Bir hocanın talebesine nasihatleri
1656-1734 yılları arasında yaşamış ve ömrünü medreselerde ve ilim meclislerinde geçirmiş ülkemizin büyük âlimleri arasında anılagelen Hoca Fakirullah isminde bir zat vardır. Bu zat Siirt/Tillo'da ömrünü geçirmiştir. Hoca Fakirullah hazretleri aynı zamanda Doğu Anadolumuzda yetişen ünü dünyaya yayılmış olan büyük alim Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin (1703-1781) de hocasıdır.
Şimdi sizlere Hoca Fakirullah hazretlerinin Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'ne (Allah c.c. her ikisinden de razı olsun) yaptığı nasihatlerden bir bölümünü istifadenize sunuyorum. O, şöyle dedi:
• Ey Molla (talebem) İbrahim Hakkı, Allah-u Teâlâ'ya bütün arzularını sana vermesi için yalvardım. Allah-u Teâlâ'nın, bütün maksatlarına kavuşturacağını ümit ederim.
• Tevekkül etmek,
• Teslim olmak,
• Sabretmek,
• Rıza göstermek, Allah (c.c.)'a varan yolun esaslarıdır.
• Sabrın başlangıcı çok acı, sonu bal gibi tatlıdır.
• Allah-u Teâlâ'dan râzı olandan Allah (c.c.) râzı olur. Kazâya rıza, evliyanın (Allah dostunun) şânındandır.
• Sevgiliden gelen sıkıntı bahşiştir. Bahşişi kabul etmemek hatadır.
• Allah (c.c.) bir kulun mârifet sahibi olmasını isterse, kendi nûrunu o kulunun kalbine koyar ve kul o nur ile Rabbini tanır.
• İbadetlerin en üstünü, Müslümanlara din ilmi öğretmektir. İlimlerin en üstünü de namaz ilmidir. Çünkü o, mü'minin mirâcıdır. Sen farzları vaktinde, sünnetleri ile birlikte kıl. Mümkünse cemaati kaçırma.
• Netice, hep hayrı ve iyiliği tavsiye etmek, insanlarla iyi geçinmek, Yaratana gerçek kul olabilmektir.
Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri hocasının bu nasihatlarını tutmuş olmalı ki, günümüzde yazdığı eserleri hâlâ tazeliğini koruyor. "Marifetname"sinin bulunmadığı hemen hemen hiçbir Müslüman evi yoktur. Eserleri okundukça hem kendisine hem de hocalarına sadaka-i câriye nehirleri gürül gürül akıyor. Böyle biri olabilmek Allah'ın kuluna en büyük lütuflarından biridir.
Âlimlerimizin eserleri okuyanlara hep birer nasihat oluyor.
İnsanın her zaman nasihate ihtiyacı vardır. Nasihatsız kalan helâke sürüklenir. İnsanoğlu nisyan (unutmak) ile mâlüldür. Çabuk unutur. İşte bundan dolayı sık sık nasihat edilmelidir. Âdem (a.s.) cennette yüce Mevlâmız'ın tenbihini unutması, bizim ise haydi haydi unutup hak yoldan sapabileceğimizi ifade eder. Bunun için hakikatleri sık sık tekrarlıyarak anlatmak zorundayız. Hatta birbirimize tenbihlerimizi duyurabilmek için zeminler hazırlayıp fırsatlar kollamalıyız. Bunun için ücret talep etmek, menfaatlenmeden bilgiyi ketmetmek Allah (c.c.)'nün gadabına sebep olur. Böyle bir hâl hem insanı hem de insanlığı helâke götürür.
Eskiden muallim talebesine, ana gelin ettiği kızına, baba oğluna, usta çırağına, hoca cemaatına, ârifler çevresindekilere, şoför muavinine, âmir memuruna, komşu komşularına, âbiler ve ablalar kendilerinden küçüklere, ev sahibi misafirine-misafir de ev sahibine... hülâsa bilen bilmeyene, anlayacağınız herkes anlatabileceklere hep nasihat ederlerdi.
Ya şimdi böyle mi?
Etraftakilerine kötü örnek olanlar çevrelerine tersinden nasihat ederek şeytana gönüllü şeytancılık yapıyorlar.
Müslüman olan böyle şey yapmaz/yapmamalıdır da.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.