MHP ve muhalefet

MHP ve muhalefet

üniversitedeyken, “Siyaset Bilimine Giriş” dersimize giren Prof. Dr. Haluk Ulman’ın siyaset adına bize ilk öğrettiği temel ilkelerden biri de şuydu:
“Demokrasilerde aslolan iktidar değil muhalefettir, çünkü iktidar diktatörlüklerde de vardır ama muhalefet sadece demokrasilerde bulunur.”
Muhalefet yapmak, sağlıklı bir demokrasinin ilk şartı.
Ancak muhalefeti “sağlıklı” yapmak da önemli.
MHP bu yeni dönemde hem daha rasyonel, hem de kendi geleneksel çizgisiyle daha uyumlu bir muhalefet tarzı yürütecek gibi görünüyor.
Gerek Cumhurbaşkanlığı krizinin aşılmasında gerek yüksek öğretimde başörtüsünün serbest bırakılması, gerekse de meslek liselerinin yeniden cazibe merkezi haline getirilmesi konusunda MHP’nin takındığı tavır, bunun bazı işaretlerini veriyor.
Siyasette bilinen bir gerçektir; iktidar partileri sadece kendi doğru icraatlarıyla değil, aynı zamanda muhaliflerinin yanlış tutumlarından dolayı da avantaj elde ederler.
Hatta bazen rakiplerinin yanlış muhalefet tarzı, bir iktidar partisine kendi yaptıklarından daha çok puan kazandırır.
Siyasette önemli olan “ne pahasına olursa olsun” muhalefet yapmak değil, “akıllı, bilinçli ve ideolojik açıdan tutarlı” bir çizgide muhalefetini ortaya koymaktır.
ANAP ve DYP gibi partilerin siyaset sahnemizden silinip gitmelerinin birinci nedeni, işbaşında bulunan kadroların bilgi ve becerilerinden ziyade, yanlış bir zeminde muhalefet yapmaya çalışmalarındandı.
Daha kestirmeden söyleyelim;
Eğer sağ partiler, CHP’nin muhalefet tarzını benimserlerse, bir ölçüde CHP’lileşiyorlar.
Bazı kritik süreçlerde esas varlık nedenleri olan demokrasi, özgürlükler ve milli iradeyi temsil konusunda sık sık yalpalayan, tökezleyen ve otoriter devlet anlayışına prim tanıyan bir görüntü çizdiklerinde, haliyle siyaseten derin anlam krizlerine sürüklenip seçmen nezdinde de gereksizleşiyorlar.
öyle ya; anakronik ve otoriter bir devlet anlayışından hareketle sürekli rejim krizi üretmeyi muhalefet sayan bir anlayışın CHP gibi bir “aslı” varken “fotokopisine” niye ihtiyaç duyulsun ki!
Sırf iktidara muhalefet etmek adına CHP’nin kuyruğuna takılanlar, yeri geldiğinde eğitimin belini çelik bir korse gibi sıkan YöK sistemini ve başörtüsü yasağını bile savunur durumlara düştüler.
2007’de yaşadığımız Cumhurbaşkanı krizinde olduğu gibi, Meclisi kilitleyip milli iradeyi çözümsüzlüğe itecek CHP’li süreçlere destek vermeye bile kalktılar.
Sonunda ne oldu?
İlk seçimde siyaseten tasfiye edildiler.
çünkü Türkiye’de çok partili hayata geçilmesiyle birlikte CHP karşısındaki sağ partiler, genelde daha demokratik, daha özgür, daha atılımcı, halkın din ve vicdan özgürlüğünü savunan bir çizgi izlediler ve bu nedenle de CHP iktidar yüzü görmedi.
öyle ki, sağ partiler CHP'lileşip kendilerini siyaseten gereksiz kılacak derin bir ideolojik anlam krizine düştüklerinde bile, halk, CHP’yi yine iktidara getirmedi.
çünkü oluşan boşluğu, yine sağın içinden çıkan bir başka yeni oluşum doldurdu.
AK Parti’nin ortaya çıkışı da böyle oldu.
Aslında MHP, solun kuyruğuna takılmanın ödettiği siyasi bedeli, bizzat tecrübe edip yaşamış partilerden.
28 Şubat sürecinde sağ partilerle birleşip bir koalisyon kurmak yerine, solcu Ecevit’i Başbakan yapıp onun yedeğinde sessiz ve uysal bir görüntü çizmeyi tercih ettiler.
Kendilerinin geleneksel ideolojik çizgisiyle asla bağdaşmayacak yığınla icraatın sorumluluğunu üzerlerine aldılar.
Peki ne oldu?
Bir önceki seçimde en çok oyu alan parti olan MHP, bir sonraki seçimde barajın altında kalıp Meclise bile giremedi.
Yaşananlardan ders alan MHP, bu dönemde CHP ile arasına çizgiler çeken bir muhalefet üslubunu benimsemiş gibi görünüyor ki, siyaseten doğru olan da budur.
Umarım bu olumlu tavırları birçok sorunun çözülmesinde de aynı şekilde sürer.
Zira, sırf muhalefet etmek adına kendi olmaktan çıkanlar, bir süre sonra tanınmaz hale geliyorlar.
Tanınmaz hale gelenleri ise, halk da sandıkta tanımıyor.

--------

münaşaka
Bülent Ecevit’in kişisel arşivinde yer alan bir belgeye göre, Ecevit, Kürt sorununun çözümü için “Kürtlerle Karadenizliler yer değiştirsin” diye rapor hazırlamış.
Bu “tereyağından kıl çekme yöntemi”ne göre;
Marmara ile Doğu Anadolu Bölgesinin yerlerini değiştirseydik, belki “bölgeler arası dengesiz kalkınma sorunu”nu da kısa sürede çözerdik, kim bilir!

----------

sözünözü
Kabul edilen bir yanlışlık kazanılmış bir zaferdir.
(Gascoigne)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi