Hz. Peygamber (s.a.v) İslâm İnkılâbı ve Namaz
Kutlu doğumunu idrak ettiğimiz Peygamber Efendimize (s.) gelen ilk ilahi talimat, “oku” emri ile başlayan Alak suresinin ilk beş ayetidir. 610 yılı Ramazan’ında, Kadir gecesinde inzal buyrulan bu ilk vahiy ile Hz. Muhammed’e (s.) peygamberlik görevi verilmiştir. O’na Allah Teâlâ’nın vahyini getiren Cebrail aleyhisselam, aynı gecenin sabahı tekrar gelmiş ve Rasûlüllah’a (s.) abdest almayı ve namaz kılmayı öğretmiştir. Yani Tevhid’in hakikatini insanlığa tebliğ etmekle görevlendirilen Peygamberimiz’in (s.) ilk icraatı Namaz olmuştur. Risaletin esası; insanlığı “Lâ ilâhe illallah, Muhammedü’r-Rasûlüllah” kelime-i tayyibesine çağırmak, ilk uygulaması ise “Tevhîd eylemi” olan Namazı ikâme etmektir. Peygamberimizin kendisine ilk iman eden Hatice annemize (r.anhâ) ilk öğrettiği amel Namaz olmuş, ilk cemaatle namazı da ikisi birlikte kılmışlardır. Sonra Hz. Ali (r.a.) iman etmiş ve bu cemaate katılan üçüncü kişi de o olmuştur.
Peygamberimizi (s.) ve Tevhid çağrısını reddedenlerin ilk engelledikleri şey de Namaz olmuştur. Alak suresinin ilk beş ayetten sonraki bölümü yaklaşık olarak bir yıl sonra Peygamberimize (s.) vahyedilmiştir. Bu surenin 9-10. ayetleri şöyledir: “Gördün mü, namaz kılmakta olan Kul’u (Muhammed’i) engelleyeni!” Burada namazı engellenen zatın Peygamberimiz olduğu kesindir; engelleyen ise Ebû Cehil ve avanesidir. Zira Peygamberimiz (s.), insanları Tevhid’in hakikatine çağırmış ve ilk müminlerle birlikte Kâbe’de namaz kılmaya başlamıştı. Bu eylem, mevcut ‘cahili’ sistemi ve yaşam biçimini reddedip yepyeni bir hayat tarzını ikâme etmenin ilk adımını atmak anlamına geliyordu. Ebû Cehil’in onu engelleme sebebi de bu idi. Şuayb (a.s) da, Tevhid mücadelesine, ilk icraat olarak “Tevhid eylemi” olan namazla başlamış, bu sebeple kavminin önde gelenleri ona ilk itirazlarında: “Ey Şuayb! Atalarımızın taptıklarına tapmaktan ve mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor?” (Hûd/87) demişlerdi.
Bundan sonra Peygamberimizin (s.), Tevhid çağrısını kabul edip İslâm’la şereflenen herkese ilk emrettiği amel Namaz olacaktır. Peygamberimiz (s.), her iman edene “Beni namaz kılarken nasıl görüyorsanız, öylece namaz kılınız” buyurarak, tarihin tanık olduğu en muazzam devrim olan İslâm inkılâbını, işte bu Namazla gerçekleştirecektir. İslâm’ın beş rüknü/esası içinde Tevhid’den sonra baş sırayı alan Namaz, Mirac’a kadar sabah ve akşam olmak üzere iki vakitte kılınacak, Mirac’dan sonra ise beş vakit olarak eda edilecektir. Bu beş esastan Zekât ve Oruç Hicret’in 2. yılında, Hac ise risaletin son yılında farz kılınacaktır. İslâmi hükümlerin birçoğu da Hicret’ten nice sonra -mesela içki yasağı ve tesettür emri Hicretin 4. yılında, faiz yasağı risaletin son yılında- gelecektir. Müminleri, bütün bu hükümleri, emir ve yasakları kabule ve uygulamaya hazır hale getiren pratik ise, “Tevhid eylemi” Namaz olacaktır. Günde beş vakit kılınan namaz ve o namazlarda tekrar tekrar okunan Kur’ân âyetleri, onları adım adım inşa edecek ve onların her ilahi emri “semi’nâ ve eta’nâ: işittik ve itaat ettik” deyip uygulamalarını sağlayacaktır.
Medine’ye hicret eden Peygamberimizin (s.) oraya ulaştığında ilk yaptığı iş, Mescid-i Nebevi’nin yerini tespit edip hemen onu inşa etmeye başlamak olmuştur. Bu demektir ki, İslâm Medeniyeti, Medine’de “namaz merkezli” bir hayat tarzı olarak tebellür etmiş ve şekillenmiştir. Bundan böyle, İslâm’ı yani Tevhid’in hakikatini kabul eden kabilelere ilk emredilen amel yine Namaz olacak, bu kabulün olmazsa olmaz şartı olarak Namaz ortaya konacaktır. Mesela; İslâm’a girmek için gelen Sakif kabilesi elçilerinin, “İslâm’a girelim ama zekat vermeyelim, cihada katılmayalım, yöneticimizi biz seçelim” tekliflerine “olabilir” diyen Rasûlüllah (s.), “namaz kılmayalım” tekliflerine “Namazsız dinde hayır yoktur” demiştir. O kutlu Rasûl (s.), ilk valisi Muaz bin Cebel’i (r.a.) Yemen’e gönderirken; önce onları Tevhid’e davet etmesi, bunu kabul ettikleri takdirde onlara Namaz’ı emretmesi, sonra da zekâtı ve İslâm’ın diğer esaslarını teklif etmesi talimatını vermiştir. İlk savaşı olan Bedir’de, tam da can pazarı yaşanırken, Rabbinin emri ile namazı cemaat halinde ve nöbetleşe kıldırmıştır. Bu bütün savaşlarda böyle olmuştur. Vefat ederken son sözü de, “Namaza dikkat edin! Namaza dikkat edin! Namaza dikkat edin!” olacaktır.
Hasılı; Peygamberimizin (s.), “Gözümün nûru”, “Müminin miracı”, “Dinin direği”, “Cennetin anahtarı” diye tanımladığı Namaz; Müslüman bireyin ve toplumun inşasında belirleyici bir role sahiptir. Bugünün dünyasında da Müslüman şahsiyeti ve toplumu, öncelikle namazla inşa etmeli; sonra diğer amellerle bu inşa sürecini tamamlamalıyız. Peygamberimizi an/la/mak ve sevmenin gereği, ilk önce O’nun gibi namaz kılmak ve değişimin merkezine namazı oturtmaktır. Rabbimiz, Ankebut/45. ayette bunu işaret buyurur:
“Kitab’dan sana vahyedileni oku ve namazı ikâme et. Kuşkusuz namaz fahşâyı (iğrenç ahlaksızlıkları) ve münkeri (kötülükleri) engeller. En büyük zikir de yine odur...”
Davet: Bugün saat: 16.30’da Senai Demirci ile birlikte Bayrampaşa Belediye Düğün Salonu’nda Rasûlüllah ve namazı konuşuyoruz.
-24 Nisan Cuma akşamı, saat 20.30’da Umran Çamlıca Kültürevi’ndeki (Bulgurlu cd. no: 70) sohbetimize katılabilirsiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.