Atatürkçülük savunması tutmazsa!
Statüko direniyor
Türkiye'de statükonun değişime direnme konusunda her türlü mahareti sergileyecek kadar güçlü olduğunu yazar dururuz.
Bu ‘statüko’nun, resmi-legal unsurları yanında, adına ‘derin devlet’ de denen illegal bir ayağı bulunduğunu da... Dahası, demokrasi olmak iddiasındaki bir rejim için tuhaf ama, Türkiye’de irikıyım medyanın da devletin hukuka bağlı ve saydam hale getirilmesi çabalarına direnen güçler arasında yer aldığını da biliyoruz.
Bir süredir gündemde olan ‘Ergenekon’ kovuşturmasının halihazırdaki gidişatı ne yazık ki bu bilgilerimizi teyit ediyor. Gerçekten de, son haftalarda yoğunluğu iyice artan karşı kampanya yüzünden bu kovuşturmanın akamete uğraması ihtimali belirmiştir. Kovuşturulan, hukukun üstünlüğüne ve demokrasiye kasteden karanlık bir örgüt değil de iktidar partisinin muhalifleriymiş havası yarattılar. Bu karanlık örgütün değil de hükümetin kovuşturulması gerektiğini söylemelerine az kaldı!...
Bu hiç de şaşırtıcı değil. Çünkü tabulaştırılmış ideolojik referansını hukuksuzluklara ve devlet kötülüklerine karşı bir kalkan olarak kullanmak Türkiye’nin ‘rejim’inin doğasında var. Baksanıza, ne kadar şaibeli adam varsa, hepsi ‘Atatürkçü olduğumuz için kovuşturuluyoruz’ diyor. Bu dokunulmazlık kalkanı olmasaydı, sırf AKP’nin hükümet olduğu bir dönemde yürütüldüğü için böylesine hayati bir kovuşturmayı karalamak bu kadar kolay olabilir miydi?...
Bırakınız olağanüstülüğü, bu rejimin olağan çerçevesi bile ‘Devlet’in demokrasiye ve hukuka direnmesini ve kontrolü hiçbir zaman demokratik güçlere bırakmamasını meşrulaştırmaya yarıyor. Çok mütevazi ‘sivil anayasa’ girişimlerine bile statüko güçlerinin geçit vermemesinin temel nedeni budur. Devletin ideolojik karakterinden soyutlanması düşüncesine şiddetle karşı çıkmalarının nedeni de budur. Çünkü, referansı sadece hukuk ve halk iradesi olan demokratik bir rejimde karanlık emellerini ve kirli çıkarlarını maskelemelerine yarayacak bir dayanak bulamayacaklarını çok iyi biliyorlar.
Gerçi, kışkırtmayı tasarladıkları ‘zinde güçler’ nezdinde halá etkili olsa da, bu tür ideolojik veya ‘hikmet-i hükümet’çi gerekçelerle toplumu eskisi kadar kolayca ikna edemeyeceklerini de fark etmiş görünüyorlar. Bunun için olsa gerek, tam bir ikiyüzlülükle, şimdi de yedek bir güç olarak ‘insan hakları’ ve ‘hukuk’ söylemini devreye soktular.
Şimdiye kadar, yaptıkları manipüle edilmiş haber ve yorumlarla ve satır aralarına sıkıştırdıkları alaycılıkla insan hakları savunuculuğunun Türkiye’ye zararlı olduğu düşüncesini okuyucularının bilinç altına yerleştirmeye çalışanlar, dahası insan hakları savunucularının ‘devlet düşmanı’ veya ‘bölücü’ olduklarını haykıran ve onları hedef gösterenler, meslektaşlarını ‘derin devlet’in istediği şekilde hainlikle yaftalayanlar, katilleri açıkça ‘kahraman’ ilán edenler, devlet güçlerini özgürlüklerini kullanmaya çalışan kimi yurttaş gruplarının üstüne kışkırtanlar, sivil yönetimi orduya şikáyet edenler... şimdi kalkmış insan haklarından ve hukuktan bahsediyorlar!...
Kısaca, resmi olanları ve sivil görünümlüleriyle bütün statüko güçleri Ergenekon kovuşturmasını akim bırakmak için akla gelebilecek her yolu deniyor. Atatürkçülük savunması tutmazsa, insan hakları savunucusu kesiliyorlar. O da olmazsa, mahut ‘367 formülü’ gibi yeni bir hukuk karikatürü keşfedebilirler.
Bütün bunlardaki ikiyüzlülükleri aşikár olsa bile, itiraf edelim ki, başarılı olma şansları yine de var. Onun için, Ergenekon kovuşturmasının hukuka ve demokrasiye gerçekten hizmet edecek, devlet içindeki karanlık güçleri tasfiye etmenin yanında bunların sözde sivil uzantılarını da teşhir edecek bir şekilde sonuçlanacağından o kadar emin olmayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.