Vücut dili ile konuşma

Vücut dili ile konuşma

Ağızla konuşmanın yanında bir de vücut dili ile konuşma vardır. Bu, tavır ve hareketlerle ne demek istediğini ifade etmek demektir. Surat asmak, el sıkmamak, ters bakmak, burundan solumak, soruları cevapsız bırakmak, can sıkıcı tavırlar sergilemek filan...
Bunların hepsi vücut dili ile konuşmaktır. Tabiî ki vücut diliyle konuşmak demek ille de karşıdakine tavır almak değildir. Bunun tersi de olabilir. Mesela insanın umulmadık bir zamanda bir can dostunu görmesi, ona doğru kollarını açarak koşması; kucaklayıp bağrına basması, yüzünün sevinçle aydınlanması, gözlerinin gülmesi de vücut dili ile konuşma faslına girer. Uzmanların söylediklerine göre, normal konuşmanın karşıdaki üzerinde etkisi en fazla % 7 olduğu halde, vücut dili ile konuşmanın etkisi % 20’dir.
Vücut diline özellikle diplomaside çok büyük önem verilir. Bunun çok örnekleri vardır. Mesela resmî protokoller bir anlamda vücut dili ile konuşmak demektir.
Bunun en çarpıcı misalini, kendi tarihimizde bulabiliriz. Ecdadımız Osmanlı’nın yükselme döneminde, bütün dünya devletlerinin kabul ettiği bir protokol vardı. Batı’nın kralları ve hatta imparatorları, bizim sadrazamlarımızla eşit seviyede sayılırdı.
Bir kral veya imparator, ülkemize geldiği zaman, ancak sadrazamla konuşabilirdi. Eğer mutlaka padişahla konuşacaksa, bütün dünyaca kabul edilmiş olan protokole uymak zorundaydı. Aksi halde padişahımızın huzuruna çıkamazdı. Eğer ziyaret sulh (barış) zamanında ise, huzura kabul edildiğinde padişahımızın eteğini öpmeye mecburdu. Savaş zamanında görüşmek istiyorsa, o zaman da padişahın bindiği atın üzengisini öpcekti. Aksi taktirde görüşemezdi. Aynı beynelmilel protokol kaideleri bugünkü modern devletlerde de vardır. Mesela ABD başkanları kendileri ile görüşme talep eden yabancı devlet büyüklerini, Beyaz Saray’ın giriş kapısında karşılarlar. Vücut dili bununla da bitmez. Gelen yabancı devlet başkanları, bazı Asya, Afrika ve özellikle de Arabistan ve Ortadoğu gibi yarı sömürge ülkelerden geliyorlarsa, ABD başkanları ile zâten konuşamazlar. Görüşme fırsatını yakalasalar bile onurlu insan muamelesi göremezler.
Bir ABD başkanı bir zamanlar bize de aynı usulü uygulamak istedi. Daha önce de yazmıştık. Kıbrıslı Rumların, soydaşlarımıza soykırım uyguladıkları 1960’lı yıllarda, ülkemizde AP-CHP koalisyonu vardı. İsmet İnönü de başbakandı. ABD’nin, Rumlar üzerindeki nüfuzunu kullanarak bu soykırımı önlemesi için Amerika’ya gitti.
ABD Başkanı küstah Johnson, bize yardım etmek yerine, İsmet Paşa’yı tehdit etti. “Kıbrıs’a çıkarma filan yapmayı aklınızdan bile geçirmeyin. Aksi halde karşınızda bizi bulursunuz, ayrıca da altından kalkamayacağınız bir ambargo ile karşı karşıya kalırsınız” dedi.
Bu sözler: “Rumlar soydaşlarınızı kıracaklar. Siz de onlara seyirci kalacaksınız” anlamına geliyordu. Tecrübeli devlet adam, Lozan anlaşmasının en çetin müzakerecisi, kurt politikacı İsmet Paşa, kart gavurun ne demek istediğini anlamaz mıydı? (O zaman biz Amerikan paralelinde değildik. Onlarla stratejik müttefik filan da değildik.)
Yakın geçmişimizde, yedi düvele kafa tutmak gibi şerefli bir şahlanışımız vardı. Mübarek Anadolu’yu, Batılıların uşağı Yunanlı’ya mezar etmiştik. Kaçıp kurtulmak isteyenleri de Akdeniz’e dökmüştük. Belki biraz yoksul ve yorgun düşmüştük ama, başımız göklerdeydi. “Ya istiklâl, ya ölüm!” kükreyişi ile (bütün sömürgelere, esir, köle ve) mazlûm milletlere örnek olmuştuk. Başımız dik, alnımız aktı. İsmet Paşa, Jonson’nun küstahlığı karşısında susmadı: “Siz insanlığa böylesine mağrur gözlerle tepeden bakarsanız, yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünyada şerefli yerini alır” diyerek çıktı.
İnönü’den sonraki devlet büyüklerimiz ise, maalesef Beyaz Saray’dan çıkmadı. Şimdikiler de onları izliyorlar. İnşallah yakın zamanda bunun bir uydu politikası olduğunu anlayıp, kendi öz benliklerine döneceklerdir. Cephede Türk’ün makûs talihini yenen İnönü, ne yazık ki, politikadaki makûs talihimizi yenemedi. üstelik de Sayın Demirel’in, (o zamanki lakabıyla Morrison Süleyman’ın) koalisyonu bozması ile Türkiye yolundayken başbakanlıktan düşürüldü. Şimdiki iktidar büyüklerimiz, hiç olmazsa, çok yüzlü Bush’a vücut dili ile cevap veriyorlar.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi