Yasakçıların asıl hedefi MHP
MHP’nin eskisi gibi sokak kavgalarında olmayışı, MHP’yi sevenleri de sevmeyenleri de düşündürüyor. MHP’yi sevenler ve ona inananlar, sayın Devlet Bahçeli’nin sokakları sahipsiz bıraktığını söylüyorlar.
Bahçeli’yi herkesten fazla seven, MHP eski milletvekili, son derece vatanperver, dürüst, yiğit, imanlı bir kardeşim geçenlerde elimden tuttu. Kadıköy merkezinin sokaklarında beni gezdirdi. Bir sokakta birden fazla kilise evler vardı.
Gizlenmeye lüzum dahi görmüyor olacaklar ki, vitrinlerinde “Kitaplarımız bedavadır” yazıyordu.
Sanıyorum ki, Avrupa’nın en koyu Hıristıyan semtlerinde bile böylesine adım başı kiliseler olmaz. Etrafımız bıtırak dikenliği gibi çepeçevre kilise evleri ile çevrilmiş.
Yel Değirmeninden Rıhtıma hangi sokaktan inerseniz inin, her sokakta birkaç kilise eve rastlayacaksınız. İşte o imanlı kardeşim bundan şikâyetçiydi.
“Sayın Bahçeli MHP Genel Başkanı olur olmaz MHP gençliğine el attı. Onlara kavga ve dövüşü kesinlikle yasakladı. Dinlemeyenleri partiden attı. Genel olarak gençliği rahatlattı amma... Sokakları da sahipsiz bıraktı. Eğer o gençlik pasifize edilmeseydi, her sokakta 1-2 kilise evi açmak kimin haddineydi?” diyordu.
Bu sözlerinin elbette ki doğru tarafları vardı ama... Bir de geçmişte kalan acı bir gerçek vardı. Türkiye’nin başına ne geldiyse, sağ-sol çatışmasından gelmişti. önce gençliği bölüyorlar, sonra da kardeş kavgasını önlemek gerekçesi ile darbe yapıyorlardı.
Yıllarca bu ülkede, günde ortalama 10-15 insanımız ölüyordu. Bu, darbecilerin işine yarıyordu. Her 10 senede bir darbe artık alışkanlık haline gelmişti. Türkiye bir avuç seçkinlerin saltanat sürme alanıydı.
Atatürk’ün demokratik yönde gelişmesini istediği rejimimiz, oligarşik bir cumhuriyet olmakta karar kıldı. Güya demokrasiye geçtiğimiz günden bugüne değin, milletçe yerimizde sayıyoruz. Hemen hemen bir asırlık devletin hali böyle mi olmalıydı?
Şimdiye çoktan çağdaş uygarlığın üzerine çıkmış olacağımız yerde... Hâlâ AB, ABD ve IMF kapılarında sürünüyoruz. Kabile devletçiklerinin ve muz cumhuriyetlerinin bile arkasından nal topluyoruz. Y
azık değil mi bu millete? Bu, bir tek iktidarın eseri değil. Milletçe geçmişin ceremesini çekiyoruz.
Bir zamanlar ‘devletin başına Devlet geçecek’ diye bir slogan vardı. öyle sanıyoruz ki sayın Bahçeli o hedefe doğru ilerliyor. Hiç hayalci değil. Son derece akıllı bir lider. Bütün bu çıkmazları gördü. Hastalığı önlemek için, sivri sineklerle uğraşmadı. Bataklıkları kurutmaya yöneldi.
Biz şahsen bu inceliği, çok önceden sezmiştik.
ANA SOL ME koalisyonundan, (dolayısiyle) 28 Şubat sürecinin zulmünden Türkiye’yi kurtaran (kim ne derse desin) sayın Devlet Bahçeli olmuştur. O hizmeti, nasıl yetenekli bir devlet adamı olduğunu göstermiştir.
O sürecin sessiz, sedasız, uysal, Başbakan Yardımcısı sayın Bahçeli, partisini sessizce hükümetten çekseydi, belki de postmodern darbecilerin söyledikleri gibi 28 Şubat süreci, 1000 yıl olmasa da bugüne kadar devam ediyor olabilirdi.
Sayın Bahçeli bunu hesap ederek, iktidarın daha 2 yıla yakın süresi varken... “3 Kasım’da seçime gideceğiz” dedi. Ve böylece koalisyonun devamını önlemiş oldu.
O günün şartlarında, millete bundan daha büyük bir hizmet olur muydu?
Sayın Bahçeli bugünkü tutumu ile milletin gönlünde taht kurdu. 28 Şubat’tan önceki seçimlerde “Başörtüsü sorunu sokakta çözülemez. Biz onu Meclis’te çözeceğiz” dememiş miydi? Biraz gecikmeli de olsa sözünü tuttu.
Bütün bunlar sayın Devlet Bahçeli’nin büyük bir devlet adamı olduğunu göstermiyor mu?
Kendilerine başarılar diliyor; saygılar sunuyorum.