Ergenekon ve irtica
Yüksek Askerî Şûrâ toplantısında alınan kararlar açıklandı. Bunlardan biri, üç personelin daha “irticaî tutum ve davranışları” sebebiyle ihraç edilmesine ilişkindi.
Böylece, üç ihraçla dahi olsa, geleneksel “irtica hassasiyeti”nin devam ettiği mesajı verilmiş oldu.
İhraçlarla ilgili olarak Başbakanın ve Millî Savunma Bakanının tavrı, yine hiçbir pratik sonucu olmayan “şerh koymak”la sınırlı kaldı. Birinci AKP hükümetinin Başbakanı sıfatıyla bu uygulamayı başlatan ve bugün Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Gül ise geldiği gibi onayladı.
Sonuçta, ihraç edilen üç subay, YAŞ kararlarına yargı yolu kapalı olduğu için ne haklarını arayabilecekler, ne de belediyeler dahil kamu kurumlarında kendilerine yeni bir iş bulabilecekler.
Yani, yargısız ihraç haksızlığı devam edecek.
YAŞ kararlarında dikkat çeken bir diğer nokta, hangi gerekçelere dayandığı meçhul “irtica duyarlılığı” sürerken, Ergenekon bağlantılarına dair iddialarda aynı hassasiyetin gösterilmemesi.
Gerçi bu iddialara adı karışanlardan, emekli edilen bir-iki üst düzey komutan var, ama genel tabloya bakıldığında, söz konusu isimlerin çoğunun terfî ettirilip önemli görevlere getirilmiş olması, Ergenekon sürecindeki gelişmelerin Genelkurmay nezdinde önemli ve kayda değer bir kriter olarak görülmediğini gözler önüne seriyor.
Daha da ötesinde, bu konuda kamuoyunda oluşan hassasiyeti de dikkate almayıp, tersine bu tavrın rağmına tercihler yapıldığını gösteriyor.
Bu arada, “AKP ve Gülen’i bitirme planı” adıyla gündeme taşınan belgedeki imza sahibi olarak haftalarca tartışılan ve Ergenekon mahkemesince tutuklanıp 18 saat sonra serbest kalan Albay Çiçek bu sene de terfi edemedi, ama Genelkurmay evvelce hiç görülmemiş bir uygulama ile bu durumun gerekçesini açıklama ihtiyacı duydu.
Gerekçe, alanında “boş kadro” olmaması idi.
Buna karşılık, Ergenekon soruşturması kapsamında Çiçek’le birlikte savcıya ifade veren, ama bırakılan albaylardan biri tuğamiralliğe yükseldi.
YAŞ’ta dikkat çeken diğer noktalar
Keza, Çiçek için “Arkasındayız” açıklaması yapan ve Dağlıca saldırısına ilişkin sözleri de tartışmalara konu olan Genelkurmay 2. Başkanının 1. Ordu Komutanlığına; Susurluk ve Ergenekon sanığı İbrahim Şahin’e atfedilen ifadelerle adı gündeme gelen bir korgeneralin orgeneral yapılarak karargâha atanması da dikkatleri çekti.
Bütün bunlar, Ergenekon bahsinde Genelkurmay’ın başından beri sergilediği mesafeli ve soğuk duruşla beraber değerlendirildiğinde daha da düşündürücü boyut ve anlamlar kazanıyor.
Kurumsal yapılanma anlamında gözden kaçırılmaması gereken bir diğer karar, TSK bünyesindeki on beş orgenerallikten, son yıllarda boş tutulan birinin, Genelkurmay 2. Başkan Yardımcılığı ihdas edilerek yeniden doldurulması.
Böylece, 2003’e kadar orgeneraller uhdesinde yürütülen MGK Genel Sekreterliğinin AB reformları kapsamında sivilleştirilmesi ile boşlukta kalan bir rütbenin bu şekilde doldurulduğu ve böyle yapılarak, evvelce Hilmi Özkök’ün telâffuz ettiği “orduda general sayısını azaltma” hedefinden vazgeçildiği gibi yorumlar dillendiriliyor.
Bütün bu sonuçların alt alta konulmasıyla ortaya çıkan tablo ise, askerin sistem ve işleyişteki ağırlığını daha da tahkim edip tavrını ona göre koyma niyetinde olduğu bir sürece girildiğini düşündürüyor. İşaretlerden çıkan ilk sonuç bu.
Bu gözlemin isabetinin test edileceği zeminler, önce Albay Çiçek imzalı belge tartışmalarının yatışmasını takiben Genelkurmay’ın YAŞ’a kadar bir ay ara verdiğini açıkladığı haftalık “basını bilgilendirme” toplantıları, ardından komutanlıklardaki devir-teslim konuşmaları olacak.
Temennîmiz, sorunların ağırlaştığı ve demokrasimizin de ciddî zorluklarla karşı karşıya bulunduğu hayli kritik bir süreçte, askerî cenahtan, halka “Bir siz eksiktiniz” dedirtecek ve yeni sıkıntılara yol açabilecek çıkışlar sâdır olmaması.