Kriz bitti mi?
Aradan geçen bir yıla bakınca “ekonomideki kriz bitmiştir” demek için zamanın henüz çok erken olduğu açık...
Krize yol açan sebepler şimdilik ortadan kalkmış gibi görünüyor... Fakat bu çöküşe yol açan küresel finansal sistemin ancak kurtarma planlarıyla ayakta durabildiğini biliyoruz...
Hükümetler faizleri düşürdüler ve vergi mükelleflerinin paralarıyla krize yol açan finans sistemini kurtardılar... Akabinde onlardan borçlandılar, bu paralarla kamu harcamalarını artırmaya ve talebi canlandırmaya çalıştılar...
Ayakta tutulan küresel finans sisteminin ekonomilere yeniden gaz vereceğini düşündüler...
Bu yaklaşımın kısa vadede finans sisteminin kârlılığı üzerinde müthiş etkileri oldu...
Amerika’da kurtarılan büyük bankalar, kriz öncesindeki kârlılıklarının üçte ikisine ulaştılar... Ama üretken-gerçek ekonomi kan kaybetmeye devam etti... Riskli kabul edilen finansal varlıkların bankalar arasındaki alım-satım işlemleri hızlanmaya, kârlılık uğruna risk iştahları yeniden kabarmaya başladı...
Türkiye’de ise bankacılık sektörü sorunsuz olsa da kendisini bu gruba dâhil ettirmeyi başardı ve tarihi küçülme kaydeden Türk ekonomisine rağmen rekor seviyede kârlar elde etti... Son üç aylık kârları 11 milyar lirayı aştı...
Şimdi sıra bankaların siyasetçileri kurtarması aşamasına gelebilir...
Çünkü ortada önemli bir sorun var...
Piyasadaki “borçla tüketim sorunu”, yeniden borç verilerek çözülemiyor... Bu anlaşıldı... Üretim sektörlerinin hareketlenmesi ve istihdam üretmesi gerekiyor...
Bankalar ve finans kurumlarının iflasına müdahale eden hükümetler, piyasalardaki doğal akışı da bozmuş oldular...
Ciddi sorunlar taşıyan bankalar ve finans kuruluşlarını milyarlarca dolar harcayıp ayakta tuttular... Yani bir bakıma onları kriz çıkardıkları için ödüllendirdiler...
Bu harcamaya karşılık dünya ekonomisindeki durgunluk, üretim kayıpları ve işsizlik oranlarında kısa vadeli iyileşmeler yaşanmadı... Aksine sınıflar arasındaki gelir uçurumu daha da derinleşti...
Finansal sistemin çalışma teknikleri ve kullandıkları araçlar hâlâ çok riskli ve mevcut kanunlarla denetlenemeyecek kadar karmaşık...
Üzerine gidildiğinde sistemin kırılganlığı da artıyor...
Bunun yerine iki ayrı noktada daha sert politikalar üretilecek galiba...
“KORUMACILIK VE MERKEZ BANKASI POLİTİKALARI”
Reel-gerçek ekonomiyi bankalar üzerinden canlandırmak mümkün olmuyorsa, kısmen korumacılığa geçerek gümrük vergileriyle oynamak ve Merkez Bankalarının yeni para politikalarıyla mevcut sorunları aşmak yolu denenecektir...
Korumacılık, uluslararası finans ve bankacılık sisteminin fişini çekmek anlamına da geliyor... Bu eğilim, Amerikan doları üzerindeki orta vadeli erozyon ihtimalini kuvvetlendiriyor...
Liberal kapitalist sistemde bankaların siyasetçiler üzerindeki yoğun etkisi bilinen bir şeydir... Sırtlarını hazineye dayayıp, iflas korkusu taşımadan sergiledikleri azami kâr hırsları hâlâ çok kırılgan olan ekonomilerin risklerini katlıyor...
İşin bakkal hesabına bakınca da aynı şeyleri görmek mümkün...
Bankalar üzerinden ekonomiyi canlandırma politikasında, vergi mükelleflerinden alınan her on lira, piyasada tüketimde kullanılan üç liralık krediden başka bir şeye dönüşmüyor...
Kapitalizm, krizi bütün dünyaya fatura edip derin bir nefes aldı...
Ama arkasından bir öksürük nöbeti gelmeyeceği garantisini de veremiyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.