Dokuz köyden kovulanlar
Hepsi doğru olmasa da... Ben doğruluğuna inandığım sözleri söylerim. Şurada başka türlü, burada başka türlü konuşmam. Dört duvar arasında ne diyorsam, 70 milyonun karşısında da aynısını söylerim.
29 Ocak Salı günkü yazımda, devletine toz kondurmayan Osmanlı Paşalarının vatan millet konularındaki hamaset ve hassasiyetlerinden bahsetmiştim. O arada son Osmanlı Paşası olarak, rahmetli İsmet İnönü’den de bahsetmişim.
1960’lı yıllarda Kıbrıs hususunda bizi baskı altına almak isteyen ABD Başkanı Johnson’a ağzının payını verdiğini söylemişim.
Burada isimlerini vermediğim okuyucu kardeşlerim beni aradılar. Hepsi aşağı yukarı, aynı sözlerle, beni son derece saygılı bir dille tenkit ediyorlardı.
özet olarak: “Sayın İsmet İnönü’yü şerefli Osmanlı Paşaları ile nasıl bir tutuyorsunuz?” diyorlardı.
Verdiğim cevaptan sonra da (Sağ olsunlar, derin sevgilerine hiç de layık olmadığım nezih kardeşlerim) özür dileyip ellerimden öptüklerini söyleyerek, telefonu kapatıyorlardı.
Hassasiyetlerinin asıl sebebini bildiğim için, kendilerine çok anlayışlı davranıyordum.
Koca imparatorluğumuzu bazı muhteris Osmanlı Paşaları yıkmıştı. Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti adındaki devletimizi de vatansever Osmanlı Paşaları kurmuşlardı.
Okuyucu kardeşlerim bu gerçeği bilmiyorlardı. Biz kendi davamıza inanmış insanlar olarak, parti ve patırtıların üzerindeyiz. Kimseye düşman değiliz.
En aşırı sağcısından, en aşırı solcusuna kadar, bütün insanlarımızın barışıp kucaklaşmasından yanayız. Böylesine demir bir yumruk gibi sıkılarak güçlenmemiz yalnız Ortadoğu’nun değil, Türk-İslâm âleminin hatta bütün insanlığın huzura kavuşması anlamına gelir.
Bir zamanlar tarih ve talih bize cihangirlik görevi vermişti. 3 kıt’aya, 7 denize hâkim olmuştuk. Bütün cihana ferman okutup adalet dağıtıyorduk.
Bugün o kapılar yeniden bize açılmış durumda... önümüzde böylesine bir zafer güneşi parıldarken, partizanlık ateşiyle birbirimize düşmemiz, böylesine millî ve mukaddes ideallerimizle bağdaşır mı?
Ben şahsen parti farkı gözetmem. Milletimize zerre kadar hizmet etmek isteyeni başıma taç ederim.
Yıllardır, halkımız arasında dargınlık, kırgınlık ve küskünlüğe sebep olmaktan başka bir işe yaramayan 2 konuyu kaşımakla zaman öldürüyoruz.
Bunlardan biri başörtüsü, öbürü de imam hatipler meselesi...
Bu boş tartışma, devletle milletin arasını açmaktan başka... Maalesef bir de bölücü, yıkıcı ve dış güçlere bağımlı hain teröristlere de haklılık kazandırıyor.
Herifler dindar Kürt kardeşlerimizin aralarına sızıyorlar. Suret-i Haktan görünerek, onları devletimiz aleyhine kışkırtmaya çalışıyorlar.
MHP’nin desteği ile başörtüsü meselesi çözüldü sayılır. Hiç değilse o müz’iç kapı aralanmış oldu. İnşallah arkası da gelir.
Bizim bu köşede defalarca: “Bu güne kadar CHP’nin başına gelen, halka en yakın ve en iyi Genel Başkan” diye yazdığımız, o yüzden de çok tenkit aldığımız Sayın Deniz Baykal, son çıkışları ile bizi hüsrana uğrattı.
Toplumsal uzlaşma bahanesiyle, Başörtüsü yasağının kaldırılmasına karşı çıktı. Hala da o yarayı kaşımaktan medet umuyor. Bu tutumu ile CHP tabanını kaybetmekte olduğunun farkına varamıyor.
Son tutum ve tavırları akıl alacak gibi değil...
Halâ da kendilerinden ümit kesmiş değiliz.
Bu konuya yarın da devam edeceğiz inşallah...
Selâm, sevgi, saygı ve başarı dileklerimizle...