Hasta ruhlar ve toplum...
Dün bütün ülke, Adana’daki dehşet verici katliam haberiyle sarsıldı...
Aynı aileden üçü çocuk, üçü kadın, toplam sekiz insan kafalarından kurşunlanarak öldürülmüş. Facianın daha ürkütücü yönü ise, katil zanlısının (Zanlı suç aletiyle ve üzerinde kan lekeleriyle birlikte yakalanmış ve emniyette suçunu itiraf etmiş olmasına rağmen, hukuken hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı henüz bulunmadığı için bu ifadeyi kullanmak durumundayız. İ.K.) da aynı aileden olması!..
Bir insan anasını, babasını, abisini, yengesini, kız kardeşini ve onların çocuklarını böyle toptan nasıl öldürebilir? Üstelik gelen bilgilere göre, bu cinayetler öyle anlık bir öfke sonucu, kısa zamanda işlenip bitmemiş... Şayet bilgiler doğru ise, sanık katliama öğleden sonra, önce anne ve babasını öldürerek başlamış; daha sonra eve gelenleri tek tek katletmiş. Cinayet serisi gece yarısına kadar devam etmiş... Bu ne büyük öfke, bu nasıl gaddarlık, bu nasıl gözü dönmüşlük ve bu ne canavar ruhluluk!.. İnsanın kanı donuyor.
Ruh sağlığı yerinde olan bir insan, böyle bir vahşet sergileyebilir mi? Katliamla ilgili çok rivayet var. Zamanla bunların ne kadarının doğru olup olmadığı belli olacak. Katliam zanlısının uyuşturucu müptelası olduğu, psikolojik tedavi gördüğü, çok büyük miktarda borca batmış olduğu... vs. Sebep ne olursa olsun, bir insanın ana-babası dahil, en yakın akrabalarını böyle hunharca katletmesinin izahı zordur. Şimdi bazı psikologlar, sosyologlar gazete ve televizyonlara çıkıp birtakım yorumlarda bulunacaklar. Bunların bir kısmı bilimsel olarak doğru, bir kısmı da sansasyonel olacak.
‘Sansasyonel olacak’ ifadesini bilhassa kullanıyorum. Çünkü bizim toplumumuzda, olayları derin araştırmalar yaparak gerçek mahiyeti ile teşhis etme yerine, çoğu zaman günübirlik ayaküstü demeçlerle, hatta kimi zaman esen rüzgara göre yelken açarak, kulağa hoş gelecek sözlerle, bir bakıma işin ideoloji ve reklam tarafını da düşünerek, bilimsellikten öte duygusal ve yüzeysel izahlarla konuyu geçiştirme hastalığı vardır. Bunun en son ve canlı örneği, Adana Belediye Başkanı’nın dün televizyonlara çıkıp yaptığı tuhaf spekülasyonlardır!
Öncelikle şunu soralım: Yetmiş küsur milyonluk Türkiye’de kaç tane sosyolog ve psikolog var? Yani gelişmiş toplumlarla mukayese edildiğinde bunlar yeterli seviyede mi? Toplumumuz, psikoloji ve sosyolojinin önemini ne kadar kavrayabilmiştir? Fertlerdeki ruh hastalıkları, toplumdaki sosyal bozukluklar ne kadar takip altında? Ruh sağlığı feci şekilde bozulmuş yüz binlerce insanın, durumunu takip eden doğru dürüst bir mekanizma var mı? Son on yılda, yirmi yılda, Adana’daki faciaya benzer kaç tane felaket yaşandı acaba? Bunların sebepleri yeterince analiz edildi mi? Sonuçları gereği gibi değerlendirildi mi? Değerlendirmeden kastım, tedbir alınmasıdır elbette.
Toplumun ruh hali alarm veriyor... Bunun farkında olduğumuz ise şüpheli!..