtıcı derecede marazi bir zenofobinin etkisi altına girmiş durumda. Kapalı bir toplum olmaktan çıkıp dünyaya açılmaya başladıkça, özellikle de Avrupa Birliği’yle bütünleşme çabaları hızlandıkça, genel kültürümüzde belki bir süredir küllenmiş vaziyette duran yabancı karşıtı bilinç yeniden uyandı. ‘Müslüman-Türk’ olmamakla beraber, aslında hiç de ‘yabancı’ ve yabancımız olmayan kimi yurttaşlarımız da bu kötücül bilinçten nasibini alıyor. Hırant Dink’in katli, Trabzon ve Malatya’da vuku bulan hunharca cinayetler ve genel olarak misyoner düşmanlığı bunun göstergelerinden.
Tuhaf olan şu ki, bu tür etnik önyargılardan ‘aydın’ ve ‘aydınlanmış’ olduğunu düşünen ‘çağdaşçı’larımız da muaf değiller. Hatta zaman zaman bu kesimin etnik köken farklılığını lánetlemede muhafazakárlardan bile daha ileri gittiğine tanık oluyoruz. Mamafih, aydınlanmışlık iddiasıyla ters düşse de Türkiye bağlamında bunun o kesimler açısından makul bir açıklaması vardır: Türkiye’nin çağdaşçıları, büyük çoğunluğu itibariyle, resmi ideolojinin devletçi-milliyetçi ana damarını içselleştirmiş durumdadırlar. Kısaca, ister muhafazakár isterse ‘ilerici’ olsun, Türkiye’de milliyetçilikten kimse masun değil.
Bunun en son örneğini Cumhurbaşkanı’nın annesinin iddia edilen etnik kökenini bir kusurmuş gibi takdim eden ‘çağdaşçı’ bir CHP milletvekilinin tutumunda görüyoruz. Hanımefendi, bir grup aydının başlattığı, maruz bırakıldıkları 1915 feláketinden dolayı Ermenilerden özür dileme kampanyasını kınamak yerine ifade özgürlüğü çerçevesinde bir girişim olarak nitelemesini Cumhurbaşkanı’na yakıştıramıyor.
Cumhurbaşkanı’nın bu ‘kusuru’nun arka planını açıklama sadedinde sayın milletvekili büyük bir ‘ayıbı’ ifşa edercesine diyor ki: ‘Gül’ün anne tarafından etnik kökenini araştırın görürsünüz.’ Neyi göreceğiz? Cumhurbaşkanı’nın annesinin ‘Ermeni kökenli’ olduğunu... Bilmiyoruz ama, iddia edildiği gibi Cumhurbaşkanı’nın annesi gerçekten de Ermeni olsa bu niye bir kusur veya ayıp teşkil etsin? Ne ilkel, ne gayrı medeni bir düşüncedir bu!
Milletvekilinin derdi bundan ibaret de değil. Annesinin Ermeni kökenli olma ihtimalini Cumhurbaşkanı’na yönelik bir şantajın malzemesi olabilecek derecede vahim bir şey olarak da görüyor. Diyor ki, eğer sayın Gül Cumhurbaşkanına yakışan (yani, kendisinin münasip gördüğü) şekilde davransaydı ‘annesinin Ermeni kökenli olduğunu unutur, bir daha da hatırlamazdık.’
Bu ne alicenaplık böyle! Ermenilikle köken olarak irtibatlı olmak gibi bir cumhurbaşkanı için utanılacak, onun için de saklanması gereken böylesine büyük bir kusuru lütfedip bugüne kadar ifşa etmemiş! O kadar büyük bir kusur ki bu, şimdiye kadar muhalifleri tarafından bir şantaj malzemesi olarak saklanmaya değer bulunmuş...
Çağdaşlık ve ilericiliğin bu kadarına da doğrusu insanın şapka çıkarası geliyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.