Sayın Oktay Ekşi ile ilk karşılaşmamız
Mehmet Moğultay, Ankara Hukuktan devre arkadaşımdır. Adalet Bakanı olunca, haksız kuşku ve eleştirilere hedef oldu. Ben ise dostluk görevimi yaptım.
O zamanki AKİT gazetemizde Moğultay hakkında bir yazı yazdım. Amacım, bildiğim, tanıdığım arkadaşımı savunmak değildi. Esasen O’nun savunulmaya ihtiyacı da yoktu. Dürüst, nâmuslu, akıllı, yurtsever bir Atatürkçü idi. öylesi insanlardan zarar gelmezdi.
Onun zamanında Adalet Bakanı’nın kapısı da bize açıktı. Kapıyı tıklatır, makamına girerdik. Bugünkü iktidarın ileri gelenleri her bakımdan yakınlarımız. Ziyaretlerine gitsek, (Bir kaçı hariç,) belki de iki üç gün kendilerine ulaşamayız. Bu da bizi dışladıkları için değildir. Vaktiyle o makamlarda çalışırken biz de öyleydik. Mesaimiz saatle mukayyet değildi. Vatandaşların işleri bitinceye kadar çalışırdık. “Bugün git, yarın gel” diyemezdik. Gece yarılarına kadar evimize gidemediğimiz günler olurdu. Her istedikleri zaman bizimle görüşemeyen dostlarımız da bize kırılıp kızmazlardı. Şimdi biz de öyleyiz. Yeter ki kardeşlerimiz hiç aksatmadan hizmete devam etsinler.
Şahsî çıkarımız için kardeşlerimizin kapısına gitmeyiz. Onları meşgul etmeyiz. Bunu herkes bilir. Buna rağmen yukarda söylediğimiz sebeplerden kendilerine kolayca ulaşamayız. Buna da kırılmayız. Tabiî ki kimi kardeşlerimizin kendilerini yakın çevre çemberine hapsetmiş olmalarından da hoşlanmayız. Ne kadar yüksek makamlarda olurlarsa olsunlar; burunları Kaf Dağı’nda olanları da sevmeyiz. çok şükür ki, öyleleri bu iktidarda hemen hemen yok gibi. Bu da, Sayın Başbakan’ın başarısı. Büyüklerimiz: ”Sev seni seveni, yer ile yeksan ise… Sevme seni sevmeyeni Mısır’a sultan ise… Demezler miydi? Sayın Başbakan daima Halkla iç içe… Şunu hemen söyleyelim ki, solcuların çoğu, İnsanî münasebetler açısından pek tarafsız kalamazlar.Dostlarına bizimkilerden daha yakın davranırlar. Gönül almasını bizim Din kardeşlerimizden daha iyi bilirler. Sayın Moğultay “Kadrolara ülkücüleri mi getirecektim” sözü ile unutulmayanlar arasında yerini almıştır.
Sayın Mehmet Moğultay Adalet Bakanı iken, meşhur 312’ci maddeyi yumuşatarak, daha özgürlükçü bir hale getirmek istiyordu. Bunun için ünlü Hukukçulardan 40 kişi seçmişti. Onların aralarında ben de vardım. Yani Tunceli’li Moğultay kardeşimin himmeti (!) ile Kırklar’a karışacaktık.
Ankara Dikmen’deki Hâkim Evi’nde bir toplantı düzenledi. Tabiî ki beni de çağırdı. Gittim. İçerisi çok kalabalıktı. 39 kişi yan tarafta oturuyorlardı. Benim için ayrılmış olan koltuk boştu. Oraya oturarak Kırklara karışacaktık.
Muhterem Erbakan dahil. Bütün parti lîderleri oradalardı. Moğultay’ın yanında, iki kişi oturuyordu. Birisi Mustafa Ekmekçi’ydi. öbürünü tanımıyordum. Sempatik, güler yüzlü, efendi birine benziyordu. Sayın Oktay Ekşi’ymiş. Elimle yan tarafta oturan Hukukçuları göstererek: ”Yahu Moğultay, şunlardan mı özgürlük çıkacak? Bunların sağcısı da, solcusu da çarktan çıkmış İnkilapçılar. Bunlardan özgürlük filan çıkmaz. çıksa çıksa baskıcılık ve dayatmacılık çıkar” dedim. Salonda gülüşmeler fısıldaşmalar oldu. “Bravo adam mertçe konuşuyor”diyecekler değillerdi ya…. Her halde “Koca Bakan’a yahu diyen bu küstah herif kim?” diyorlardı. O arada Sayın Oktay Ekşi bana:”Sayın üzmez, sizinkiler benim için ne diyorlar?” dedi. Hiç tereddüt etmeden “zındık diyorlar” dedim
Benim ne düşündüğümü sordu. “Ben de baş zındık olduğunuzu düşünüyorum” dedim. “Haşâ, estağfirullah ben aksini düşünüyorum” mu diyecektim.
Serde çatlaklık var ya… Doğruluğuna inandığımız sözleri ağzımıza geldiği gibi söyleriz. Amacımız hiçbir zaman gönül kırmak değildir. Dostlarımız samimiyetimizi bildikleri için bize kızıp kırılmazlar. Yani sözlerimiz kimseye batmaz çok şükür.
Konuyu bugünkü yazımıza da sığdıramadık. İki üç gün daha sürdüreceğiz herhalde. Rabbim bize doğruları söyletsin.
Yarın yine bu konuya devam edeceğiz İnşallah…
Her görüşten samimi, dürüst, güvenilir arkadaşlarım olduğu için Rabbimize şükrediyorum.
Selâm, sevgi ve saygılarımla…