MGK mı, hükümet mi?
Temaslarını sürdüren İçişleri Bakanı, yürüttükleri çalışma için “demokratik açılım” ifadesini kullanmıştı. Sonraki günlerde projeye “Kardeşlik ve huzur projesi” adının konulduğuna dair haberler çıktı. Ve ardından Başbakan “millî birlik projesi” ifadesini telâffuz etti.
İsimlendirme noktasındaki bu farklılıklar bile işin esasındaki belirsizliklere işaret etmiyor mu?
Bilhassa Erdoğan’ın son kullandığı “millî birlik” ifadesinin, öteden beri, demokrasiden hiç haz etmeyen ihtilâlciler tarafından her fırsatta tekrarlanan bir “slogan” olduğunu; hattâ 27 Mayıs’ı yapan cuntanın, kendisini “Millî Birlik Komitesi” olarak isimlendirdiğini unutmayalım.
Aynı şekilde, yine müdahalecilerin eseri olarak ortaya çıkıp yine onların gayretleriyle ağırlaşan sorunların bunaltıcı boyutlara ulaştığı her aşamada gündeme gelen “hür siyasete müdahale” eğilimlerinin, “millî birlik ve beraberliğe en çok muhtaç olduğumuz şu dönemde...” kalıbıyla başlayan nutuklarla ifade edildiğini hatırlayalım.
Ve hemen ardından, birkaç ay önceki “çözüm için tarihî fırsat” çıkışıyla bugünkü “açılım”ın sinyalini vermiş olan Cumhurbaşkanının en son açıklamalarındaki şu ifadelere dikkatle bakalım:
“MGK’da Türkiye’nin en önemli meseleleri konuşulur. Türkiye’nin en büyük sorunuysa, şüphesiz MGK’da bunlar konuşulur. Biz Güvenlik Kurulunda ne konuşuyoruz? ‘Günlük Türkiye’ ile ilgili icraatları, idareyi hükümet yapıyor. Türkiye’nin önemli, hükümet üstü meselelerini MGK’da oturur, konuşuruz.” (aa bülteni, 18.8.09)
Bu ifadelerdeki yaklaşımı iyi irdelemek lâzım.
MGK’nın başkanı sıfatıyla konuşan Gül, bu sözleriyle, öteden beri geçerli olagelen “devletin hükümete bakışı”nda herhangi bir değişiklik olmadığını ve kendisinin de Çankaya’ya oturduktan sonra bu bakışı özümsediğini mi gösteriyor?
Bu sözlerden çıkan iki neticeleri açarsak:
* Türkiye’de seçilmiş hükümetlerin görevi, ‘günlük Türkiye’yi ‘idare’ etmekle sınırlı. Yani, eski Başbakanlardan Çiller’in dediği gibi, hükümetler yol, su, elektrik gibi rutin ve teknik işlerle ilgilenirler; ama sıra “devlet”in yetki alanındaki “büyük meseleler”e geldiğinde oraya giremezler.
* Gül’ün tabiriyle, “önemli, hükümet üstü” meseleler vardır ve bunlar hükümete bırakılmayıp MGK’da konuşulur. Ve bu bakışa göre MGK hükümeti aşan meselelerin görüşülüp karara bağlandığı “hükümet üstü” bir konumdadır. Bu durumda, kurul kararlarının “tavsiye” niteliğinde olmasını ve 2003’teki MGK reformunun neyi değiştirdiğini yeniden sorgulamak gerekmez mi?
Son açılımın gündeme gelmesinden bu yana farklı ağızlarca hep aynı şey tekrarlandı: “Çözüm aranırken yapılacak çalışmalar Meclis zemininde yürütülmeli.” Gerçi bu Meclis yapısından sonuç çıkar mı, ayrı konu. Ancak kural olarak olması gereken şey, bu. Çözüm Mecliste aranmalı.
Ama konuyu Meclise getirmeden önce inisiyatif kimde olacak: Hükümette mi, MGK’da mı?