Münevver mi, aydın mı?
önce bir hatıra: Bir gün, büyük yurtsever, samimi Atatürkçü, milliyetçilere göre komünist, askerlere göre de sakıncalı olan değerli arkadaşım Uğur Mumcu ile terhisinden sonra Kızılay’da karşılaşmıştık. Yanında gıyaben tanıdığım, ama şahsen tanışmadığımız Mustafa Ekmekçi vardı. Mumcu’ya takıldım. “Ben gerici olduğum halde askerliğimi yedek subay olarak yaptım. Halbuki sana sakıncalı piyade olarak normal askerlik yaptırdılar” dedim. “Sizinkiler bana solcu, komünist diye diye subayları da kandırdılar. Onlar da beni sakıncalı piyade yaptı” dedi. Gülüştük. Bana Ekmekçi’yi tanıyıp tanımadığımı sordu. Şahsen tanışmadığımızı söyledim. Sayın Ekmekçi’nin büyük bir düşünür olduğunu söylüyordu. “Bunda olağanüstü ne var? Her insan düşünür, konuşur, gezer, tozar, yatar, kalkar. Eğer bununla yüksek düzeyde düşüncelere sahip bir ideoloji ve dava adamı demek istiyorsan, o zaman da mütefekkir demen gerekir. Düşünce her insanda vardır. Tefekkür ise ender insanlarda bulunur” dedim. Gülüşerek ayrıldık.
Bana göre Uğur Mumcu nâmuslu bir aydındı. Her ne kadar Hasan Aksay Ağabey gibi nâmuslu münevverlere (bizim hararetle savunmamıza rağmen) haksız yere saldırıyor idiyse de dürüstlüğü ve korkusuzluğu, samimi Atatürkçülüğü, öbür taraftaki sömürücü sahtekârların hoşuna gitmezdi. “Bu kafayla bu adam bir gün bize de döner” diye korktukları için, diğer benzeri nâmuslu aydınlar gibi onu da bir bomba ile paramparça ettiler.
Birkaç gün önce, bu köşede ‘Aydınların İhaneti’ başlığı altında bir yazım çıkmıştı. Türkiye’de fitne öylesine hızlı büyüyor ve şartlar öylesine çabuk değişiyor ki... Bir gün önce yazdığınız yazının devamını bile getiremiyorsunuz. Siyasî gelişmeler karşısında aktüel konularda yazmak zorunda kalıyorsunuz. Sayın Başbakan “Diyelim ki başörtüsü simgedir. Demokrasilerde simgeyi yasaklamak mümkün mü?” dedi. Biz bu köşede aynı mealde sözleri tâ yıllarca önce yazmıştık. Demek ki, farkına varmamışlar. Yoksa “İrtica hortladı! Atatürk ilkeleri çiğneniyor! Lâik cumhuriyet elden gidiyor!” diye basarlardı yaygarayı... Artık işin yoksa, saçmalıklarla uğraş, dur... İşte görüyoruz. Sayın Başbakan’ın bu dosdoğru sözü, darbe davetçilerini harekete geçirdi. Bereket ki vatanseverliklerinden zerre kadar şüphe edilemeyen MHP karşılarına çıktı. Başörtüsü sorununun çözümünde, milletin isteğinden yana tavır koydu. O konuda Anayasa’ya konulmak üzere bir de öneri hazırladı.
Bu vesile ile son seçimlerde “CHP’ye oy vermeyecek olanlar, MHP’ye versinler” diyen ikiyüzlülerin maskesi düştü. Dört taraftan sayın Bahçeli’ye saldırmaya başladılar. Böylesine aktüel bir konu gündemde iken, ‘Aydınların İhaneti’ yazısına devam etmek olmazdı. Ancak tarihimizde o ihanetler az çok herkesin malumu idi.
Okuma yazma dahi bilmeyen Osman Gazi’nin temellerini attığı koca imparatorluğumuz kökünden kopuk aydınların ihaneti ile yıkılmadı mı?
Tâ 1839’da başlatılan Batılılaşma hareketleri bize çok şeyler kaybettirdi; hâlâ da ettiriyor. çünkü o zamanki sahte kahramanların, Jön Türklerin, manevî değer düşmanlarının, akılsız İttihatçıların hatalarından ders almayan bir avuç şamatacı, maalesef aynı yolda ilerliyorlar. Bugün karşı karşıya bulunduğumuz bütün problemler, onların yüzündendir. Bizi iç kargaşalara, bölünüp parçalanmaya sürüklemek isteyenler şunu unutmasınlar ki... Ver dedikleri zaman veren; öl dedikleri zaman ölen bu asîl ve mazlum millet artık bilinçlenmiştir.. Halk, ordusuna sahip çıktığı gibi, gerektiğinde seçtiklerine de sahip çıkacaktır. Anayasa ve hukuk dışı dayatmaları kabul etmeyecektir Herkes hesabını ona göre yapmalıdır. çok şükür, bir gün bize birlik ve beraberlik içinde barışıp kucaklaşmamızın yollarını gösteren münevverlerimiz de vardır. Kahraman ordumuz ise darbe heveslisi değildir. Bu durumda, sivil aydınlar da demokrasi oyununu kaidesine göre oynamaktan başka çare olmadığını anlamalı ve tahrikçilikten vazgeçmelidirler.
Vaktiyle 23 milyon metrekare olan vatanımızdan elimizde, kala kala avuç içi kadar mübarek bir Anadolumuz kaldı. Onu da bölmeye çalışanlar var. Zor bölerler!
Bu asil ve mazlûm millet, Allah’ın (cc) ipine sımsıkı sarılıp da kendine gelerek bir kükredi mi, iç ve dış hainler kaçacak delik bulamayacaklardır. Sokak aralarına serpiştirilen kiliseler de kendilerini kurtaramayacaktır. Sevgi, saygı ve dualarımızla...