Kardeşlerimize kendimizi neden anlatamıyoruz
önce olaylara inancımız açısından bakalım. Hz. Peygamber (s.a.v) zamanında, ashap arasında 300 civarında münafık vardı. Fahr-i Kâinat Efendimiz, yüzlerine vurmadı. Taif’te kendilerini taşlayarak yara-bere ve kan içinde bırakanlara dua etti. Bir köpek leşinde dahi güzellikler arardı. Dünyanın en büyük nimetleri için dahi, davasından zerre kadar taviz vermezdi. O’nun yoluna baş koymuş olanlar da: “Yıkma gönlü kim, ol bir Kâbedir” ya da: “Bir gönül yıktın ise, kıldığın namaz değil, 72 millet de yüzünü yumaz değil..” demişlerdir. Müslüman'ın görevi kırıp dökmek, yakıp yıkmak ve yok etmek değildir. Tam tersine insanlara dostça ve insanca davranmaktır. Bazı kardeşlerimiz, kimileri hakkında şartlanmışlar. Onlara dostça yaklaşmamıza ve haklarında iyi şeyler yazmamıza tahammül edemiyorlar. Bir defasında Sayın Kadir çelik’in Objektif porogramında canlı yayındaydık. Her kılığa rahatça girebilen bir bayan yazar, İslâm’daki El Kesmeye ve Kısasa Vahşet diyerek dil uzattı. Ona kısaca Hoşt(!) veya çüş(!) Demeliydim. Ancak hukukçu kimliğimle, bir ders vermeyi daha uygun buldum. Evvela hangi şartlarda elin kesilebileceğini ve hangi durumlarda kısas yapılacağını, en muannit münkirlerin bile itiraz edemeyeceği biçimde apaçık izah etmeye çalıştım. Sözlerimi de Şartlarını göz önüne alınca, göreceksiniz ki; “El Kesme Cezası en büyük Adalettir.” Bizim ülkemizdeki, vurguncu, soyguncu, hortumcular gibi büyük hırsızların çaldıklarını fitil fitil burunlarından getirmek ve bir daha hırsızlık yapmayı akıllarına dahi getiremeyecekleri bir huzur ve güven ortamını oluşturmak için, Allah’ın emrettiği cezayı uygulamaktan başka bir çare yoktur. Kısasa gelince, onda hayat vardır. Onu uygulasak, 500 senedir bitmeyen kan davaları 5 dakikada biter. Dedim. Bu konuda en büyük hukukçularla ekranlarda alenen tartışmaya hazır olduğumu da sözlerime ilave ettim. Tam o anda, Sayın Kadir çelik’i telefona çağırdılar. Kendisini kudretli sanan birisi, Sayın çelik’e: “O yobazı niçin orada konuşturuyorsunuz?” demiş. “Evet ben yobazım. Kendilerinden para istiyorsam vermesinler; alkış istiyorsam vermesinler; oy istiyorsam vermesinler; makam ve mevki istiyorsam vermesinler... Bu kadarcık fikir ve düşünceye tahammülleri yok mu? Bunlar nasıl demokratlar?” dedim. Ben ki Batıl dahi olsa, davasına samimiyetle inanmış insanlara saygı duyduğumu televizyonlarda kim bilir kaç yüz defa söylemişimdir. Ayrıca da Tevhide ölürcesine bağlı günahkâr bir Vahdetçiyim. Birilik, beraberlik, dostluk ve kardeşlikten yanayım. Bize telefon edip teşekkür edenlere “İyi insanlardır..” demişim. Ben bu dünyada nefsimden kötüsünü göremiyorum. İyi gördüğüm kişilerle ortaklık yapın; kız alın, kız verin” demiyorum. Ne olur İslâm’ın büyük hoşgörüsü ile haklarında Hüsnü Zann etmeye çalışınız diyorum. Hoca değilim. Alim değilim. Şeyh ve haşa mürşit hiç değilim. Kendimi büyük islâm davasının basit ve sıradan bir köpeği olmaya dahi layık görmüyorum.
Benim sözlerimin ne önemi olabilir? Hz. Mevlana, kendisine secde eden bir papaza bile aynı şekilde mukabele etmiş. Ben Müslümanım diyen insanların nezaketine niçin nezaketle mukabele etmeyeyim? Sayın Deniz Baykal ile Sayın Emin çölaşan bana telefon etmişler. Ben de onlara teşekkür etmişim. Bunda ne var? “Sayın Demirel, insanî münasebetler açısından kötü adam değildir” demişim. Yüzlerce iyi hareketlerine şahit olmuşum. Gözümle gördüklerimi söylemeyeyim mi? Bu nasıl insanlık? Hem ben kimseye “Sayın Demirel’i Ulu Cami'ye İmam Yapın” demiyorum ki… Artılarını da, eksilerini de herkesin tahmin ettiğinden, çok daha iyi biliyorum. Niye hayır söylemek varken, bağnaz partizanlara ayak uydurayım? Herkesin keyfine göre konuşmak, imanlı insanlara yakışır mı? Kardeşlerim bizi palyaço mu sanıyorlar? Kardeşlerime göre tek suçum gönüllerine göre konuşmamam. Ben köçek miyim ki, herkesin havasına göre ayak değiştireyim? Haksız da olsalar beni eleştirenlere teşekkür ediyorum. Ancak benim, köşemde başka türlü yazıp, telefonda başka türlü konuşacağımı bekliyorlarsa çok aldanıyorlar. Lütfen beni riya ve ikiyüzlülüğe zorlamasınlar; aslâ sonuç alamazlar. Ben haddini bilen bir günahkârım. 70 milyonun karşısında ne isem, 4 duvar arkasında da oyum.
Sevgi, saygı ve dualarımla…