Gazze'deki trajediden, hepimiz sorumluyuz!
İki milyona yakın Gazze’li müslüman, -Tayyîb Erdoğan’ın deyimiyle, ‘tam bir açık hava zindanı’nda, hayatın en akıl almaz baskılarına, yokluklarına mahkûm edilmiş olarak, direniyorlar.. Suçları da, 38 yıl İsrail rejiminin işgalinden 2005 Eylûl’ünde kurtulduktan sonra yapılan seçimlerde, ‘laik Mahmûd Abbas’ ve (El’Feth) teşkilatını değil, o işgal yıllarında, kendi iç dayanışmalarını örgütleyen HAMAS’ı seçmiş olmaları.. Ve iki senedir çekmedikleri kalmadı, bu iki milyon müslümanın.. Nihayet, sınırları yıkıp Mısır’a geçtiler, ihtiyaclarını birazcık da olsa giderdiler.. Aman Allah’ım.. O ne yoksulluk ve imkansızlık sahneleri.. Bu çağda, motorlu araçlardan mahrum bırakılmış iki milyon insan.. Eşek sırtında taşıyorlar herşeylerini.. Yol, elektrik, su, ilaç, gıda maddesi, hiçbir şey yok..
Aynı şartlarda yaşadığımızı düşünelim bir.. Hastalarımız ilaç-ameliyat, bebelerimiz mama, herkesin midesi bir lokma aş bekler vaziyette olduğumuzu düşünebiliyor muyuz?
Modern, çağdaş dünyanın umûrunda değil, bu trajedi.. Onların aklında fikrinde, sadece, ‘İsrail’in yaşama hakkı vardır ve o uğurda savunma haklarını kullanır..’ yâvesi..
Asıl hedef ise, Gazze’nin ve HAMAS’ın ‘laik Mahmûd Abbas’a teslim ve râzı olmaları’nı sağlamak.. ‘Ve, Abbâs, siyonist İsrail’e diyor ki, ‘Gazze’nin Mısır’la olan kapılarının kontrolünü bana verin de, mes’ele biraz halledilsin..’ Yani, 2 senedir kovulduğu Gazze’ye bir kurtarıcı gibi dönmek şeklindeki laik uşak kurnazlığı..
Ve 1,5 milyarlık olduğundan söz ettiğimiz müslüman toplumlardan, ‘İslâm Milleti’nden etkili ve yaptırım gücü olacak şekilde bir ciddî tepki de yok.. Hepimiz sadece bulunduğumuz coğrafyalara veya bizi kuşatan rejimlerin stratejilerine göre bir takım duygu ve düşünceler ortaya koymakla meşgulüz..
¥
Gazze’li bir müzik grubunun müthiş bir direniş musikîsi olan parçalarını dinlerim zaman zaman..
‘Korku ve terör, Filistin’i öldürdü.. / Şeyh Ahmed Yâsin’in öldürüldüğü günü unuttun mu? / Müslümanlar hiç bir şey yapmadı.. / Sionistlerin korkusundan kayboldular.. / Sen hâlâ hazır değilsin.. / İslâm’ın düşmanları burada.. / Bush’lar, Sharoon’lar.. (…) Milyonlar nerede? /Müslümanın öfkesi nerede? / Nerede, nerede, nerede? / Bizler sadece eleştirir, spor araba sürer ve puro içeriz, super starlara oy veririz.. / Şehidlerimizi, yaralılarımızı, tutsaklarımızı unuturuz.. (…) Kan, zehir, acı ve kasvet.. / Gözyaşlarımızla birlikte akar.. / Ne dedin? Barış mı istiyorsun? / Nasıl barış istiyorsun, bileğinde kelepçelerle.. / Nasıl barış istiyorsun, / Annelerin gözyaşları mezar başlarında akmaya devam ederken.. / Nasıl barış istiyorsun, anlat.. / Evlerimiz ve hayâllerimiz yıkılmışken.. / Şehidlerimizin ruhları zaferimiz için bize dua ediyorlar.. / Bize Gazze’nin anahtarlarını veren onlardır.. / Yarın sıra sana gelecek.. / Sen hareketsiz bekle bakalım.. / önüne yem olarak atılan yeşil dolarları bekle..’
Ancak, bu parçayı bilenler, onun sözlerinde değişiklikler yaptığımı farkedebilirler.. Doğrudur, bu parçanın içindeki ve sadece arab kavmine hitab eden sözleri, müslümanların tamamına yönelik olarak algılanması gerekir diye değiştirdim..
çünkü, müzik parçasını hazırlayanlar belki de, sadece arabların müslüman olduklarını sanıyorlar veya onlar tarafından da sahiblenilmediklerinden yakınıyorlardı.. Belki de, bugünkü arab coğrafyalarında ‘arab’ demenin ‘müslüman’ demek mânasına geldiği gibi bir yanlış anlama var.. Tıpkı, ‘türk’ demenin‚ ‘müslüman’ demekle eş mânaya geldiğini sananlarımız da olduğu gibi.. Halbuki, ‘müslüman olmayan türkler’ olduğu gibi, ‘müslüman olmayan arablar’ da var, hattâ, daha kitlevî olarak.. Lübnan’da, Mısır’da, Suriye’de, Sudan’da vs. yerlerde..
Böyleyken, ‘Filistin Davası’nın sadece arablara mahsus olduğunu’ söylemek, onun gücü değil, zaafı olduğu gibi; dünyadaki müslümanların da bir-iki protesto veya ‘Dayanın aslanlarım..’ gibi hamâsî nutuklarla sorumluluklarını yerine getirdiklerini zannetmelerine vesile olan ve Filistin dâvasını cihanşumûl çapta bütün müslümanların dâvası olarak algılamaktan alıkoyan bir tablo oluşturuyor..
(Bir anekdot: 18-20 yıl öncelerde, Tunûs’da, İslâmî mücadelenin o günlerdeki en önde gelen liderlerinden Râşid el’Gannuşî, Tahran’da bir Cum’a Namazı öncesi, yarım saati aşan bir konuşma yapmıştı, milyonlara hitaben ve televizyondan da canlı yayınlanan.. Ve o konuşması boyunca en az, 25-30 kez, Filistin’in bir ‘Arab-İslâm dâvası’ olduğunu söylemişti.. Akşam karşılaştığımızda, kendisine, o günkü konuşmasında o kadar sık ‘arab’ vurgusu yapmasının yanlışlığını anlatmıştım. ‘üstelik, cuma namazına katılan yüzbinler arasında, arab kavminden belki de çok küçük bir kitle vardı; eğer kavmiyet duygularını olumlu hedefler için harekete geçirmek için ise.. Büyük kitle, ‘fars, türk, kürd’ vs.. idi.. Yani, sizin böyle bir vurgu yapmanız, beklediğiniz fayda açısından bile itici.. çünkü, bu kitleler, ‘Filistin sadece bir ‘arab’ dâvası ise, bize ne, demezler mi?’ dediğimde; Gannûşî, tesbitimin yerinde olduğunu kabul etmiş ve amma eklemişti: ‘Biz hem arab ve müslümanı bir sayıyoruz, hem de… En hassas İslâmî konuları konuşurken, bunları arablarla ilişkilendirmeden konuşursak, bizi şuûrlu müslüman insanlarımız bile dinlemez..’
Evet, o yanlış hâlâ da terkedilmiş değil ve bu tuzağa, bütün dünya müslümanları olarak hepimiz düşüyoruz..
Yahudiler dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, hangi renk ve ırktan olurlarsa olsunlar, birbirlerini buluyorlar ve kendilerinin tek bir ‘millet’ olduklarını, bir ‘inanç toplumu’ gösteriyorlar.. Kendilerini ‘İsrail rejiminin bir askeri’ olarak görüyorlar..
Ve geçtiğimiz hafta Gazze’de ortaya çıkan trajedi, kelimelerle ifade edilmenin ötesindeyken; Tayyîb Erdoğan’ın İsrail rejimine yönelttiği ağır eleştiriler yetersiz bulunabilir, ama, halkının ekseriyeti müslüman olan ülkelerdeki rejimlerin (bir, İİC. Cumhurbaşkanı Mahmûd Ahmedînejad’ın bazı arab rejimlerinin liderlerine telefon etmesi dışında,) diplomatik çerçevede ve etkisi olacak şekilde, başka hiç bir ciddî ses yükselmedi..
Nicelerimiz de, ‘500 yıl yönettiğimiz Gazze ve Filistin..’ sözleriyle tarihteki bir gücün üzerine, kendi kavimlerinin mührünü vurmaya, kavmî üstünlük taslamaya çalışıyor ve amma, yine de, ‘500 yıl birlikte yaşamıştık’ demek hassasiyetine ulaşmayı akıl edemiyoruz..
‘İslâm Milleti’, bu parça-bölük, kavmî, coğrafî vs. bölünmeleri kabullenip herkesin kendi parçasını kutsallaştırması gibi eğilimler sergilemeyi devam ettirdikçe.. Daha çoook gözyaşı dökeriz, Gazze’ye.. çünkü, Gazze, bizim içimizde, müslüman coğrafyasının her yerindedir..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.