Bir musibet, bin nasihat
Ansızın veya göz göre göre gelen bir bela, sıkıntı, tecrübenin bin anlatım ve nasihatten daha tesirli olacağını, iz bırakacağını söylemiş atalarımız. Ama Müslüman topraklarında söylediği için şart ve gereklerini sıralamaya lüzum görmemiştir. Bela kendi yanlışından doğuyorsa Müslüman, bir daha tekrarlamaz. Zalimin zulmünden doğuyorsa, Müslüman bunu, iman ve azmiyle yeni bir diriliş nedenine çevirecek imanın sahibidir. Kur’an-ı Kerim, “İnanıyorsanız mutlaka üstünsünüz” diyor. O halde ezilmek, en küçük bir yenilgi hissi olmayacak. Sabır var. öyle bir sabır ki, zulmün acısını yüreğinde bir ateş koru gibi yakacak, iradesini, azmini, gayretini bu korda çelikleştirip, İslâm’ın, “İki gününü denk bırakan zarardadır. Müslüman zararda olmamak gayretine sahip olan kimsedir” hükmüne göre gayret ve dayanışmalarını artırarak, zalimin zulüm sebebi olan zafiyetten kurtulmak için bütün gücüyle çalışacaktır. Zaten temel sorumluluğu da budur. Bilinen bir durumdur ki, bütün zalimler, sadece gücü yeteceğine, gözünü kestirdiği zayıflara saldırırlar. Güçlüye sadece yaltaklanırlar. Emir dahi beklemeden uşaklık ederler. Ayakta alkışlarlar. Müslüman, toplum olarak en ileri geçmek, saldırıya imkân bırakmamak ve onlara da iyilik ve ihsanda bulunmak, adalet içinde yaşamalarını sağlamakla sorumludur. Müslümanların, “Şeriatın kestiği parmak acımaz” dedirttiği, Kudüs’e ve gittiği her yere huzur getirdiği dönemler, güçlü olduğu dönemlerdir. Ahlak, erdem ve insanlık yeniden dünyaya egemen olacaktır. çünkü “ekmel-i ve eşref-i mahluk” insandır. İnsanın insanlığı ise, Hakk’ı tanıması, ahlakı, edebi ve insanı insan yapan yüce değerleri muhafazası ile mümkündür.
özellikle son çeyrek asırdan beri İslâm’a saldırılar, Müslüman’ın maruz bırakılmak istendiği bela ve hakaretler giderek yoğunlaşmaktadır. Müslüman olarak bütün bu musibetleri tecrübeye çevirerek ibret almak, bunlardan öğreti çıkarmak ve bin nasihatten daha faydalı hale getirmek için dikkat ve gayretlerimizi artırmak, elde edeceğimiz kararlılık, irade ve gücü, ahlak ve erdemin, iyilik ve güzelliğin, dostluk ve güvenilirliğin imkânı olarak topluma katmak zorundayız.
Felaket, kötülük ve zulümler, İslâm’ın “sabr-ı cemil” düşünce sisteminde arıtıldığı zaman, kesinlikle, yıkıntı ve yenilgi doğurmaz. Hiçbir tahribat yapmaz. Tam tersine bütünüyle büyük bir enerjiye ve güce dönüşür. Bu gerçek, son olarak okumak isteyen kızlarımıza karşı uygulanan “ikna odaları” gibi iptidailik ve vahşetler karşısında eşsiz bir tecelli ile somutlaşmıştır. Kızlarımız, bu deneyim ve zulüm fırınlarından geçince öylesine çelikleşmiş şahsiyetler edindiler ki, bütün İslâm ümmetinin yarınları için büyük bir ümit oldular. İslâm ile sağlığına kavuşmuş insan irade, azim ve gayreti bir de bilgi, deneyim ve zorlu engellerle güçlendirilince yenilmezlik kazanıyor.
Bir prof. etiketli kalkmış “Müslümanlık dogmatikliktir, İslâm gerilik ve hurafedir” gibi akıl, bilgi, iz’an ve vicdanla irtibatlarını kopararak İslâm’a ve Müslümanlara saldırıyor. Müslümanlar bunlara ne yaptı? Niçin saldırıyorlar? Haset, Müslüman’ın üstünlüğüne, saadet ve huzuruna. Eroinman, alkolik olmayışına… Müslüman olmak, aile hayatından başlayarak saymakla bitmeyecek güzel ve üstün nimetler içine girmek demektir. Yunus’umuz “Sen kendini bilmezsin, -Bu nice okumaktır?” der. Müslüman, en başta Yaratan’ını ve insan olduğunu biliyor. Akıl nimeti ve bu imanla mahlukatın en yüce ve şereflisi olarak yaratılmış olmanın şükrü ve gereği olarak da ahlak, edep, sevgi, saygı, utanma, ar, namus gibi yüce değerlere sahip olarak yaşama sorumluluğu taşıyor. Müslüman’a saldıranların önemli bir kısmı, bu yaratılışı ve erdemleri kıskanıyor. çünkü bunlara Darvin, “Bilimsel olarak size diyorum ki, sizin atanız insan değil maymun. Siz maymun soyundansınız, hayvansınız. İnsanlık diye bir sorumluluğunuz yok” demiş. “Peki bu maymunu kim yarattı?” diye de sorulmamasını emretmiş.
Müslüman ise, hangi şartlar altında kalırsa kalsın hayvanlığı kabul etmemek, insan olmak, insani değerlerini ve yüceliğini korumak ve geliştirmekle sorumludur. Müslümanlar özellikle NATO Genel Sekreteri Willy Claes’in (1995) İslâm’ı düşman ilan eden “Rusya yıkılmıştır, artık düşmanın kod adı: Yeşil” sözleri ve George Bush’un, 11 Eylül 2001 provokasyonunun arkasından hızlandırdığı İslâm’a ve Müslüman ülkelere saldırıları ve evrensel gizli örgütlerin organizasyonlarına paralel olarak kuvvetten yana olmakta çıkar arayanlar, İslâm’a saldırıda ölçü tanıyamaz aşırılıklara girerek kendilerini güç merkezine tanıtma ve imkânlar edinme peşindedirler. Saldırganları harekete geçiren sebep bir bilgi ve gerçek değil, mevcut konjonktürden yararlanarak kolay yoldan çıkar sağlamaktır. Onun için saman alevidir, değersizdir. Bu musibetler sadece, Müslüman’ın iman ve irade gücünü kamçılayacak, bundan yorgunluk ve yenilgi değil, bütün insanlığı aydınlatacak yeni bir enerji ve medeniyet doğacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.