Org. Balanlı ve “asıl iç tehdit”
Hafta içinde “darbecilik” suçlamasıyla tutuklanıp Hasdal Askerî Cezaevine konulan ve orada bir gece kaldıktan sonra GATA’ya sevk edilen Harp Akademileri Komutanı Org. Bilgin Balanlı’nın ismi, dört buçuk sene önce, 9.12.06 günü bu köşede yayınlanan “Asıl iç tehdit” başlıklı yazımızda da geçmişti.
Balanlı o tarihte korgeneral rütbesiyle Eskişehir 1. Hava Taktik Kuvvet Komutanıydı. Gündeme gelme sebebi de, personelinden 35 astsubayın esrar içtiğinin ortaya çıkarılmış olmasıydı.
Ve Balanlı, bu astsubaylarla dışarıdaki birçok gencin esrar içmesini, gerekli tedbirlerin alınmayışına bağlayarak, özellikle polisi eleştirmişti.
Aynı sistem, “Eğer polis iyi mücadele etmiş olsaydı, bu kadar genç okul sıralarında esrara alışmazdı” diyen dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Faruk Cömert tarafından, Vali Kadir Çalışıcı’ya da ifade edilmiş; Valinin bu mesajı ilettiği Emniyet Müdürü Savaş Yücel ise komutanlara brifing vererek, uyuşturucu ile mücadele için yaptıkları çalışmaları geniş ve detaylı şekilde sayılarla anlattıktan sonra, bu mücadelede sadece polisin çabasının yeterli olmadığını, herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğini söylemişti.
Biz de o yazımızda şunları ifade etmiştik:
“Karşı karşıya olunan illet, kurumların sadece işin ucu kendilerine dokununca fark edip bundan da diğer kurumları sorumlu tutarak geçiştirebilecekleri türden bir problem değil.
“Yine bu bağlamda, cemaatleri ‘iç tehdit” sayan ve Türkçe ezanın terkini eleştiren komutanların sürekli gündemde tuttukları ‘irtica’ için harcanan emek, zaman ve enerjinin asıl bu gibi problemlerin çözümüne kanalize edilmesi gerektiği de bir başka önemli gerçek.
“Ve, uyuşturucu illeti ve beraberindeki diğer sosyal dejenerasyon tezahürlerinin, irtica iddialarıyla paralel olarak yürütülen manevî tahribatın çok hazin ve düşündürücü netice ve tezahürleri şeklinde karşımıza çıkmış olmaları da.
“Eskişehir’den ses veren alarm zilleri, asıl iç tehdidin nereden geldiğini göstermiyor mu?”
Bu yorum ve tesbitler, Balanlı’nın tutuklanmasını netice veren iddia ve ithamlarla birlikte düşünüldüğünde çok daha anlamlı hale geliyor.
«««
Silivri’ye Risale-i Nur
Ankara’dan İsmail Ünlü’nün mesajı:
“28.05.2011 tarihli ‘1’leri 1111 yapmak’ yazınızı okudum. ‘Mustafa Balbay Risale-i Nur mu okuyor?’ diyorsunuz.
“Bediüzzaman Said Nursî’nin talebesi Said Özdemir Ağabeyimiz Ramazan Öcal kardeşimizle bütün Türkiye hapishaneleri ve Ergenekoncuların tutuklu oldukları Silivri Cezaevine Risale-i Nur Külliyatı gönderdi. Her 200 mahkûm için bir külliyat hediye etti. Hedefte bütün dünya üniversiteleri ve hapishaneleri var.”
İsmail Ünlü’ye teşekkür; muhterem Said Özdemir’le Ramazan Öcal’ı tebrik ediyor; bu örnek ve hayırlı hizmetlerinde başarılar diliyoruz.
«««
Lenin de Yahudi imiş
Beşinci Şuâ’da “Deccalin mühim kuvveti Yahudidir” rivayeti yorumlanırken, “Her hükümetin zulmünü gören Yahudiler Almanya memleketinde kesretle (çoklukla) toplanıp intikamlarını almak için komünist komitesinin tesisiyle mühim bir rol ile Yahudi milletinden olan Troçki namında dehşetli bir adamı, Rusya’nın başkumandanlığına ve terbiyegerdeleri olan meşhur Lenin’den sonra Rus hükümetinin başına geçirerek, Rusya’nın başını patlatıp bin senelik mahsulâtını yaktırdılar” (Şuâlar, s. 918) deniliyor. 25 Mayıs tarihli gazetelerde çıkan bir haber ise Bolşevik devrimi lideri Lenin’in de Yahudi olduğunun belgelendiğini gösteriyor: Lenin’in ablası, 1922’de Stalin’e yazdığı ve Moskova Devlet Tarih Müzesinde sergilenen mektubunda, dedelerinin, 18. yüzyılda Yahudi karşıtı yerleşim sınırlandırma politikasından kurtulmak için Hıristiyanlığa geçen Ukraynalı bir Yahudi olduğunu belirtiyor.