Mustafa Çelik

Mustafa Çelik

Terörist İsrail’in fikir işçileri

Terörist İsrail’in fikir işçileri

Küresel tağutlara, kanlı katillere, zorbalığın, barbarlığın, kan içiciliğin, gücün sözüne karşı; Hakk'ın, adâletin, mazlûmiyetin sözünü dile getirmek, Müslümanların azad kabul etmez müştereklerindendir. “Ben de Müslümanım..” deyip de bu azad kabul etmez müşterekine sahip çıkmayan, Allah’tan gayrisinden korkandır. Şu bir hakikattir ki; Allahû Teâla’dan korkmayan, herkesten korkar. Allah korkusuna rağmen insan korkusunda karar kılmak, köleliğin, esirliğin alâmetidir. Allahû Teâla: "İnsanlardan korkmayın; benden korkun" buyurur. (Maide Sûresi, 44) Allahû Teâla’yı bırakıp katil Amerika’dan, terörist İsrail’den korkanların, Mü’minlik defterinde isimleri olmaz. Onlar hürriyet sarayının gülleri değil, kölelik kampının esirleridir.
Genelde İslâm coğrafyasında, özelde ülkemizde, Filistin’de terörist Siyonistlerin işlemiş oldukları katliamları savunanlar, kanlı katillerin ortaklarıdır. Terörist Siyonistler, İsrail gasp, işgal ve şiddet üzere kurulduğundan, kan içmenin kendilerine hayat verdiğini düşünüyorlar. İsrail, dünya kamuoyuna genel olarak bir Yahudi devleti biçiminde yansıtılmaktadır. Hakikatte Yahudi ırkının üstünlüğü anlayışı üzerine kurulmuş bir askeri cunta olmakla birlikte, ideolojik kimliği dinî kimliğinden önce gelir. Siyonistler, Yahudilerin diaspora denilen dünyanın değişik yörelerine dağılmış haldeki yaşantılarına son verip, belli bir bölgede bir araya gelmelerini sağlamak için en uygun toprak parçasının Filistin olduğu görüşü üzerinde ittifak ettikleri zaman, bu toprakların bir hakimi vardı. O da, 1492'de İspanya'dan kaçan Yahudilerin bir kurt gibi içinden yiyerek kendiliğinden yıkılmasını sağlamaya çalıştıkları ama her şeye rağmen o zaman hâlâ bir dünya devleti kimliğini koruyan Osmanlı Devleti'ydi. Siyonistler, Filistin topraklarına demir atabilmek için önce bu devletten çok cazip karşılıklarla bir miktar toprak satın almak istediler. Ama yüz bulamayınca şunu düşündüler: Bu toprakların şimdilik önemli bir sahibi var. Biz ne kadar cazip teklifler götürsek de bu sahipten bir şey koparamayacağız. Öyleyse onu tarihe gömerek, o toprakları sahipsiz hale getirmek zorundayız. İşte bu düşünce doğrultusunda bir yandan 1492 göçüyle Osmanlı ağacının gövdesine soktukları kurtların ürettiği yeni kurtlardan daha hızlı çalışmalarını ve bu ağacı iyice çürütmek için gereken her şeyi yapmalarını istediler. Bir yandan da Osmanlı ile rekabet halindeki dünya devletleriyle işbirliği yaparak, bu devletlerin saldırılarını ve işgallerini artırmalarını sağladılar. Osmanlı'yla rekabet halindeki devletler de bir yandan dışarıdan saldırmak suretiyle, bir yandan da Osmanlı'nın hakim olduğu bölgelerdeki halklar arasına kavmiyetçilik fitnesi sokmak, bazı kişilere liderlik ve devlet başkanlığı vaad ederek Osmanlı'ya karşı ayaklanmalarını sağlamak suretiyle, yoğun bir şekilde bu devleti tarihe gömme çabası içine girdiler. Sonuçta Osmanlı Devleti zayıflatılarak Filistin topraklarına sahip çıkması zorlaştırılınca, bu topraklar İngilizler tarafından işgal edildi ve Yahudi göçüne açıldı. Bu tarihi gerçekleri görmek için Sykes-Picot Anlaşması'nı, Belfur Deklarasyonu'nu, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni oluşturanların kimlikleri ve faaliyetlerini, Şerif Hüseyin'le İngilizler arasındaki gizli anlaşmaları vs. incelememiz yeterlidir.
Siyonizm ideolojisinin ortaya çıkmasında en önemli etkenlerin; Yahudilerin Avrupa'da gettolara sıkıştırılmaları, diaspora ve anti-semitizmdir. Ancak şunu belirtelim ki; İslâm âlemindeki Yahudiler, hiçbir zaman getto hayatına mahkûm edilmedikleri gibi, Müslümanlar arasında da bir anti-semitizm hareketi asla görülmemiştir. Zaten bu kelimenin Batı kaynaklı olduğu, karşılığı olan Yahudi düşmanlığının bir kavram olarak Müslüman toplumların dillerinde görülmediği ve akım olarak da hiçbir zaman ortaya çıkmadığı tarihi bir gerçektir. Ancak Siyonistler, Yahudilerin birtakım dinî değerlerini istismar etmek amacıyla seçtikleri Filistin topraklarına yerleşebilmek için, Avrupalının acısını Filistinliden çıkarmışlardır. Siyonizmin insafsızlığı ve vahşiliği de ilk etapta burada kendini göstermektedir.
Küstah İsrail'e ve ona kayıtsız-şartsız arka çıkan Batı'ya kafa tutma ve rest çekme cesareti, mazlum ve mağdur kitlelerin heyecan hasretidir. Böyle bir cesaret, başta Türkiye olmak üzere, halkı Müslüman veya halkından Müslüman olan ülkelerde, asırlardır devam eden ezilmişliğin, çaresizliğin ve boyun eğmişliğin son bulduğunu simgeleyen bir meydan okuma ve başkaldırı sembolüdür.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, mağrûr siyonist lider Şimon Peres'i azarlaması. Yüzüne karşı “Siz adam öldürmeyi çok iyi bilirsiniz..” demesi ve Şimon Peres’i alkışlayanları da insanlık suçu işlemekle suçlaması, genelde İslâm coğrafyasındaki, özelde ise ülkemizdeki İsrail’in yetiştirdiği fikir işçilerini harekete geçirmiştir. İsrail’in bu fikir işçileri, daha önce felâket tellâllığını yaptılar.
Hatırlayınız; Amerikan askerinin Felluce katliamlarına ve Ebu Garib işkencelerine tepki göstererek ‘Bunlar insanlık dışı vahşi cinayet..’ diyen Başbakan Erdoğan'a, aynı kişiler ‘Sen ne yapıyorsun, artık telefonuna Beyaz Saray'da kimse cevap vermez..’ demişti.
HAMAS Lideri Ahmet Yasin, 20 Mart 2004'te İsrail uçakları tarafından vurulduğunda, Başbakan Erdoğan ‘İsrail bir terörist devlet..’ dediğinde ve HAMAS Lideri Halit Meşal'i Ankara'da misafir ettiğinde, aynı kişiler koro halinde ve bu kez daha yüksek ses ve tonda ‘İsrail ve Yahudi lobiler Türkiye'yi perişan edecek..’ diyerek tehditler savurmuştu. Korkakların korkusu, zalimlerin içimizde dolaşan kokusudur. Bu kokuyu yayanlar, terörist İsrail’in yetiştirdiği fikir işçileridir.
‘Türkiye kaybetmiş, İsrail silah ambargosu uygulayacakmış, İsrailli turistler gelmeyecekmiş, Yahudi lobisi bizi cezalandıracakmış...’ gibi hezeyanları içeriye korku olarak salanlar, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Davos çıkışıyla bacakları titreyen İsrail’in fikir işçileridir. Kanlı katile ‘Katil!..’ demeyi çok gören bir ülkenin, vicdanı ölmüş demektir.
Bu ülkede istilâ kültürü ile büyümüş yöneticilerin hayali canavarı, Amerika ile İsrail'dir. Onlar Amerika ve İsrail’den korktukları kadar, Allahû Teâla’dan korkmazlar. Amerika’ya ve İsrail’e ‘Hayır!..’ diyenlere karşı direnişe geçenler, insanlık suçu işleyen şer güçlerdir. CHP Gen. Başk. Yard. Onur Öymen ve benzeri nice eski Büyükelçiler, “Peres'e nasıl ‘Sen..’ diye hitab edebilirsin, karşındakine ‘Sen katilsin!..’ denilir mi, ‘Diplomaside böyle dil olur mu?..’” deseler de, Tayyip Erdoğan onlara, “Ben ‘monşer’lerin diliyle konuşmayı bilmem ve öğrenmeye de niyetim yok...” diyordu. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sağındaki ve solundakiler de İsrail’in dostluk grubundan istifa etmiş görünüyorlar. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Davos çıkışı, acaba İsrail’in dostluk grubuna üye olanlarla yola çıkmış olma cinayetine kefaret olabilir mi? Bunu ancak Rabbimiz Allahû Teâla bilir. Temennimiz; demokrasi yolunda değil, İslâm’ı hayata hâkim kılmanın yolunda ölmeleri ve bir daha İsrail dostluk grubuna dönmemeleridir. Çünkü İsrail’in dostluğuna dönmek, ateşe dönmektir, ölmeden ölmektir. Kim ne derse desin, İsrail, Batı’nın müştereken İslâm coğrafyasının kalbine sapladığı hançerdir. İsrail gücünü ve İsrail algısını kendi ideolojik ve siyasal hâkimiyetlerinin devamı için gerekli görenler, İsrail’in fikir işçileridir. Bu nedenle diyorum ki; Batı’yı ilah edinerek terörsit İsrail’in kayırmacılığını yapan, masum çocukları öldüren, mescidleri, hastaneleri yıkan Siyonist İsrail’in avukatlığını yapan bu ülkenin aydınları ve politikacıları için acilen bir tımarhane yapmak, bu tımarhanede psikologlar nezaretinde kanlı katil İsrail’i savunan bu kimseleri tedaviye tabi tutmak, memleketimiz ve bütün insanlığın sulhu-selameti için anın ihtiyaçlarındandır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Çelik Arşivi