Laiklik ve halkımız
Bugünlerde çok yoğun telefonlar alıyorum. lâikliğin tarifini soruyorlar. Eski Anayasamızın (yanılmıyorsam) 24. Maddesi'nde çok geniş bir tarifi vardı..
Halkımız, lâikliği, "Başkalarına zarar vermemek kaydı ile yasalar çerçevesinde herkesin her istediğini yapabilmesi" şeklinde anlıyor ki, bu anlayış demokrasiyi de kapsamına alır. Geçenlerde yazmıştım. Lâiklik nedir sorusuna sakallı bir amca şöyle ilginç bir cevap vermişti: “Vallahî lâiklik çok eyi bir şeydir. Herkesin lâyık olduğu yere gitmesidir. Kerhaneye layık olan kerhaneye, meyhaneye layık olan meyhaneye, kiliseye layık olan kiliseye, camiye layık olanın da, camiye gitmesidir” demişti. Bundan daha açık ve duru lâiklik tarifi olur mu?
Baskıcılar bir lâikliktir, bir gericiliktir tutturmuş gidiyorlar. Gericiliğin en sivri ucunda ben varım. üstelik onunla iftihar da ediyorum. Buna rağmen ben lâikliğe düşman değilim. Sadece onun Türkiye’deki uygulanış biçimine karşıyım. Lâiklik, anavatanı olan Batı’da nasıl uygulanıyorsa, ülkemizde de öyle uygulansın. Benim ona hiç itirazım olmaz. çünkü; oralarda lâiklik, her türlü fikir, düşünce, felsefî kanaat, dinî inanç ve hatta İnançsızlığın teminatıdır. Bu yönüyle bizim kutsal inançlarımıza da uygundur.
Kur’an’ı Kerim’de: "Sizin dininiz size, benim dinim bana” buyrulmuyor mu?
Cumhuriyet de, demokrasi de halka dayanan rejimlerdir. Ancak, aralarında çok önemli bir fark vardır. En kısa deyimi ile Cumhuriyet, otoriter bir demokrasidir. Liberal demokrasilerde, özgürlük sadece başkalarının özgürlük alanları ile sınırlıdır. öylesi rejimlerde dilediğiniz gibi inanıp, inandığınız gibi yaşayabilirsiniz. Ama Cumhuriyet öyle değildir.
Onun temel nizamları ve olmazsa olmazları vardır. Meselâ; İran İslâm Cumhuriyeti’nde İslâm’ın temel ilkelerine aykırı kanunlar çıkartamazsınız. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nde, ekonomik olarak başkalarını sömürecek kadar, özel mal, mülk, servet, para ve güce sahip olamazsınız. Faşist rejimlerin de kendilerine has kutsalları ve tabuları vardır. Türkiye Cumhuriyeti de öyledir. Anayasamızın ikinci maddesindeki "Türkiye Demokratik, Lâik, Sososyal Bir Hukuk Devletidir" tarifi, aynı zamanda Kemalizm’in çok kısa bir özetidir. "Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir" vecizesine rağmen, her hangi bir parti halk oylarının %99’unu alsa dahi, her dediğini yapamaz. Dilediği kadar yasa çıkartsın, ya da Anayasa’yı değiştirsin, liberal demokrat ülke parlamentoları gibi her istediğini yapamaz. Bizim sistemimize güçlüler ve kurumlar hâkimdir.
İşte, çok yakınlığını ve iyiliklerini gördüğüm, eski Cumhur başkanımız Sayın Demirel’in "Büyük ıstırap içerisindeyim” demesinin asıl sebebi budur. Bizce, Sayın Demirel, kuruluşundan bu yana, üç çeyrek asır geçtiği halde Cumhuriyetimizin, hâlâ oligarşik bir rejim olmaktan kurtulamayışının ıstırabını çekmektedir. çünkü çok iyi biliyor ki, Atatürk, Cumhuriyetin demokratik yönde gelişmesi için, iki büyük deneme yapmıştır. Toplumun henüz o kıvama gelmediğini gördüğü için de en yakın arkadaşlarına kurdurduğu 2 partiyi yine onlara kapattırmıştır. Kendileri de tam 40 sene Türkiye siyasetinde başrolleri oynadığı halde, Atatürk’ün arzusunu yerine getirememiştir. Bu, ona ıstırap vermez mi? Tabiî ki, Sayın Demirel’in asıl amacı, AK Parti'yi eleştirmek değildir. Baskıcı, dayatmacı, darbe yanlılarına şirin görünmektir. Karıştırmadan çorba bile pişmez. Yarım asırlık deneye sahip koca Demirel bunu bilmez mi?.. Huzur bozulmuştur. Halk ve kurumlar tedirgindir. AKP’liler düzeni değiştiremezler... "Hiç kimse bugünkü düzeni başka bir düzene çeviremez” gibi sözlerini de AK Parti iktidarına bir uyarı ve şefkat tokadı edasıyla söylemiştir. Bilinen güç odaklarına da göz kırpmıştır. Beyanatının altında da "Şu kargaşaya ve kaosa doğru gidişe etkili bir katkım olursa, 'Rejimi vesayet altında tutanlar', acaba 8. defa olarak beni bir daha göreve getirirler mi?” gibi gizli bir niyetin yattığından da kimsenin kuşkusu olmasın.
Sayın Hüsamettin Cindoruk, 1’inci, ben de 2’inci Demirel uzmanlarıyız. Demirel, vatanı ve milleti o kadar sever ki… Onlara ille de kendisi hizmet etmek ister. İşte milliyetçilik de bu değil midir?.. Sayın Demirel, Masonları bile atlatabilmiştir. Zamanı gelince, Mason başkanlarından Sayın Necdet Egeran’ın o konuda yazdığı kitaptan da bahsederiz İnşallah… Demirel, bir 'dahi'dir. Kim ne derse desin, en güçlü zamanlarında bana gösterdiği insanca yakınlığı asla unutamam. Saygılarımla…