Çin vahşeti ve temel sorumluluklarımız
Doğu Türkistan, Mora, Filistin, Afganistan, Irak, Somali’de vahşet, kan ve göz yaşı sürekli hale getirildi. Acil çözüm gerek. Mesele, bütün insanlığın sulh ve sükunu için önemlidir. Adil çözüme kadar gündemden düşürülmemelidir. Müslümanlar sorumluluklarını, fert, toplum ve milletler olarak, tekrar tekrar gözden geçirmelidir.
Şükranla ifade edelim ki, çeyrek asrı aşan bir zamandan beri Müslümanlar, bütün dünyada, imkanları nispetinde önemli bir gayret içerisine girmişlerdir. Zaten Müslümanlara karşı İslamofobi, provokasyonlar, karikatürler, öğretim ve eğitim yasakları, Selman Rüştü’ler, darbeler, içki ve ahlaksızlığı teşvik gibi binbir çeşit tedbir ve baskı gayretleri de bu uyanış ve dirilişi bastırmak içindir.
Tarih boyunca hak dava sahipleri, insani ve ahlaki değerleri yaşayıp yaşatmak için sıkıntı içine düşmüş, çile çekmiştir. Bu çile devirleri, insan ömrü için uzun görülse de tarihi oluşum için yeter bir olgunlaşma imkanıdır. Tohumun çimlenme dönemi gibi. Hak yolda çile ve zorluk, çeliğe su verme gibi bir işlev yaparak şahsiyet ve başarı kaynağıdır. Şartlar nasıl olursa olsun Müslüman’ın temel sorumluluğu “kötülüğü engellemek, iyiliği hakim kılmaktır”. Bu bakımdan, zulme karşı protestolar kesintisiz devam etmeli, insanlık vicdanı uyarılmalıdır. Kökten iyiliği hakim kılmak için ise, şu noktalarda gayretlerimizi artırmalıyız:
1) Ümmet olarak, sömürge dönemini atlattık, atlatıyoruz. Artan bir gayret içindeyiz. Bu gayretlerimizi, katlayarak devam ettirmeliyiz.
2) Dünyanın da yönü iyiye. Sosyal ve siyasi yapı değişimi sabır ve bedel gerektirir, boyacı küpü gibi olmaz. Rusya dünkü SSCB; Amerika baba ve oğul Bush ABD’si değildir. İspanya, demokratik yolla, 1936-1939 iç savaşı ve 1939-1975 senelerinin diktatörü general Francisco Franco’ya verilmiş tüm unvanları ve ödülleri geri aldı. Diktatörlük ve yavrusu darbeler çağ dışı kalıyor.
3) Çin koyu bir diktatörlüktür. 1,3 milyar insan ne zamana kadar baskı altında tutulabilir?
4) Müslüman’ın sorumluluğu kendisiyle sınırlı değildir. Bütün insanlığı kapsar. O halde doğru bilgilerle dünyadan haberdar olmak zorundadır. Bunun için güçlü medya oluşturmalı ve bilgiyle aktivitesini geliştirmelidir.
5) Sağlıklı STK’lar ve bunların çoğaltılması ihmal edilemez önemdedir.
Batı, sömürü imkanlarıyla bu kurumlarını oluşturmuştur. Sömürülen ülkelerde oluşamamıştır. Birey ve toplum olarak, taklide düşmeden sosyal ve siyasi yapı için gerekli bütün kurumların kurulmasına yardımcı olmalı ve dayanışma doğurmalıyız.
6) İslam Konferansı Teşkilatı (İKT) ve D8 gibi önemli kuruluşlarımızla her Müslüman fiilen ve fikren ilgilenip güç katmalıdır.
7) Kurumlaşmak, toplum gücünü kullanılır hale getirmektir. Mazlum milletlerin sağlıklı kurumlaşması için gayret gerekir. İslam ülkesi kurumlarının, birer üst yapı ve ölümsüz değerlerle bütünleştirilmesi önemlidir.
10) Dünyanın neresinde olursa olsun iyiliğe destek, kötülüğe köstek olmak, aklın, vicdanın ve hukukun gereğine çekmek bu gücün görevi olmalıdır.
İnsan en çok kaçtığı şeye, ölüme yaklaşıyor. Kardan başka soğutucu bulunmadığı zamanlarda. Sıcak bir yaz günü. Bağdat’a dağdan, satmak için getirdiği kar eriyor. Adamcağız pazarda bağırıyor, “Sermayesi eriyen adama acıyın. Yardım edin”.
Hayat, yapmamız gereken işler için, zannedildiği kadar uzun değildir. Fırsat geçer. Sonra “eyvah” demenin faydası yoktur.
Bunu kesin olarak görüp bilmesine rağmen, tersine hiç gitmemeye, dünyaya sahip olmaya, ebedi kalıcı tavrı takınmaya, çıkar savaşına kalkışıyor. Bu cehalet kaynağı, doğurgan temel yanlışlık, en çok da kendilerini bilgili, becerikli aydın zanneden imkanlı, etkili ve yetkili kimseleri içine alıyor, şaşırttıkça şaşırıyor. Yunus, “Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır”; Mevlana “Çirkin ahlaklıların ilmi ateşten kötüdür, -Yılan ağzında zehir damlasıdır ab-ı hayat” der. Çünkü “İlmin başı Allah’ı bilmektir.” Hiçbir şeyin varlık ve yaratılış nedeni bilinip görülmeden asıl gayesi ve değeri anlaşılmaz. Bombanın gayesini, değerini bilmeyen bir çocuk, elinde patlatacaktır. İlk başarması gereken iş olan yaratılış hikmetine ulaşamayan insan kendisini boş yere heder eder.
Çin’in Doğu Türkistan’da hiçbir zaman kesmeden devam ettirdiği ve son olarak zirveye tırmandırdığı zulüm ve vahşetin acil tedaviye ihtiyacı vardır. Bunun için bütün insanlık vicdanı ve siyasi otoriteler harekete geçmeli, geçirilmelidir. Bu acil ve geçici tedbir üzerinde geçen yazımızda durmuş, temelli tedbiri konuşmayı ise bugüne bırakmıştık.
İslam, “kendin için istediğin iyilikleri herkes için iste, istemediğin kötülükleri hiç kimse için isteme” diyor. İslam öyle bir diri vicdan ve güçlü insan ve toplum istiyor ki, “yapman gerektiği halde yapmadığından, söylemen gerektiği halde söylemediğinden sorumlusun” diyor. Yalnız bu iki ölçü dahi, bütün iyiliklere hayat kazandırmak ve kötülükleri yok etmek için yeterlidir. Ama nerde o ses, nerede o icra gücü?
Yoksa kendi derdimizin çaresine düştük, başkalarını unuttuk mu? Neden gücümüz bu derece zayıfladı, sesimiz bu kadar kısıldı. Başkasına yardıma koşmadan, en büyük yardımdan, Allah’ın yardımından mahrum kalacağımızı unutmuş olmayalım.
Dünyadaki her beş kişiden biri Müslüman olduğu, Müslümanlar bu derece vahşice zulme maruz kaldığı ve Müslümanlar her zulme karşı koymak ve ortadan kaldırmakla sorumlu olduğu halde, bu büyük güçten neden en küçük bir hayatiyet görülmüyor?
Müslüman, görmemek, duymamak, bilmemek hakkına sahip değildir. Ülkesinde ve dünyada olan bitenleri takip edecek ve haklıdan yana tavır koyacaktır. Çünkü Müslümanlık ucuz değildir. Yalnız kendini ve işini düşünmekle hedefe varılmaz. Müslüman yapması gerektiği halde yapmadığından, söylemesi gerektiği halde söylemediğinden de sorumludur. Bu eksiklikten dolayı iş işten geçtikten sonra feryat ediliyor. Müslüman’ın ilk yapması gerekenlerden biri de, vakit varken çalışıp zayıf düşmemektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.