Genelkurmay Başkanımıza övgüler yağıyor
Bizim şahsen çok garip bir talihimiz, ya da talihsizliğimiz var. Şahsî veya toplumsal derdi olan bize telefon ediyor, mektup yazıyor, mümkünse bizzat gelip baş başa konuşmak istiyor.
çocukluğumuzda dinlediğimiz bir masal vardı. Bir yerde, sazlıklar arasında dibi görünmeyen bir kör kuyu varmış. Derdi olan o kuyunun başına gider, iki elini ağzının yanlarına siper ederek, kuyuya eğilir ve avazı çıktığı kadar bağırırmış. Sesi kuyunun derinliklerinde yankılanarak, tekrar kendisine gelirmiş. Böylece dertli adam ferahlayıp rahatlarmış.
Biz de milletin dert kuyusu gibiyiz. Dinlisi-dinsizi, partilisi-partisizi, sağcısı-solcusu, çullusu-çulsuzu, ayığı-sarhoşu, kısacası derdi olan herkes... Başına bir iş geldi mi, ya da toplumsal bir olay oldu mu... Hemen kaleme, ya da telefona sarılarak beni arıyorlar. çoğu da benimle baş başa konuşmak için randevu istiyor. “Hastayım, bir dakika boş zamanım yok” desem biliyorum ki lâf çok uzayacak. O zaman da adamlar başımıza doktor kesilecek, midemizden girip kalbimizden çıkacaklar. İşi gırgıra vurarak kısa kesmek istiyorum. “Kardeşim size randevu da veremem. çünkü ben randevucu değilim” diyorum. İş tatlıya bağlanmış oluyor. Gülüşerek telefonları kapatıyoruz.
Bu defa kardeşlerimizin telefonları beni sonsuz derecede mutlu etti. çünkü yıllardır hasretini çektiğimiz güzel bir gelişmeden bahsediyorlardı. Milletimiz kahraman ordusunu bağrına basıyordu. Halkla devlet barışıyordu. Bu bizi son derece sevindiriyordu.
İki gündür, Türkiye’nin dört bucağından, hatta yurt dışından telefonlar geliyor. Hepsinin konusu son Millî Güvenlik Kurulu... “Kurul’un bildirisini elimiz yüreğimizde bekledik. Acaba yine mi, kartel medyasının haddini çok aşarak yaptığı zehirli telkinlerin acı meyvelerini tadacaktık? Askerimiz, bu cehennemî soğuklarda kuş uçmaz, kervan geçmez dağlarda teröristlerin kökünü kurutmak için dolaşırken... Vatanını, milletini, dinini, devletini sevenlere yine mürteci gözüyle mi bakılacak? Kartel medyasının uydurması olan sanal irtica yine birinci öncelikli tehlike mi sayılacak? Anadolu’nun her tarafına, her gün al bayraklara sarılı tabutlar içinde şehit cenazeleri gelirken... Resmî ağızlar, hâlâ askerlerimizi şehid eden, köylerimizi yakıp yıkan, devlete meydan okuyan bölücü terörün sanal ve uyduruk irticadan daha az tehlikeli olduğunu mu söyleyecekler? MGK’nın bildirisinde acaba kaç astsubayın ve subayımızın, kahraman ordumuzdan ihraç edildiği açıklanacak?” diye endişe ile bekliyorduk. çok şükür bunların hiçbiri olmadı. Millî Güvenlik Kurulumuzda, sadece Irak sorunu ili vatanı ve milletiyle, bölünmez bütünlüğümüzden başka bir konu gündeme gelmedi. Okuyucu kardeşlerim bunları söylüyordu.
“Kahraman ordumuz Orgeneral sayın Yaşar Büyükanıt’ın şahsında halkı ile kucaklaştı. Böylece devletle millet barışmış oldu” diyorlardı. Büyüklerimize dua ediyorlardı. Bizce sayın Büyükanıt’ın en büyük hizmetlerinden biri, emekli subayların orada burada ordu adına konuşmalarını yasaklaması olmuştur. Böylece halkımız rahatlamış, millet, aşağılanmaktan ve tehditlerden kurtulmuştur.
Bunun yanında keşke, askerî hastanelerde yatan evladını ziyarete giden örtülü gazi analarının kapıdan çevrilmesi de yasaklansaydı. O kıyafetteki analarımızın kahramanlıkları, Ankara Ulus’taki Atatürk Heykeli’nde anıtlaşmıştır. Mustafa Kemal, kılık kıyafet ayrımı yapmadan, bütün halkını kucaklamasaydı, İstiklâl Zaferimiz nasıl kazanılabilirdi? Okuyucular, “Komutanlarımız ATA’nın yaptıklarını yapsınlar. Onların ellerini öpelim” diyorlar. Bunları yukarıya duyurmakla beni görevlendirdiler. Hani dibi görünmeyen geçitten, önce delileri geçirtirlermiş ya... Biz de bu milletin delisiyiz. Elçiye zeval olmaz. İşte ben de o görevimi yapıyorum. Kendilerine olan sevgi, saygı, minnettarlık ve bağlılık duygularını sayın paşamıza arzetmekten büyük sevinç ve onur duyuyorum.