İlahi adalet mi, kaos mu?
İnsanı yaratan Allah (cc) tarihin hiçbir döneminde insanı başı boş bırakmamıştır. Dünyada nasıl huzur ve güven içinde yaşayıp, ahirette nasıl saadete erebileceğini öğretmek için 104 ilahi kitap göndermiş. Bu ilahi kural ve prensipleri insanlara öğretmeleri ve onlara rehberlik yapmaları için de 124000 peygamber göndermiştir.
Şimdi insan tüm bunları görmezden gelip, yok sayıp kendi nakıs ve kasır aklıyla Allah (cc) ın işine karışır, hükümranlığına kafa tutar ve Allah (cc) ın koyduğu kaide ve kurallar yerine kendisi bir takım kaideler koyarsa işte olacağı budur. Kılavuzu karga olanın…..
Rabbul alemin (cc) ferman ediyor:
“Kim bir mü’mini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedî kalacağı cehennemdir. Allah, ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa 4/93)
“Bundan dolayı İsrailoğullarına (Kitap’ta) şunu yazdık: “Kim, bir insanı, bir can karşılığı veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmak karşılığı olmaksızın öldürürse, o sanki bütün insanları öldürmüştür. Her kim de birini (hayatını kurtararak) yaşatırsa, sanki bütün insanları yaşatmıştır. Andolsun ki, onlara resûllerimiz apaçık deliller (mucize ve âyetler) getirdiler. Ama onlardan birçoğu bundan sonra da (hâlâ) yeryüzünde aşırı gitmektedir.” (Maide 5/32)
Bu fermanı duyup anlayan ve kavrayan bir insana silah zoruyla dahi adam öldürtemezsiniz. Ama bundan mahrum bırakılmış, bunun yerine her tür şiddeti normal gösterecek film vb bilgilerle kafası bulandırılmış, cahil bırakılmış insanların, her birinin başına birer bekçi dikseniz onun kötülüğüne engel olamazsınız.
Mardindeki katliam bir çok konuyu yeniden değerlendirmeye açtı. Koruculuk sistemi, silahlanmalar, mal paylaşımı, dünyalıklarda rekabet, terör, töre, kız isteme, aşk meşk, vs… bu ve benzeri detayların içinde boğulmaktansa, neden hiç kimse işin aslına inmiyor… inemiyor…
İlahi anayasa olan Kur'an-ı kerim deki kısas hükmü, her iman edenin malmudur. Allah (cc) şöyle buyurur:
“Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır. Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki (bu hükme uyarak) korunursunuz.” (Bakara 2/178-179)
“Onda (Tevrat’ta) üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, zalimlerin ta kendileridir.” (Maide 5/45)
“Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığı cana kıymayın. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine yetki vermişizdir. Ancak o da (kısas yoluyla) öldürmede meşru ölçüleri aşmasın. Çünkü kendisine yardım edilmiştir.” (İsra 17/33)
Bilindiği üzere İslam hükümranlığı zaafa uğrayalı “hakkın gücü” yerine “güçlünün hakkı” hakimdir. Batı emperyalizmi, güçlünün hükümranlığında lokomotif görevi görüyor. Bunun için İslam alemi başta olmak üzere, dünyanın zayıf ülkelerine her türlü dayatmayı yapmaktadır.
Bu dayatmalar sonucu bizim ülkemiz de dahil bir çok yerde ihkak-ı hakka tamamen ters düşse de ceza kanunlarında çağdaşlık ve reform! adı altında bir çok değişiklikler yapıldı. Bizde ise İslam şeriatına top yekun savaş ilan edilerek, anayasa ve tüm yasalarımız değişik batı ülkelerinden kopyalanarak yapıldı. Bu yasaların bizim inanç, örf, adet şurut ve zurufumuza tamamen ters olması önemli değildi. Önemli olan dinin kokusunun dahi bu yasalara bulaşmamasıydı. Tabi bizde, manevi ve mukaddes değerlere savaş açılarak bu işte bu denli pervasız ve hoyratça davranılması daha çok yerli gavurlardan kaynaklanıyordu.
Bunun sonucu olarak örneğin idam kaldırıldı, hırsızlık, arsızlık, ipsizlik, kapkaç, yankesicilik, ırza geçme, katliam yapma, zevk için öldürüp maktulü parçalara bölme vb nice cürümleri işleyenlere her gün yeni kolaylık ve cezalarda hafifletmeler yapıldı. Gerekçe “insan hak ve özgürlüğü.”
Şimdi soralım; katilin, canî’nin, ırz düşmanının, hırsızın, namussuzun hak ve özgürlükleri varda, mazlumun, mağdûrun, yetimim ve öksüz kalan yavruların, yüreği dağlanan ana-babaların, dul kalan eşlerin hakları yok mu?... bu ne biçim adalet?..
İlahi adalet kaynaklı ceza müeyyideler caydırıcıdır. Ya beşer mamulü olanlar?… 3-5 yılda bir reform adı altında rütuşlar yapılır durur. Sonuç…beşeri sistemler katili, canî’yi, hırsızı, namussuzu hapseder ve onları yıllarca mağdurlardan aldığı vergilerle besler. Ekmek elden su gölden değil, onların ekmekleri de suları da katlettikleri, ırzına tasaddi ettikleri veya mallarını çaldıkları mağdur taraftandır. ohhh suyundan da koy…
İster istemez insanın aklına meşhur misal geliyor; her bir eseri en güzel onun müessiri bilir. Her bir elektronik eşya kendi kullanma kılavuzuna göre işletilir. Çünkü o kılavuzu o eşyanın üreticisi hazırlamıştır. İnsan da kainatın sahibinin eseridir. İnsanı en güzel Rabbul alemin bilir, dünya-ahiret huzur, güven ve saadetini sağlayacak kaide ve kuralları O (cc) koyar.
Kaldıki sair eşyayı inceleyip öğrenmek ve işletmek mümkün çünkü gözle görünen elle tutulan birer nesnelerdirler. Ama insanın bedeninin yanı sıra birde ruhu var ki, onu insanın bilmesi mümkün değil. Ruhu sadece yaratan Allah (cc) bilir. “Sana ruh hakkında soru soruyorlar. De ki: “Ruh, Rabbimin bileceği bir şeydir. Size pek az ilim verilmiştir.” (İsra 17/85)
İnsan içinde olduğu saniyeyi bilir ama bin yıl, yüz yıl sonrasını değil bir dakika sonrasını dahi bilmez. İnsan içinde bulunduğu ortamı kaba taslak görür ama üzerinde oturduğu minderin altında bir yılan veya akrebin olup olmadığını bilmez. İnsanın gücü, kudreti, bilgisi, görmesi, işitmesi vs sıfatları nisbîdir… cüz’îdir… sınırlıdır…
Ama Allah (cc) geçmişi ve geleceği her şeyiyle en ince detaylarıyla bilmektedir. Onun (cc) zatı gibi sıfatları da ezeli ve ebedidir. Onun kudreti, rahmeti, sonsuzdur.
“Göklerdeki, yerdeki bu ikisi arasındaki ve toprağın altındaki her şey, yalnızca O’nundur.
Sen sözü açığa vursan da, gizlesen de Allah için birdir. Çünkü O, gizliyi de bilir, ondan daha gizli olanı da.” (Taha 20/6-7)
“Bilmiş olun ki şüphesiz göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. O, içinde bulunduğunuz durumu gerçekten bilir. Allah’a döndürülecekleri ve yaptıklarını Allah’ın onlara haber vereceği günü hatırla. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Nur 24/64)
İnsanı kötülüklerden caydırmanın bir yolu da ona Allah korkusu ve ahiret bilincini yerleştirmektir. Bir toplum düşünün ki ana okuldan üniversiteye varıncaya kadar öğretim ve eğitimin her safhasında nesline/gençliğine murakabe gerçeğini öğretiyor ahiret bilincini veriyorsa o toplum huzur, güven ve barış içinde olup hem dünya hem ahirette azizdir. Aksi halde Mardin olayı gibi nice olaylarla hayat daha da kötüleşerek devam edecektir.
Cebrail (as) Resulullah (s.a.v) a gelerek şöyle dedi “ey Muhammed (sav)ne kadar yaşarsan yaşa mutlaka bir gün öleceksin. Kimi ve neyi seversen sev mutlaka ayrılacaksın. Ne amel işlersen işle mutlaka hesap vereceksin.”
İşte bu şuurla büyüyen bir nesle zorla dahi kötülük yaptıramazsınız. Ama çağdaş uygarlık diye yutturulan batının; “her şey benimdir altta kalanın canı çıksın” prensibiyle büyüyen, aldığı çağdaş!!! eğitim sonucu hayatı mide ve uçkurdan ibaret gören insanların her birinin başına bir bekçi dikseniz dahi kötülüğüne engel olamazsınız. Çözüm yeniden islama dönmek, Allah (cc) ve onun öğretilerine teslim olmaktadır. Vesselam…