Yine lâiklik tartışması
Bu konuda çok yazılar yazdık. Kısaca: “Türkiye'de lâikliğe düşman kimse yok. Lâikliğe değil, onun ülkemizdeki uygulanmasına karşı olanlar var” dedik.
Mademki lâiklik; her din, mezhep ve inanışın teminatıdır.. Niçin bizim memleketimizde, din karşıtlığı olarak uygulandığını sorduk. Sorumuza cevap alacağımız yerde, şamata ve safsata ile karşılaştık.
İlahiyatçı, eski Bakan, Muhterem Hasan Aksay ağabeyimiz, 28 Ocak Pazartesi günkü, Vakit gazetemizde yazdı. Batılı Haçlılar lâikliğin bile temel ilkesini bizden çalmışlar.
Onlar, özellikle de Katolikler, Orta çağlarda Engizisyon Mahkemeleri kurmuşlardı. Kendileri gibi düşünmeyenleri ateşlerde cayır cayır yakıyorlardı.
Güya onların içinde cin varmış da kendilerini diri diri yakarak o musibetten kurtaracaklarmış. İşte Batılı Haçlıların batıl inançları böyle..
İnsanları daha bu dünyadayken, cehennem ateşinde yakacaklar. Sonra da cennete gönderecekler. Buna kargalar bile gülmez mi?..
Onların inancına göre, Katoliklerden başka dinlilerin ya da dinsizlerin içlerine mutlaka cin girmiştir. Ruhlarını temizlemek için kendilerini diri diri yakmak gerekirmiş. Ne büyük vahşet!..
Engizisyon Mahkemeleri'nin hâkimleri de papazlardı. Avrupalı devlet büyüklerinin bile onlara gücü yetmezdi. önce bir Aforoz, arkasından Engizisyon işkencesi gelirdi.
Bizim talebelik zamanımızda, tarih kitaplarımızda Fransa Kralı'nın karlı bir havada, ailesi ile birlikte Papa'nın ayaklarına kapandığının trajik resimleri vardı.
Fransız tarihinde böyle bir kara leke olduğu için, onlarda bir kuyruk acısı var. Bu acı onları lâikliğin vatanı yaptı.
Fransa Kralı'nın o zillete düşmesi üzerine, haçlı hükümdarlar, Papa'yı devletler üstü bir otorite olarak kabul ettiler. Ve İtalya'nın göbeği Roma'da, Vatikan Devleti'ni kurdurdular. Bununla güya dinle devleti ayırmış oluyorlardı.
Uygulama bunun tam tersine gelişti. Avrupa Devletleri'nin hepsi, Papalığın manevî (!) nüfuzu altına girmiş oldular.
Bugün Avrupa Birliği'nin mavi renkli bayrağındaki 12 yıldız da, 12 havariyi simgeliyor. İşte buraya yazıyoruz. Vatikan “Tamam” demedikçe, bizi asla AB'ye kabul etmeyeceklerdir.
Bugün ülkemizin her tarafında, günde binlerce kilise evleri açılıyor. Müthiş bir misyoner işgali ile karşı karşıyayız. çok acele tedbirler almazsak, Allah saklasın, Afganistan, Irak, Filistin ve Lübnan haline düşebiliriz.
Ilımlı İslâm diye bizi yozlaştırma peşindeler.
Hiçbir dinde ve millette vakıf diye bir kurum yoktur. Vakıflar İslâm Medeniyeti'nin eseridir. Bizim silahımızla bizi vurmaya çalışıyorlar. M. Kemal, Batılı sahtekârlara hiç yüz vermezdi. İtalyan Diktatörü Musolini'ye ‘çizmeni çizmeme çiğnetme’ dediği biliniyor. Tam Bağımsızlık odur işte… Son sözü bu konunun uzmanı ve siyasetin kitabını yazmış olan, Muhterem Hasan Aksay'a bırakalım mı? Aynen şöyle diyor Hasan ağabeyimiz:
“İslâm'ın ortaya koyduğu dinde zorlama yoktur.. Temel insanî kuralı, nihayet 12 asır sonra da olsa, Batı tarafından lâiklik adıyla yeni bir keşif gibi ortaya kondu ve ferahladı. Ne var ki, bütün dinlere ve hatta sapıklıklara tolerans doğuran bu ilke, Osmanlı ve Batı sömürgelerinde İslâm düşmanlığı için bir silaha dönüştürülmeye gayret edildi.
Fransa bu zulmü, Cezayir sömürgesinde başörtüsüne çevirdi.” aynen böyle yazıyor..
Yarın bu konuya devam edeceğiz İnşaallah…
Halkımızın lâikliğe nasıl baktığını, son derece mizahî ve çarpıcı bir örnekle gözler önüne sermeye çalışacağız; nasipse…
İnsanlar kuru ve teorik ifadelerden çok çabuk bıkıyor. Bazen de gülelim ve güldürelim. Hayatın kendisi de öyle değil mi? Bize düşen samimi ve dürüst olmaktır. Saygılarımla…