Bu ne korkunç gidiş!

Bu ne korkunç gidiş!

Avrupa Birliği (AB) ağzımıza bir parmak bal çaldı. Yarım asırdır bizi kapılarında süründürüyor. ABD stratejik müttefikimiz oldu. Gözümüzün içine baka baka Afganistan’da, Irak’ta Filistin’de, Lübnan’da terör bahanesi ile kardeşlerimize kan kusturuyor. Vakıflar yalnız Müslümanlıkta vardır. Yeryüzünde gelmiş geçmiş medeniyetler, vakıfın ne olduğunu bilmemişlerdir. Şimdi yurdumuzdaki bütün azınlıklar vakıfçı kesildiler.
Her mahallede kilise evler açılıyor. Arsalar, binalar, araziler satın alınıyor. Filistin de böyle gitmişti. Bize Sevr’i uygulamaya çalışıyorlar. Ilımlı İslâm teranesiyle de Osmanlı’nın torunlarını İslâm Türk âlemi’nden koparmak istiyorlar. Bu ihanetleri gerçekleştirmek için, öncelikle vatanımızda kargaşalık çıkarmaya çalışıyorlar. Akılları sıra bütün bu oyunların farkında olan iktidarı devirip, muratlarına ermek istiyorlar. Şu partililer, bu partililer demiyoruz. Her partinin içine sızan hainler, kendi aralarında işbirliği yapıyorlar. Dış güçlere sırtlarını dayıyorlar. Durmadan milletimiz aleyhine senaryolar üretiyorlar.
Bu günlerde ortalıkta bir şifre dolaşıyor. 222 A diyorlar. Bunun anlamı “2. ayın 2’sinde, saat 2’de Anıtkabir’de buluşalım” demek oluyor. Biz bu senaryoyu, tam 48 sene önce görmüştük. O zaman şifre şöyleydi: 555 K... Bu da “5. ayın 5’inde, saat 5’te Kızılay’da buluşalım” demekti. Rahmetli Menderes’in en yakınları o komplonun içindeydi.
İstanbul ve Ankara üniversitelerinde, askerlerin teşvik ve desteği ile bir türlü sona erdirilemeyen olaylar oluyordu. Rahmetli Menderes’i kandırdılar. Kızılay’da on binlerce insanın yüzünü görüp sesini dinlemek istediklerini söylediler. Söyleyenlerin arasında en sadık ve yakın adamları da vardı. Onlara inandı ve Kızılay’a gitti. Birden makam arabasının etrafını çevirdiler. Başbakanı yaka paça arabasından indirdiler. On binlerce insan “Menderes istifa! Menderes istifa!” diye bağırıyordu. Yakasına yapıştılar; hakaret ettiler; tartakladılar. Rahmetli ancak “Madem ki ben bu kadar kötü adamım. öyleyse beni niye öldürmüyorsunuz?” diyebildi. Arkasından 27 Mayıs 1960 Darbesi geldi. Gerisini yazmaya elim varmıyor.
Menderes’in dramını herkes biliyor. O zaman bir mikrofonla ihtilâl yapmışlardı. O günden bugüne köprülerin altından çok sular aktı. Millet denilen dev artık uyandı. Bugün Türkiye’nin her tarafında uydu yayını yapan televizyonlar, binlerce radyolar var. Kitleleri provoke (tahrik) etmek çok kolay. Allah saklasın; böyle bir durumda, kopacak kıyameti kim önleyebilecek? Herkes otursun oturduğu yerde... Bizimkilerin bir tek kabahatleri var. Bazıları geçmişte söylediklerini unutmuş görünüyorlar. Onun için inandırıcı olamıyorlar.
Halbuki insan değişmez mi, gelişmez mi? Bugün iktidar istese, istediği gün, Anıtkabir’e milyonlarca insan yığamaz mı?
Allah muhafaza, bu tür karşılıklı mücadele, ülkemizi kan denizine çevirmez mi? çok şükür ki aklı başında vatanperver lîderler tarafından yönetiliyoruz. Böylesine basit oyunları kolay kolay yutmazlar. Provokasyona gelmezler. Bu iyi, alâ güzel de, biz niye Atatürk’ü onlara bırakıyoruz? Onlar derken, ayırım yapmıyorum. çoğu iyi niyetli olan, bazı bağnaz particilerden bahsediyorum. öylesine zıtlaşmışlar ki, AKP’nin antidemokratik yoldan yıkılmasının ülkemize ne kadar zararlı olacağını düşünemiyorlar. Bizimkiler dediğim bazı AK Partililer de dışarıya karşı nasıl bir imaj bıraktıklarının farkında değiller. Atatürkçü olduklarını gizlemek zorunda kalıyor gibi görünüyorlar. Genellikle dindar çevrelerden oy aldıkları için bu, karşı taraftakilere din istismarı gibi görünüyor. Böylece de lâiklik tartışmalarının sonu gelmiyor. İktidar da, onlara oy verenler de Atatürk düşmanı gibi gösteriliyor. Resmî günlerde Anıtkabir’e gitmeleri formalite icabı sanılıyor. Anıtkabir Defteri’ne bağlılık mesajları yazmaları inandırıcı olmuyor. Sanki kerhen yazıyorlar. “Sıkıysa yazmasınlar!” deniliyor. AK Partililer de, başörtülüler de Anıtkabir’e kendiliklerinden gitseler... Atatürk adına halka zulmedenleri ona şikâyet etseler... Bir Fatiha okusalar. Haşâ dinden mi çıkarlar? Ben samimi Atatürkçülerden bir tek dinsize rastlamadım. Bazı saltanatçılar dışında da muttaki Müslümanlardan bir tek Atatürk düşmanı görmedim. “Allah taksiratını affetsin” diye dua edenleri ise çok gördüm. Eminim ki benim gibi düşünen çok Müslüman var. En doğrusu, Atatürk’ü bazı sahtekârların elinden kurtarmak, samimi Atatürkçülerle de kardeşçe kucaklaşmak olmaz mı? Onlardan sağlam imanlı ve aşırı milliyetçi nice değerli kardeşlerimiz var. Derin saygılarım ve dualarımla...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi