Müslümanlığımı za insanları şahid tutmak (2)
İslâm ümmetinin, adaletli, Allah'ın dinini her şeyden üstün tutan ve bu yolda malını ve canını hiçe sayacak kadar özverili çalışan bir ümmet olması, Hak dinin emirlerini tatbikte hiçbir engel tanımayacak şekilde güçlü ve üstün olması bu ümmete bu "şahidlik" hak ve görevini yüklemektedir.
Şahidlik, bir yönüyle bu ümmet için bir meziyet, bir üstünlük vesilesi olarak takdim edilirken bunun bu ümmete yüklediği bir sorumluluğa da Hacc Suresinin son âyetinde işaret edilmektedir. "Ve Allah yolunda gereği gibi cihad edin. O, sizi seçmiş, seçkinler kılmış ve size dinde herhangi bir zorluk kılmamıştır. O din, babanız İbrahim'in dinidir ki Bu Kur'an'da da, daha önce de sizi müslümanlar olarak adlandıran O (babanız İbrahim)dir. Bunu yapmıştır ki Bu Rasûl (Muhammed) sizin üzerinize şahid olsun, siz de (diğer bütün) insanlar üzerine şahidler olasınız. (Bunun için de) namazı ikaame edin, zekâtı verin, Allah'a güvenip sığının. Ki O, sizin tek ve gerçek Mevlânız/Sahibiniz ve Efendiniz'dir. Gerçekten O, ne güzel Mevlâ ve ne güzel Yardımcı'dır." (Hacc Suresi, âyet: 78)
Dikkat edilirse Hz. Peygamber özellikle bu ümmetin Hakk üzere olduğuna şehadet ederken O'na ümmet olma vasfını taşıyanlar da peygamberlerinin bir şerefi olarak diğer insanlar hakkında şehadet etme ve şehadetlerinin kabulü ile şereflendirilmiş olmaktadır ki bu son âyet-i kerimede bu vasfı kazanabilmek için:
1- Allah yolunda Allah için cihad etme,
2- Ataları Hz. İbrahim'in adlandırdığı üzere gerçekten Allah'ın katından gelmemiş ve Allah’ın katından gelene uymamış ve uymayan her şeyi reddederek Allah’ı birleyen /muvahhid, mü'min olup Müslüman adını taşıma ve bu ada lâyık olma,
3- Rasûlüllah (sav)’i örnek ve önder edinerek O’nun örnekliğinde ve önderliğinde Müslümanlığını ortaya koyarak insanlara şahidlik etmek, örnek olmak,
4- Namaz kılma,
5- Zekât verme,
6- Sadece Allah'a dayanıp güvenme ve her zorlukta O'na sığınma,
7- Sadece O'nun efendiliğini kabul ile sadece O'ndan yardım isteyip başka hiçbir yardım ve yardımcıya ihtiyaç hissetmeme.
İnsanlar içerisinde bu vasıflara sahip olmak, insanları Müslümanlığımıza şahid tutmamızdır. Müslüman olduğumuzu iddia ettiğimiz halde kâfirlerin itikadlarını ve amellerini paylaşmamız halinde insanlar bizim Müslümanlığımıza değil, küfrümüze şahidlik ederler. Allahû Teâla Peygamber Efendimiz (sav)’in şahsında bize yol gösteriyor:
“De ki: ‘Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek bir kelimeye gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı Rabler edinmeyelim.’ Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: ‘Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız.’ ” (Al-i İmran Suresi, 64)
Rasûlüllah (sav)’e hitab eden “De ki” emri, kâfirlere, müşriklere, ehl-i kitap olan Yahudi ve Hıristiyanlara tebliği götürürken Hz. Muhammed (sav)’i örnek ve önder edinmemizi, o nasıl götürmüşse öyle götürmemizi bize de emretmektedir. Rasûlüllah (sav)’in Yahudi ve Hıristiyanları İslâm’a davet ederken, onlara İslâm’ı tebliğ etmeye giderken takındığı tavır ortaya koyduğu usulü devre dışı bırakanlar, behemehal Yahudileşir ve Hıristiyanlaşırlar. Dikkat edilirse, ehli kitabın ortak bir söze daveti yer almaktadır. Yalnız Allah'a kulluğa, O'na ortak koşmamaya ve birbirini Allah'ın dışında Rabbler edinmemeye davet. Aksi takdirde bu mesaja aykırı bir davranış hiçbir konuşmaya ve tartışmaya yer verilmeyecek bir yol ayrımını gerektirecektir: "De ki: Ey kitap ehli, sizinle aramızda ortak olan şu söze geliniz: Sırf Allah'a kulluk edelim, hiçbir şeyi O'na ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp birbirimizi ilah edinmeyelim." Şüphesiz ki bu insaflı bir çağrıdır. Peygamber(sav)’in kendisinin ve beraberindeki Müslümanların onlara üstünlük sağlamaya çalıştığı bir çağrı değildir. Ortak bir çağrıdır. Hepsi aynı hizada O'nun önünde duracaktır. Bazısı bazısına üstünlük taslamayacak, bir kısmı bir kısmını kul edinmeyecektir. Bu çağrıyı inatçı, bozguncu, sarsılmaz gerçeğe gelmek istemeyenden başkası reddedemez. Bu, yalnız Allah'a kulluğa çağrıdır. Ona hiçbir varlığı.. hiçbir insanı, hiçbir taşı ortak koşmamaya çağrıdır. İnsanların birbirlerini hiçbir Nebiyi, hiçbir Rasûlü Allah ile birlikte ilah edinmemesine çağrısıdır. Peygamberlerin hepsi de Allah'ın kullarıdır. Allah onları emirlerini tebliğ etsinler diye seçmiştir. İlahlık ve Rububiyette kendilerini Allah'a ortak etsinler diye değil...
"Eğer sırt çevirirlerse, deyin ki: Bizim müslüman olduğumuza tanıklık edin."
Eğer ortaksız olarak yalnız Allah'a ibadet etmeyi, yalnız Allah'a kulluk ki bu iki eylem, kulların uluhiyete karşı tutumlarını belirlemektedir reddederlerse... "Eğer yüz çevirirlerse, deyin ki: Bizim müslüman olduğumuza tanıklık edin" Müslümanlarla Allah'a rağmen birbirlerini Rabbler edinenler arasındaki bu karşılaştırma, Müslümanların kimliğini net ve kesin olarak ortaya koymaktadır. Müslümanlar yalnız Allah'a ibadet edenler, kendisine kul olmaya yalnız Allah'ı lâyık görenler ve Allah'a rağmen birbirini Rabbler edinmeyenlerdir. Müslümanları diğer uluslardan ve inançlardan, Müslümanların yaşam tarzını, bütün insanların yaşam tarzından ayıran başlıca nitelikler bunlardır. Ya bu nitelikler onların üzerinde gerçekleşecek ve onlar Müslüman olacaktır. Ya da bu vasıflar onların üzerinde gerçekleşmeyecek ve ne kadar Müslüman olduklarını iddia etseler de Müslüman olmayacaklardır!
Allah'ın şehadetine göre Müslüman olanlar, düşüncelerini, düzenlerini, yaşam biçimlerini, yasalarını, kanunlarını, değer yargılarını ve ilkelerini yalnız Allah'tan alan ve Allah’ın dinine dayandıranlardır. İnsanlar, yeryüzü kaynaklı düzenlerin hepsinde birbirini Allah'a rağmen Rabbler edinirler.. Bu birbirini rabb edinme olayı en katı dikta rejimlerinde göze çarptığı gibi, en ileri demokrasilerde de ortaya çıkmaktadır. İlahlığın en başta gelen özelliği, insanları kendisine taptırma ve kurumlarını, sistemlerini yasalarını, kanunlarını, değer yargılarını ve ilkelerini benimsetmedir. Bu, yeryüzü kaynaklı bütün düzenlerde şu veya bu şekilde birtakım insanların tekeline girmiştir. Şu veya bu konumda insanlardan bir topluluğa havale edilmiştir. Geniş halk kitlelerinin kendisinin belirlediği yasalara, değer yargılarına, ilkelerine ve düşüncelerine boyun eğdiği bu topluluk yeryüzü ilahlarıdır. İnsanların ilahlık ve rububiyet özelliklerini kendilerinde görmelerine izin vermeleri ve Allah'a rağmen birbirlerini rabler edinmelerinin tipik örneğidir. İnsanlar, bu ilahları böyle kabul etmekle, onlara secde etmeseler de, önünde eğilmeseler de Allah'a rağmen onlara kulluk etmiş olurlar. Şunu bilelim ki; her Müslüman kendi başına bir aynadır; İslâm’ı insanlara yansıtır. İslâm’ı insanlara yansıtmayanlar, paslanmış, kirlenmiş ve kırılmış aynaya benzerler. Onların yenilenmeleri gerekir. Allah yolunda yenilenmenin çaresi, Müslümanlığımızı önemseyerek, yaşayarak, insanları İslâm’dan gayrisine uymadığımıza şahid kılarak hareket etmemizdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.