Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

'Çete Çöplüğü', bir 'Çete Mezarlığı'na dönüştürülemedikçe..

'Çete Çöplüğü', bir 'Çete Mezarlığı'na dönüştürülemedikçe..

‘Ergenekon’ ismiyle anılan ‘dosya’yla ilgili olarak televizyonlara uygulanan yayın yasağını anlamak zor.. çünkü, konu, tv. dışı medya organlarında ve hattâ bazı tv. kanallarında bile, ‘vatan aşkıyle yüreği yanan insanların feryadları’ havasında, topluma yine yansıtılıyor ve dahası, Derin Devlet denilen güçler arasındaki kapışmanın, iktidar boğuşmasının çaresizlikleri içinde, ilginç haber-yorum patlamaları gerçekleşiyor.
Esasen, ‘Ergenekon Dosyası’nın büyük isimlerinin yakalandığı ilk gün; gazetelerin sergilediği tavır bile bazı ipuçları veriyordu.. Yüksek tirajlı hemen bütün gazeteler bu gözaltına almaları heyecan verici başlıklarla verirken, bazı gazeteler ise, henüz yayın yasağı konulmadan önce de, konuya hiç değinmemeyi tercih ettiler.. Bunların başında, hangi militan çevrelerin sözcülüğüne soyunduğu bilinen ‘Cumhuriyet’ geliyordu.. Ve onu, yakın geçmişte ‘ulusalcı ittifak’ denilen oluşum içinde izleyen öteki cenahların gazeteleri.. Mesela, ‘Yeniçağ’ isimli gazeteye göre de, o ilk gün, o konuda hiçbir haber göze çarpmıyordu.. Sanki öyle bir hadise hiç olmamıştı..
Başbakanlığı döneminde, Mesud Yılmaz’ın makamına gidip, onun aleyhinde hiçbir haber yayınlatmayacağına dair Kur’an üzerine yemin ettiği iddiası, geçenlerde M. Yılmaz tarafından bile doğrulanan Enver ören’in Türkiye’si de sessiz kalmayı yeğlemişti..
Amma, en ilginç tavırlardan birisini Akşam gazetesinden B. Ayeri isimli birisi, 28/29 Ocak gece yarısı, ‘Yeniçağ’ isimli tv.’de sergiledi. Sözkonusu kişi, öyle laflar söylüyordu ki, bunları yargı makamları için eğer bir başkaları söyleseydi, kodes’i çoktaan boylamıştı..
O kişinin sözlerindeki, ‘Yargı kurumunu, mahkemeleri etkilemeye veya aşağılamaya yönelik’ ifadeler o kadar hırçın idi ki; o gibi dokunulamaz kurumlar hakkında, benzer beyanları, ‘İslâmî’ kimliği ağır basan birisi dile getirseydi, en başta Baykal ve benzerleri feryadı koyverirlerdi.. Hattâ C. çiçek veya benzeri zevât da, devletçi kesilip üzerine yürür ve Savcılar harekete geçerdi..
Ama, şimdi, mezkûr kişi, (konuşması her zaman mı öyle, yoksa o anda içkili miydi de, telaffuzları öyle bir hava yansıtıyordu, bilmiyorum) ağzına gelen her şeyi söylüyor; defalarca, ‘Şerefsizler.. Bu mu adâlet?’ diye tepiniyor ve irticaî odakların üzerine gidilemediğinden dem vuruyor; hattâ, (‘bütün kamu hizmetlerinde başörtüsünü serbest bıraktıracağız’ diyen AK Parti m. vekilinin veya, ‘Başı örtülü hanımlar Belediye Başkanı da olmalı..’ diyebilen Isparta Belediye Başkanı)’nın üzerine gidilemediğinden yakınıyordu..
Ama, bütün bunların, Veli Küçük isimli general ve çevresindekilerin tutuklanması ve hele de ‘M. Tekin gibi bir milliyetçinin tutuklanıp, aylarca mahkemeye çıkarılmaması’na karşı bir tepki olarak dile getirilmesi ilginçti.. B. Ayeri, ayrıca, Sabah gazetesinden E. Babahan’ı da ‘papağan’ şeklinde anlaşılacak özel bir telaffuz şekliyle ağır şekilde eleştiriyordu..
Mes’ele, aynı meslek grubundaki basit bir ticarî hesablaşma mı diye düşündüm, değildi.. Olmaması gerekirdi.. Ve, ülkenin kaderi üzerinde bu kadar etkili olan bir ‘Ergenekon Dosyası’nın ekranlardan kitleye böyle fütursuzca yansıtılması ise, sadece şaşırtıcı değil, tehlikeliydi de.. çünkü, bu gibi yayınlarda iş, tabiî şirâzesinden, kontrolden bir kez çıkarsa, işin nereye varacağı kestirilemez ve tam bir kargaşaya bile varılabilir..
Düşündüm.. Bu kişileri tutuklatan iktidar olsaydı bile, bu ağır hakaretlerin yapılamaması gerekirdi. üstelik, onları tutuklayan mahkeme idi.. Savcılığın tutuklama talebinin veya Polis raporlarının haksız olduğu iddiası varsa, bunların çürütülme yeri, ekranlardan bu şekilde bağırmak değildi..
Ama dikkat edilsin.. (Bir zamanların özgürlükçü görünümlü prof.’u) Prof. Mümtaz Soysal’ın 26 Ocak tarihli Cumhuriyet’te yazdıkları, ‘Cumhuriyet’i korumak adına, silahlı kuvvetler’in de, ‘silahın caydırıcılığını göstermeleri’ yolunda yazdıkları, ‘Ergenekon Operasyonu ile, birtakım karanlık ve gizli güç odaklarının kuyruğuna esaslı basıldığını göstermektedir.. Onun için bütün bu viyaklamalar.. Hattâ, yeniden ‘laiklik ve cumhuriyet mitingleri’ tertiblemek istekleri bile dile getiriliyor.. Soysal’ın sözkonusu yazısındaki ‘ayaklanma’ çağrıları da, bu hedefi göstermiyor muydu? Ne deniliyordu o yazıda: ‘Şaşırtıcı olan, (...)milyonlarca insanın, bu çullanışı, sanki bir başka devletin yıkılış filmini seyreder gibi, sessiz, tepkisiz seyrediyor olmasıdır. Oysa, (....) Yalnız geçmişin onurlu yıllarını görmüş yaşlıların değil, gelecekleri karartılmak istenen gençlerin de.. (...) Yalnız memurların değil, emekleri ve çabalarıyla Cumhuriyeti üretken kılan işçilerin ve işverenlerin de.. Yalnız sivillerin değil, Cumhuriyet için ölmeye and içmiş askerlerin de.. çünkü Cumhuriyet kendisinin hançerlenişini sessiz seyretsinler diye yetiştirmedi bu kuşakları.. Onlara verdiği bilimin aydınlığı, tekniğin becerisi, silahın caydırıcılığı, kısacası bütün bu donanım, hep o korunsun diye verildi..’
Daha ne desindi, yani? Evet, bir daha anlaşılıyor ki, ‘Ergenekon’ örgütlenmesinin bir ‘Türk Gladiosu’ olduğu iddiası da yanlış olmasa gerek.. Sınırlı yayın yasağının sağından solundan taşan bilgi ve belgeler, hedefin darbe yapmak olduğunu ap-açık gösteriyor.. Sadece bombalar değil, silahlar değil.. Hem de KKK. bilgisayarından servis olunmuş en gizli bilgilerin Em. Gen. Veli Küçük veya bir başka sanığın dosyaları arasında bulunması ve bunların, V. Küçük tarafından, ‘bilgi ve belge arşivleme merakı’ olarak izah edilmesi, birçok şeyi izah ediyor..
*‘Adâlet neşteri’, yargı’ya da gerekli, amma..
Konunun daha da ilginç olan yanı ise, ‘(GATA)’da Tabib Alb. iken ordudan ayrılan Prof. Nevzat Tarhan’ın da konuya bir başka açıdan yaklaşması.. 14 Ocak tarihli yazısında, Nevzat Tarhan, özetle şöyle diyordu: ‘Muzaffer Tekin olayında, (…) Savcılık, altı ayı geçti ama hâlâ iddianame hazırlayamadı. Bildiğim kadarıyla gerekçe Genelkurmay’dan istenen bilgilerin gelmemiş olması.. (…) Genelkurmay’a gelince; ülke için kendini riske atmış, yiğit, delikanlı, vatanseverliğinden şüphe edilmeyen birisini bu kadar kolay mı gözden çıkaracaktı? Var mı ‘gayrı nizamî harb’in raconunda böyle bir şey? (…) Acaba devletin bazı kirli çamaşırları ortaya çıkacak diye Muzaffer Tekin’in üzerini mi çizdiler?’
Nevzat Tarhan, 25 Ocak tarihli yazısında ise, şöyle diyordu: ‘(…) Bugün devletin içerisinde hep özel ve önemli olmaya ve imtiyazlı davranılmaya alışmış güçler bu güçlerini korumak için rutin dışına çıkabiliyorlar. (…) Türk siyaseti artık Hasan Mutlucan türküleri ve harbiye marşı dinleme korkusunu üzerinden attı. Hukuk çizgisine herkes kendini çekmek zorundadır. (….) Şu anda devlet içinde cerrahî bir operasyon var. Abartılı büyümüş dokular normal çizgisine çekilmeye çalışılıyor. Lütfen ameliyatı yarım bırakmayalım. Veli Küçük’e emir veren dört yıldızlı emekli generalleri dinlemedikçe bu defter kapanmamalıdır.’


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi