Pek demokrat bir medya..

Pek demokrat bir medya..

Başörtüsü tartışmalarından yeterli ve etkili gerginliğin üretilemediğine inanan medyamız, bu aralar, fena halde MGK toplantısına odaklanmış durumda.
Televizyon ve gazetelerde “Gözler 21 Şubat’ta yapılacak MGK toplantısına çevrildi. Asker suskunluğunu bozuyor. Dananın kuyruğu artık kopacak” türünden haberlerde artış var.
Medyamızın, başka herhangi bir demokratik ve çağdaş ülkenin basınına nasip olmayacak şekilde MGK toplantılarına gösterdiği “özel ilgi”yi biliyoruz.
Her ne kadar kimilerinde bir süredir “Nerede o eski MGK’lar… MGK’ların eski tadı kalmadı…” yakınmalarına tanık oluyorsak da, yine de “MGK MGK’dır” basınımız için.
En son Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın Makedonya Savunma Bakanı Lazar Elenovski’yle yapacağı görüşmeyi basına açması karşısında hayli ümitlenmiş, kameralar ve naklen yayın arabalarıyla Genelkurmay Binası'nın önünü doldurmuşlardı, ama Büyükanıt’ın “Bizim türban konusundaki görüşümüz belli” şeklindeki kısa açıklamasıyla pek de mutlu olamadan dönmüşlerdi.
Belli ki perşembe günkü toplantıya daha da özel bir önem atfediyorlar.
Birçoğu 28 Şubat gazeteciliğini hatırlatan kallavi bir manşet için pusuda bekliyor.
Hele bazı televizyon kanalları bu toplantının kamuoyu için ille de bir gerilim ve gerginlik mesajı taşıması için o kadar konsantre olmuşlar ki, örneğin; Star televizyonunun ana haber bülteninde toplantı sonrası görünürde bir şey olmasa bile, aslında gerilim olduğunu sanmamız isteniyor ve her ihtimale karşı aynen şöyle deniliyordu:
“Bu MGK toplantısından sonra yayınlanacak bildiride belki başörtüsü veya türban kelimesi dahi geçmeyecek, belki bildiride, ‘ülke güvenliğini ilgilendiren iç ve dış sorunlar görüşülmüştür’ gibisinden sıradan bir cümle yer alacak, ama bunlar içeride çok önemli tartışmalar yaşanmadığı anlamına gelmeyecek.”
Bu haberdeki “niyet ve temenni”ye dikkat ediyor musunuz;
Eğer askerle siyasetçi arasında gerilimi yansıtan bir bildiri olursa ne alâ. Eğer olmazsa da biz yine gerilelim; çünkü içeride mutlaka siyasetçiyi hizaya sokacak sert sözler sarfedilmiştir!
İşin ilginci, demokrasi açısından sicili hayli kötü olan medyamız, siyaset kurumunu yıpratmaya, siyasete mevzi kaybettirmeye, hatta gerekirse bu kurumu toptan ortadan kaldırmaya dönük militarist yayıncılığını demokrasi postuna bürünerek yapar.
Hele de sandıktan güçlü tek parti iktidarı çıktığı dönemlerde, bir de bakarsınız, ustalıklı ve demokrat görünümlü salvolar başlamış:
“Demokrasi ‘ben iktidara geldim, canımın istediğini yaparım’ demek değildir. Demokrasi, çoğunluk diktatörlüğü demek değildir. ülke diktatörlüğe kayıyor. özgür basın susturulamaz. Basın özgürlüğü demokrasinin vazgeçilmez şartıdır vs..”
Demokrasinin canının istediğini yapmak ya da çoğunluk diktatörlüğüne yönelmek olmadığı özü itibariyle elbette doğrudur, ama burada yapılmak istenen iş, “doğruyu kullanarak yanlışı kasdetmek”tir.
öyle olmasa, demokrasi diye feveran edenler, bir Başbakan'a köşelerinden 27 Mayıs ve Menderes’in akîbetini hatırlatma amaçlı mektuplar yazarlar mı?
Menderes, Demirel, özal, Erdoğan… Hepsi de benzer suçlamalara muhatap olmuştur.
İşin daha komik yanı da şudur:
Siyasetçileri düşünce özgürlüğünü daraltmak ve diktatörlük heveslisi olmakla suçlayanlar muratlarına erdiğinde, yani siyaset kurumu lağvedilip ülke ara rejimlere sürüklendiğinde, ortada demokrasinin ‘d’si kalmadı.
Değil “özgür basının eleştiri hakkı vardır” diye yazılar yazmak, ağızlarını bile açamadılar.
Madem ikide bir Menderes hatırlatması yapıyorlar, ben de onlara o dönemin basınıyla ilgili bir örnek olay hatırlatayım:
İstanbul Ekspres’in sahibi olan rahmetli gazeteci Mithat Perin’in anılarından öğrendiğimize göre; Başbakan Menderes, gazetecilerin eleştirilerini almak için bir toplantı düzenler.
Toplantı o kadar sert geçer ki; basın özgürlüğünün daraltıldığından yakınan gazeteciler Başbakan’a adeta ağızlarına geleni söylerler, ne hakaretler, ne saldırılar… Tabiri caizse Başbakan’ı bir tek dövmedikleri kalır.
Perin, “Oysa” diyor, “27 Mayıs darbesi olduğunda, o gün Başbakan'ı neredeyse dövmeye kalkan o demokrasi havarisi arkadaşlar, bırakın basın özgürlüğünden söz etmeyi, ağızlarını bile açamadılar.”
Evet, demokrasi adına siyasetçilere ağzına geleni söyleyenler, kışkırtıcılığını yaptıkları süreçler yaşandığında sadece dut yemiş bülbül oluyorlar.
Gel gör ki; pek ders de almıyorlar bundan.
Hâlâ demokrasi postuna bürünüp demokrasiye zarar verecek çabalardan vazgeçmiyorlar.
MGK toplantıları için duydukları şu heyecanı, biraz da bu ülke insanının temel hak ve özgürlüklerinin artırılması için duysalardı… Gerçek basın olma yolunda iyi bir adım atmış olurlardı hani..
Tamam, siyasal iktidarları eleştirelim, ama normal ve makul bir çerçeveyi yıkmadan.
çünkü o çerçevenin altında “hepimiz” varız.
-------
münaşaka
DSP'liler, trafikte yer alan “Durmak yasak” tabelalarının kaldırılması gerektiğini Meclis gündemine taşımışlar.
Bence solcularımızın trafikten kaldırılmasını istemeleri gereken tabela şu:
“Sola dönülmez..”
---------
sözünözü
Kanun diye diye, kanun tepelendi!
(Tevfik Fikret)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi