'Siz bakmayın öyle İlâhiyat soytarılarına!'

'Siz bakmayın öyle İlâhiyat soytarılarına!'

“Ne utanıyorsun, git yüzüne tükür” demek kadar basit olmayan bir cümle kurarak başlayayım bu haftaki yazıma: “Her yüze tükürülmez. Zira bu bir cesaret işi değil bir kalite işidir.”

“Siz bakmayın öyle İlahiyat soytarılarına. Memleketimizde hâlâ ehliyet, liyakat ve istikamet sahibi, onurlu ve değerli İlâhiyatçılar da var” düşüncesiyle bazı okurlarım Şahin Filiz, Zekeriya Beyaz, Yaşar Nuri Öztürk ve türevleri gibi ilahiyatçı geçinenlerin aksine Müslüman Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu eserlere imza atan önemli isimlerin varlığına dikkat çeken bazı mailler göndermişler.

Hal böyle olunca ve bu konuda çok sayıda benzer mail gelince içlerinden bir tanesini buraya taşımak benim için bir görev oldu.

Bu konu neden önemli?

Müslümanların en büyük sıkıntıyı çektiği “yasak!!!” alanlarda sözde ilahiyatçıların bilinçsiz Müslümanları ikna etmek için kullanıldıkları gerçeğini artık görmezden gelemeyiz.

Başörtüsü, Namaz, Oruç, Kur’an Kursları gibi en hassas konuların istismar alanı haline getirilmesi, yasaktan nemalanan zihniyetin kendisine dayanak olarak bu sözde ilahiyatçıları göstermesi yaranın daha da büyümesine neden oluyor.

Sonra da “Örtüyü Sümerler’de fahişeler giyerdi” diyen bunak profesörlere ödül verilir, “Başörtüsü Yahudi geleneğidir” diyen sözde ilahiyatçılar da malum medyanın manşetlerine ve başköşelerine adam diye oturtulur.

Okurun gönderdiği maildeki ilk kitap; Prof. Dr. Salim Ögüt’ün “MODERN DÜŞÜNCENİN KUR'ÂN ANLAYIŞI” Kitap için şu ifadeler yer alıyor: “Sâlim Hoca’nın ‘Müslüman Türkiye’nin fazlasıyla muhtaç olduğu ve hasret duyduğu bu eseri, yine aynı yıl (2008) içerisinde, yayımlanan, ‘Modern Düşüncenin İslâm Anlayışı’ adlı ikinci eseriyle birlikte, mutlaka ama mutlaka satır satır tetkik ve mütâlaa edilmeli; hatta belki de baştan sona bir kaç kez yapılmalı bu.”

Özellikle de İmâm Gazâlî, Fahreddîn Râzi, Şeyh-i Ekber, Hz. Pîr-i Mevlânâ, Şâtıbî, Eşrefoğlu Rûmî, İsmâil Ankaravî, Abdülganî Nâblusî, İ. Hakkı Bursevî, İ. Hakkı Erzurumî, Şâh Veliyyullâh Dihlevî gibi âlim ve ârifleri; yakın dönem âlim ve mütefekkirlerinden Said Nursî, Elmalılı Hamdi, Zâhid el-Kevserî, M. Sabri Efendi; yaşayan İlim, İrfân, Tahkîk ve Tefekkür erbâbı içerisinde de Ebûbekir Sifil, İsmâil Kara, Dücâne Cündioğlu, İsmet Özel, Tahsin Görgün, Şevket Kotan, Ahmet Yaman, Mustafa Kara vb. isimleri, ‘tasdîk, iştirâk ve muvâfakat’ ile okuyan ve izleyenlerin hiç kaçırmaması ya da atlamaması gereken; ayağını sahîh ve muhkem bir zemîne sağlamca basan bir İlmî-İslâmî tavır ve içeriği; yalın ve açık-seçik, içten ve sıcak, yer yer de gülümsetici bir dille sunan başarılı eserler her ikisi de... Ve bütün bu özellikleriyle de, sadece iştirâk ve muvâfakat ehlinin değil; muhâliflerin, îtirazları olanların, modernist ve târihselci takılanların, yani kısacası karşı cephedekilerin de ihmâl etmemesi, görmeden geçmemesi gereken eserler...

Mailde bahsi geçen ikinci kitap ise Dr. Ebûbekir Sifil Hoca'nın -henüz tamamlanmamış olan- “Modern İslâm Düşüncesinin Tenkîdi” serisi… Bu seri ile ilgili aydınlatıcı uzun notta ise, aslında yaşadığımız sıkıntıların da bir cevabı mevcut:

“Aslında İslâmî bir temeli ve kökeni, ilmî ve nazarî bir derinlik ve gerçekliği olduğu için sâhici ve tabiî bir biçimde vücut bulmuş olmayıp, yelkeni, hem din-dışı dünya düzeninin ve hem de onun yerli sözcüsü ve uygulayıcısı olan resmî ideolojinin rüzgârıyla kabartılan ve bir de bunların yol açtığı ve sağlama aldığı gelişmeler ve durumlar cümlesinden olarak; Türkiye'de 12 Eylül ve 28 Şubat müdâhaleleriyle iyice coşmuş ve zıvanadan çıkmış bulunan Dînî, zihnî ve düşünsel, sosyo-kültürel sapma ve dönüşümün, yırtılma ve yozlaşmanın genelde Müslüman okur-yazarlara, özelde de İlâhiyat câmiasına kaçınılmaz bir biçimde bulaştırılması ve yansıtılmasıyla yaratılmış, son 10-15 sene içerisinde de bütün bu muhît ve mahfillerin temel felsefesi, hâkim sesi ve rengi, baskın tercih ve tutumu hâline gelmiş, oradan da tekrar topluma akmaya başlamış bir yığın virüsten biri olan, ‘mutlaka Târihselcilik ve ne sûretle, ne pahâsına olursa olsun Yenilikçilik’ zulmünün; esaslı ve okkalı bir karşılık bulduğu, ciddî ve seviyeli bir biçimde analiz ve kritik edildiği şimdilik az sayıdaki çalışmadan birisi olan bu iki ciltlik dizinin temel mesajı şu: Dîn-i Mübîn-i İslâm; canımızın çektiği, gönlümüzün arzu ettiği gibi ilkeleri ve hükümleriyle rahatlıkla oynanabilir, zaman içerisinde/zamana göre insanların istedikleri gibi değiştirip yeniden şekillendirebileceği, her yeni zamanda ve her yeni durumda farklı farklı biçimlerde anlaşılıp uygulanmaya müsâit bir oyuncak, bir nesne değil; tam aksine Hz. Rasûl-i Ekrem (S.A.V)in, Âlemlerin RABBi'nden aldığı ve tüm insanlığa ilettiği son Vahiy'le tamamlanıp, o andan Kıyâmet'e kadar ayniyle geçerli olmak ve bütün zaman ve mekânlarda Kendisi belirleyici, değiştirici, düzenleyici ve şekillendirici olmak üzere var olan en üst değerdir. Kısacası: İslâm; değişmek, dönüşmek ve insanların arzusuna uymak için değil, Kendisi insanları değiştirmek için, Kendisi'ne uyulmak için vardır…”

Muhakkak ki, bu alanlarda daha nice güzel eserlere imza atmış çok sayıda gerçek ilahiyatçımız vardır. Benim de bir önerim olacak. Çağdaş meselelere İslam Fıkhı'nın bakışını bütün ayrıntılarıyla öğrenmek isteyenlere Prof. Dr. Yunus Vehbi Yavuz Hoca'nın "Çağdaş Fıkıh Problemleri" isimli kitabını şiddetle öneriyorum.

Hadi bakalım, gerçeğe kapı aralamanın ve sahteleri kapı dışarı etmenin zamanıdır. Ne dersiniz? Selam ve dua aile...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi