NALÇACILILAR AYAKLANMASI

NALÇACILILAR AYAKLANMASI

Konya’da son zamanlarda tuhaf şeyler oluyor. Bir süre öncesine kadar huzurlu, sâkin bir Anadolu şehri olan Konya’da bugünlerde sular bir türlü durulmuyor.
En son olay, geçtiğimiz cumartesi günü yaşandı. Konyaspor-Fenerbahçe futbol maçı öncesi ve sonrasında Konya’nın altı üstüne geldi. Konya halkı bile gördüklerine inanamadı.
Televizyonların ana haber bültenlerinde ve gazetelerde bir parçasını gördünüz. Olay, maça biletsiz girmek isteyen Konyaspor taraftarına Konya polisinin müdahalesi olarak nakledildi. Çıkan arbedede birkaç kişinin yaralandığı duyuruldu.
Halbuki mesele göründüğü kadar basit ve küçük değildi. Konyaspor taraftarının bugüne kadar birkaç küçük olay dışında polisle çatışmasını, daha da ileri giderek şehri altüst etmesini kimse işitmemişti.
Öyleyse ne oldu da, birdenbire Konya şehri, 1920’nin Delibaş Ayaklanması’nı yahut 1980’in Konya Mitingi’ni andıran sahnelere şahit oldu? Üstelik, ortada hiçbir görünür siyasî sebep de olmadığı halde?..

***

Dedik ya, Konya’da son zamanlarda tuhaf şeyler oluyor. Bir süre öncesine kadar hırsızlık olayına bile rastlanmazdı. Son zamanlarda ise, ana haber bültenlerinde Konya haberleri önemli bir yer işgâl ediyor:
- Konya’da operasyon!
- Konya polisinin bir yeni başarısı!
- Konya’da silahlı soygun!
“Futbol olayı” deyip geçmeyelim. Bu bir “sosyâl olay”dır. Bir çok sosyâl olayla dolaylı veya dolaysız ilişkisi vardır. Hattâ kurcalanacak olursa, altından birtakım siyasî sebepler bile çıkabilir.
Bakınız, uzun yıllar boyunca Konya, “Türkiye’nin en İslâmcı şehri” olarak tanındı. Erbakan milletvekilliğine adaylığını hep oradan koydu ve hep seçildi. 80 öncesinin “Akıncıları” Konya’da pek çok nâm saldılar ve şehidler verdiler.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, “en İslâmcı şehir” olma hususunda Konya ile yarışan ve belki de onu geçen şehirlerimiz vardı. Ama zamanla onlar bu özelliklerini kaybettiler. Konya kaybetmedi.
90’ların başında, Müslüman adayların kazandığı ilk belediyeler, Konya ve Urfa’nınkilerdi. Belediye, 1990’ların başından itibaren Konya’nın çehresini o kadar değiştirmişti ki, insanların böyle bir düzenlilik içinde düzensizlik yapası kalmamıştı.
Zaten Konya insanı tabiat olarak, sâkin, güleryüzlü ve iyi niyetlidir. İstanbul ve Ankara’da birine adres sorsanız, bir dayak yemediğiniz kalır; ama Konya’da, imkân varsa, sizi o adrese bizzat götürürler.
Gelgelelim, “Gramofon Avrat” filmini hatırlayanlar, Konya’nın bir başka yüzünü de bilirler. Alttan alta da olsa, “ayaktakımı eğilimleri”, Konya’da tutunma ve yayılma imkânı bulmuştur. İçki tüketiminde başa güreşmeler vesaire, hiç de tesadüf değildir.
Bununla beraber, gerilimin artması ve olayların patlak vermeye başlaması, son birkaç yılda olmuştur. Konya’da İsrail gizli servisi cirit atmaya başlamış, Konya’da Amerikan gizli servisi karakol kurmaya başlamış ve –ne tesadüf!- yavaş yavaş her şey tatsızlaşmaya yüz tutmuş, hissettirmeden günlük hayat bile çekilmez olmaya başlamıştır.
Hafızalarınızı yoklayınız: Son zamanlarda özellikle Konya’da bu yabancı gizli servisler eliyle Konya polisinin önüne atılan, kendilerine isnad edilen suçlarla ilişkisi olmadığı sonradan ortaya çıkan, buna rağmen bizzat yabancı servis elemanları tarafından sorguya çekilen ne çok insan oldu!
Basında büyük puntolarla “büyük başarı!” diye alkışlanan bu olayların, dolaylı veya dolaysız kaç kişiyi etkilediğini tahayyül ediniz. Bir haksızlığın gerilimi, yalnız haksızlığa uğrayanı mı sarar, yoksa onun yakınlarına, tanıdıklarına, tanımayıp işitenlerine, hattâ işitmese bile o çevrede yaşayan pek çoklarına kadar sirayet mi eder?
Bazı sosyal psikoloji erbabına göre, böyle bir duygunun hayvanlara ve eşyalara kadar sirayet etmesi mümkündür. Siz buna inanmayabilirsiniz. O zaman da, bir beldede durup dururken gerilimin nasıl olup da tırmandığını, sırf bazı ekonomik göstergelerle açıklamak durumunda kalırsınız ki, bu göstergelerde henüz sert bir değişim gözlenmemektedir.
Bilindiği gibi, bazı strartejistler bir ara, Türkiye’deki gerilimi düşürmek için yurtdışından fahişe ithali yolunu tuttularsa da, bu Freudiyen teori de kısa zamanda iflâs etti.

***
Bize kalırsa olay, arzettiğimiz sebeplerden vücuda gelmiştir. Konya’da bir kısım “büyük başarı!”ların ardından, tansiyon giderek yükselmeye başlamıştı. Kendilerine “Nalçacılılar” adını takan taraftar grubu da, bu yükselen tansiyon sayesinde galeyana geldi.
Bilet fiatlarının yüksek olması, yönetimin bu maçta vurgun düşüne kapılıp “cefâkâr taraftar”ını stada biletsiz sokmaması, polisin birkaç taraftara acımasız davranması, Nalçacı semtinde yaşayan gençlerin serseriliğe yatkın olması filan, hepsi bahanedir, asıl sebep değil…
Asıl sebep, özetlersek, şudur: Başkaları tarafından duyulan her günah, başkalarında günaha eğilim doğurur. Başkaları tarafından duyulan her haksızlık, başkalarında derin bir merhamet hissi oluşturur. Ama bu türlü eğilim ve hisler, birdenbire kendini göstermeyip, bilet fiatlarının yükselmesini bekler!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi