Bir uzmanın feryadı
Şunu hemen söyleyeyim ki ülkemizde son derece mağdur iki meslek grubu vardır. Birincisi polisler, ikincisi de doktorlardır. Bunlardan birinciler, can, mal, huzur ve asayişi korurlar.
İkinciler de hayat kurtarırlar. Bu iki meslek de toplumların olmazsa olmazlarıdır. çünkü doğrudan doğruya insana hizmet etmektedirler. Onlardan daha önemli bir meslek olabilir mi? Ancak bu köşede ara sıra yazdığımız gibi bu her iki meslekten olanlar da bilerek mağdur ediliyor olmasalar bile maddî açıdan hizmetlerinin karşılığını alamıyorlar.
Meselâ polislerin, belirli çalışma saatleri, hafta sonu tatilleri, bayramları, seyranları yoktur. Buna mukabil tatminkâr maaşları da, içinde yaşayacakları lojmanları da yoktur.
Halbuki senenin her gününde, günün her saatinde görev başındadırlar. Yangın olur, gel polis. Soygun olur, gel polis. Sel basar, gel polis. Olay çıkar, gel polis. Mitingler olur, yürüyüşler yapılır, gel polis. Canla başla koşarlar. Kimi yaralanır, kimi ölür. Törenler yapılır; nutuklar atılır. Geride kalan çoluk çocukları da babalarının kıt kanaat maaşları ile sürünmeye devam ederler. Belki bazı vakıflar da yetimlere el uzatır ama... Onunla da ne karın doyar, ne de kayıplar geri gelir. Doktorlar da öyle. Meselâ acile bir hasta gelir. Beyin cerrahına ihtiyaç vardır. Doktoru sıcak yatağından kaldırıp acilen hastaneye çağırırlar. Gecenin bir yarısında, uzman doktor saatlerce hasta ile uğraşır. çok defa da hayat kurtarır. O gün evine dönüp 1-2 saat uyuyup dinlenemez. Hasta sahiplerinin dışında kimse kendilerine teşekkür dahi etmez.
Halbuki vurguncu, soyguncu, hortumcu gibi büyük hırsızların çaldıkları ellerinden alınabilse, polislerin de, doktorların da ihtiyaçlarını fazlası ile karşılayacak bir kaynak oluşturulabilir. Daha bunlar gibi meslekler de var. Meselâ adliyecilerin durumu çok mu iç açıcı? Aç karınla adalet dağıtmak kolay mı? ülkedeki bütün meslek grupları, en azından astsubaylar düzeyinde bir gelir ve refah seviyesine ulaştırılmadıkça, ülkemiz huzura zor kavuşur. Elimde dünya çapında başarılara imza atmış bir Tıp profesörünün yetkililere göndermek için hazırladığı bir raporun sureti var. Onu bana ulaştıran, MHP eski milletvekili, büyük vatanperver Bozkurt Yaşar öztürk kardeşim...
Raporu yazan Prof. Dr. Volkan Tuzcu. ABD’de Arkansas üniversitesi çocuk Hastanesi Elektrofizyoloji Bölüm Başkanı. Kendi uzmanlık dalı ile ilgili olarak çok önemli bilgiler veriyor. Kısaca ülkemizde bu bölüme gereken önem verilmediği için, yılda ortalama 9 bin bebeğimizin boşu boşuna öldüğünü söylüyor.
“Ben bu konunun dünya çapında uzmanıyım” diyor. Belgeler ibraz ediyor.
Sayın Başbakanımız “Beyin göçünü tersine çevireceğiz” dediği zaman, büyük bir ümitle Türkiye’ye gelmiş ve maalesef ilgi görememiş. “Kısmetse Ocak sonunda Türkiye’ye geleceğim. Sayın Başbakanımız uygun bulurlarsa, kendileri ile konuşmak istiyorum” diyor
Sayın Başbakanımız böylesine yeni ve faydalı konularda çok hassastır.
Sepetinde bir tutam pamuğu olan herkesi can kulağı ile dinler; gereğinin yapılması için emirler verir; olayın peşini de bırakmaz. Sayın Başbakan’ın bu meziyeti herkes tarafından biliniyor. Uzman doktorun görüşme isteği açısından tek zorluk, sayın Başbakan’a ulaşabilmektedir.
Sayın Başbakan’ın ne kadar meşgul olduğu ve ne tür güçlüklerle karşı karşıya bulunduğu herkesin malumu...
Kendilerinin ciddiyet, çalışkanlık, iyi niyet, vatan, millet ve devlet sevgisinden zerre kadar şüphemiz yok.
Sıradan bir vatandaş olarak, kendimi bir hususu açıklamak zorunda hissediyorum. Başbakanımızın etrafı bugün maalesef iyi gün dostlarından bir duvarla örülmüştür. Bakanlar dışında kimse sayın Başbakan’a kolay kolay yaklaşamıyor.
Halktan kopmanın, zamanla Hakk’tan da kopmaya müncer olabileceğini Başbakanımız, herkesten çok daha iyi bilir. Sayın Başbakan’a bu bedaheti hatırlatmak zorunda kaldığım için üzgünüm.
Bugün iktidar canibinde görünen gerçek, maalesef böyle... Malûm, “Dost acı söyler” derler. Biz gördüklerimizi, sessiz masûm kitleler hatırına söylüyoruz. Doğru duvar yıkılmaz.
Sevgimiz de, hıncımız da Hakk içindir. Sevgi, saygı ve dualarımızla...