Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

'Pax Romana' mantığıyla değil de 'Pax İslâmica'yla olursa, biz varız..

'Pax Romana' mantığıyla değil de 'Pax İslâmica'yla olursa, biz varız..

(World Economic Forum) 'Dünya Ekonomik Forumu'nun 2008 yılı toplantısı, bugün İsviçre -Davos'da başlıyor.. Bu gibi toplantılar istesek de, istemesek de; dünya siyasetini etkiliyor..
Burada ilginç tartışmalar -görüşmeler oluyor, projeler üzerinde çalışılıyor; istatistikler açıklanıyor. Bu yılki toplantının Müslümanları daha bir ilgilendiren tarafı, özellikle, 'Batı-İslâm Diyalog Grubu'nca hazırlanan 'İslâm ve Batı: Diyalogun Durumu üzerine' hazırlanan yıllık rapor.. Sözkonusu raporun, 'Dünya Ekonomik Forumu' ve (Amerikan) Georgetown üni'nin işbirliğiyle hazırlandığı bildiriliyor.. Bu raporun 'kendi türündeki ilk yayın olduğu, Müslüman ve Batı toplumlarının algılama ve birbirleriyle siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel ilişkilerine ilişkin sistematik ve dikkatli bir inceleme' içerdiği belirtiliyor. Bu raporun, 'Dünyada nüfusun çoğunluğu, Batı ile Müslüman dünya arasındaki şiddet içeren çatışmalardan sakınılabileceğine inanıyor; fakat aynı zamanda ilişkilerin durumu konusunda büyük bir kötümserliği de paylaşıyor' şeklindeki sonuç bölümü özellikle ilginç.. çünkü bu rapor, iki tarafın halklarının da birbirine güven duymakta tereddütlü olduğunu gösteriyor.. Yine de, Amerikan strateji teorisyeni Samuel Huntington'un, 'Judo- Chrétién' (Hristiyan+ Yahudi) temeli üzerinde yükseldiğini belirttiği Batı Medeniyeti'yle, İslâm ve de Konfuçyüsçü dinler temeli üzerinde yükseldiğini iddia ettiği Asya (Doğu) Medeniyetleri'nin çatışmasının kaçınılmaz olduğu görüşü üzerine kurduğu ve son 20 yıldır, dünya siyasetini şekillendirmeye çalışan 'Medeniyetler çatışması' teorisine karşı bir tez olarak sunulan 'Medeniyetler İttifakı' çabalarına taa baştan soğuk bakmaya da gerek yok, herhalde.. Ancaak, Medeniyetler İttifakı' yerine, 'Medeniyetler Diyalogu' ibaresinin daha doğru olduğunu belirtmeliyiz.. çünkü, 'ittifak'ta daha bir birlik mesajı vardır ve 'farklı temeller üzerinde yükselen medeniyetlerin başka medeniyetlerle birliği' arzusunun, bir tarafın diğeri içinde erimesi ya da, büyük balığın küçük balığı yutması gibi bir sonucu ortaya çıkarması kaçınılmaz olabilir. 'Ahd-i Atîq'deki bir ifadeyle; 'Biz mâtem tutarken siz gülüyordunuz; biz kaval çalarken, siz ağlıyordunuz..' şeklinde, birbirinden çok uzak ruhî zeminlerde bulunan tarafların kalben birleşmesi nasıl mümkün olabilir? Ama, 'çatışmayı esas almayıp, karşılıklı müdahalesizlikle, insan'ın ve insan emeği ve eserinin, medeniyetinin korunması' üzerinde taraflar görüş alışverişinde bulunup; birbirlerini ve değerlerini anlamaya çalışabilirler. Hattâ, inanç ve düşüncesinin daha doğru, sağlıklı ve mantıklı olduğuna güvenen taraf, bu gibi diyalog/ görüşme zemininden istifadeyle, kendi değerlerini diğer insanlarla paylaşıp; kendi değerlerinin tebliğini de yapabilir; basit propaganda kabalığına düşmeden..
Diyalogun tebliğ için, kendimizi anlatmak için bir vesileye dönüştürülmesi ihtimali de daima vardır.. İnsanların birbirini anlamaya çalışması ise, 'insan'ın ve insan emeğiyle meydana gelmiş ve insana hizmet edebilecek eser ve medeniyetlerin yokolmaması'na hizmet edilebilir.
Ancak, 'Judo-Chrétién (Yahudi- Hristiyan)' temel üzerinde olduğu iddiasından daha çok, materyalist -maddeperest bir temel üzerinde yükselen Batı Medeniyeti, 'Pax Romana' usûlü bir 'barışçı' anlayışa sahibdir.. 'Pax Romana', yani, 'Teslim ol, barış olsun!.' Batı medeniyetinin 'diyalog' anlayışı da genelde bu çizgide.. Günümüzde, Amerikan İmparatorluğu'nun dünyaya yaptığı barış çağrısı 'Pax Americana' (Amerikan Usûlü Barış) da aynı mantığa dayanıyor.. 'Bana teslim ol, barış olsun.. Aksi halde, senin bütün değerlerini tahrib eder, seni Ortaçağ'a döndürürüm.' tehdidi.. Yani 'Bush Amerikası'nın mantığı..
İlginçtir, İslâm'ın insanlığa sunduğu barış önerisi 'Pax İslâmica' (İslâm Usûlü Barış) da, aynı mantıkî paraleldedir.. Yani, 'teslim ol, barış olsun!' Ama, bu 'teslimiyet' çağrısı, insanın insana veya bir maddî kuvvet veya servete değil; ancak ve ancak,'Allah'a teslim olmak' çağrısıdır. 'Qulû, Lailahe illallah, tuflihû..' /(Lailahe illallah deyiniz, kurtulunuz!)..
Yani, insanların birtakım güç veya korkulara değil, Yaratan'ına teslim olması çağrısı..
Evet, birbirinin tam tersi olan temeller üzerinde iki dünya..
Davos'ta, çeşitli dünyaların birbirine yaklaşma çabalarına da bu anlayış içinde yaklaşabiliriz.
*İKİ NOT : 1-Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, halkın reyiyle iktidara gelmiş olan Sâdık el'Mehdî iktidarını bir askerî darbeyle devirip, Sûdan halkının başına 18 senedir tebelleş olan Gen. ömer el'Beşîr'i ağırladı.. Bazı kuruluşlar, El'Beşîr'in davet olunmasını eleştirip, hiç değilse, (El'Beşîr destekli, arabcı Janjavid milisleriyle, zenci halk arasında yıllardır süren ve arablaştırma siyasetine tepkinin neticesinde, milyonlarca insanın komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldığı) 'Darfur Buhranı' konusunda 'El'Beşîr'in dikkatini çekmesi istedi.. Ve Abdullah Gül de, genelde bu çizgide hareket etti ve Gen. El'Beşîr'e, (Sudan'ın Güneydoğu'su sayılabilecek ve ortaya çıkışında, benzer etkenlerin rolünün olduğu özellikleri taşıyan ve giderek tam bir insanlık faciasına dönüşen) 'Darfur Buhranı'nın barışçı ve müzakereyi esas alan bir siyasî çözüm tavsiyesinde bulundu..
Bunun diplomatik nezaketi koruyarak dile getirilebilmesi, güzeldi... Ancaaak, El'Beşîr de, aynı diplomatik nezaket sınırları içinde, Gül'e, (öcalan'ın Kenya'dan getirilişinde Sudan'ın bir rol almasının da sevkıyle), 'Güneydoğu Buhranı'nı barışçı yollarla çözmesi' tavsiyesinde bulunsaydı, medyanın, El'Beşîr için hemen, 'küstah, baldırı çıplak çöl bedevisi' gibi, en çiğ ve kaba ifadelerle saldırıya geçebileceğini tahmin edebilirsiniz. Hattâ, öyle bir beyan, belki de, bu geziyi, 'içişlerimize karışıldığı' gerekçesiyle bir de düşmanlığa dönüştürebilirdi..
Evet, aynı barışçı yöntem tavsiyesini özellikle Batılı olmayanlardan da dinlemeye var mıyız?
*2- Dünkü yazımın 'Gazze'de teslim mi olacağız?' başlıklı bölümünü, 'HAMAS'ın seçim kazanmasından sonra ona hemen kucak açan ve amma, emperyalist dünyanın baskıları üzerine geri çekilmek zorunda kalan Abdullah Gül ve Tayyîb Erdoğan'ın Gazze'de yaşanan bu insanlık trajedisine seyirci kalmaması gerekiyor; hem de âcilen.. Unutulmasın ki, şu anda Gazze'ye kimse el uzatamıyor ve bütün dünya suskun..' diye bağlamıştım. Ve dün, Başbakan Erdoğan, AK Parti Meclis Grubu'nda yaptığı konuşmada, 'Gazze'de yaşanan trajedi'ye de etraflıca değindi ve o facianın muhatabı olan kardeşlerimizle ilgili kayguları dile getirdi ve siyonist İsrail rejimi yetkililerinin davranışını anlamanın mümkün olmadığına dikkat çekti. Hattâ, bazı saldırı iddialarını delil göstererek, Filistinliler üzerine sürekli saldırılmasının ve evvelki gün, bir günde 18 Filistin'linin katledilmesinin izahının yapılamadığını, diplomatik sınırları zorlamama dikkati içinde ifadeyle, İsrail rejimi yetkilileriyle bu konuyu görüşeceğini belirtti.. Bu hassasiyeti göstermesi dolayısiyle teşekkürler.. Yapılacak olanlar sınırlı olsa bile, mazlûm ve haklı insana el uzatmak cehd ve arzusunu taşımak, insanı ancak yükseltir..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi