Kürt milliyetçiliği sorunu
12 Eylül'den AB'ye doğru çizilen bir hat üzerinde Demokratikleşmeyle ilgili sorunlarımızı siyasi partiler bağlamında konuşmak üzere Abant'tayız. Bu seferki Abant platformu epey bir gezintiden sonra tekrar Abant'a uğramış, gerçekten de Abant gölünün kenarına kurulmuş bir beyin fırtınası olarak devam ediyor. Her zaman olduğu gibi değişik kesimlerden temsil edici nitelikte birçok katılımcı demokratikleşmeyle ilgili sorunlarımızı kendi tecrübeleri veya bakış açıları ışığında ifade etmeye çalışıyor.
Siyasal partilerin hukuki, tarihsel ve sosyolojik durumlarının ele alındığı toplantı Taraf Gazetesinde yayımlanan AK Partiyi bitirme planı ile ilgili belgenin yankıları eşliğinde sürüyor.
Ancak, bu toplantının detaylarını nasipse daha sonra ele almak üzere, şimdilik Abant'a gelmeden önce uğradığım Diyarbakır ve Batman'daki izlenimlerimi sıcağı sıcağına aktarmak istiyorum. Birer konuşma yapmak üzere gittiğimiz her iki şehrimizde karşılaştığım insanların özellikle Kürt soruna yaklaşımlarında dikkat çeken ve üzerinde durulması gereken bir yan vardı. O da Kürt sorununun DTP veya PKK'ya mal edilmesine karşı duyulan rahatsızlık.
Bölgede örgütün önemli bir sempatizan kitlesinin varlığı kuşkusuz, ancak Kürt sorununun bütün çerçevesinin DTP ile veya DTP tarafından çizilmesi bölgedeki diğer unsurlara giderek daha büyük rahatsızlık veriyor. Rahatsızlığın önemli bir kaynağı, sorunların çözümünde kendini giderek bir muhatap olarak kabul ettirdiği düşünülen DTP'nin bunu PKK'nın silahlı terörü sayesinde başardığının düşünülmesi. Sonuçta DTP'nin şu veya bu yolla bölgedeki başka unsurları çözümde denklem dışına itmesi bir strateji ve bunun bir çeşit ödüllendiriliyor olduğu düşünülüyor.
DTP de hükümetin Kürt konusunda yaptığı veya yapacağı bütün açılımların "dağdakilerin" fedakârca mücadeleleri sayesinde elde edilmiş kazanımlar olarak telkin eden propagandayı çalıştırmaktan geri durmuyor. Bu yolla hükümetin Kürt açılımının önünde kazasız belasız aşılması zor bir mayınlı alan kurmakta, bir yandan da PKK'nın askeri vesayetini daha da pekiştirmektedir. Bunu yaparken hedefinin Kürt sorununun çözümü olmaktan çıkıp giderek politik kârının kontrolü güvenceye alınmış bir Kürt milliyetçiliği olduğunu daha fazla belli ediyor.
Aslında bu saatten sonra, yani hükümetin ve toplumun önemli unsurlarının da olumlu katılımlarının açıkça ortaya çıkmasıyla çözüm yoluna girmiş olan sorunun ısrarla "Kürt sorunu" olarak nitelenmesinin de bir karşılığı kalmıyor. Çünkü sorun artık gerçekten de bir "Kürt sorunu" değil bir Kürt milliyetçiliği sorununa dönüşmeye yüz tutuyor. Bütün gerekçelerini Kürtlüğü inkâr eden birTürk milliyetçiliğine bağlayan bir Kürt milliyetçiliğinin ne sorunu çözümüne bir katkısı olduğu ne de Kürtlere bir fayda sağlayacağı çok açık. Ayrıca kendi ötekisini kötülükte adım adım ama kötü bir biçimde taklit etmekten öte bir anlamı olmuyor.
Son seçimlerde bölgede başka partilere nazaran almış olduğu oy oranları DTP'nin kendini Kürt sorununun tek muhatabı gibi sunmasını bir ölçüde kolaylaştırdığında kuşku yok. Ancak DTP'nin bu başarıyı bir ölçüde de devletçi politikalarla özdeşleştirilen AK Parti'nin DTP'yi bölgesel ölçekte ötekileştirmesine borçlu olduğu açıkça görülüyor.
Siyaseti iki kutuplu bir rol dağılımıyla kurmaya kalkışınca, AK Parti Güneydoğu'da DTP karşısında kendisine devletçilik rolünün kaçınılmaz olarak düşeceğini hesaplamadı. DTP ise devletçi göstermeyi iyi başardığı AK Partinin öfkeli ve saldırgan söylemleri karşısında bölgenin mağdur ve "bizden" rolünü oldukça iyi oynadı.
AK Parti'nin bölgede devletçi politikalarla özdeşleşmeyi nasıl başarmış olduğu, üzerinde ayrıca durulması gereken bir konu tabi. Hem Kürt sorununa alabildiğine açılımcı yaklaşımına hem de bölge insanıyla kurduğu organik ilişkisinin düzeyine rağmen bu noktaya gerileyebilmiş olması gerçekten ironi de olsa bir başarı sayılmalıdır.
Hem Diyarbakır hem Batman'da insanların siyasal bilinç düzeyinin yüksekliği ilk anda göze çarpıyor. O kadar ki, bu siyasallık düzeyi ancak çok iyi demokrasilerde hayal edilecek cinsten bir şey gibi geliyor. Katılımda bulunanların çoğunun siyasal sistemden memnuniyetsizliklerini ifade ediyor olmaları ise bu durumla ilginç bir tezat oluşturuyor tabi.
Türkiye gerçekten de çok ilginç potansiyelleri olan bir ülke.