Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

200 yıldır, Batı dikteleriyle yönetiliyoruz!

200 yıldır, Batı dikteleriyle yönetiliyoruz!

Pazarları, okuyucu yazışmalarından derlemelere ayırdığım bir ‘Hasbihal’e daha, selâmla..
-Ziyâ Râsim Civelek (‘Haksoz.net’te, 26 Şubat tarihli yazım üzerine) yazıyor: ‘Osmanlı hangi zaman diliminde emperyalistlerden emir almış ki, mes’eleye Osmanlılaştırma adı veriliyor?’
*O yazıda değinilen ‘Osmanlılaştırma’dan maksad, son paragrafda da anlatılmıştır, (Osmanlı gibi daha büyük ve amma, kendi başına buyruk olmayan ve emperyalizmden emir alan ve onun projelerine göre oluşturulan) bir plan olarak.. Yani, Osmanlı’nın hükmettiği halkları bir arada tutabilecek niteliklere sahib bir büyük güç düşünülüyor. Amma, (kendi başına buyruk, yani, kendi iradesine göre değil), emperyalizmin emirlerine göre hareket eden bir güç hayâli..
Bu açıdan, ‘Osmanlı hangi zaman diliminde emperyalistlerden emir almış ki..’ sualinizin, o paragrafta anlatılanlarla ilgisi kalmıyor. Ama, yine de belirtmeliyim ki: özellikle 1804’de Rumeli’nde, sırtını Avrupalı ‘Duvel-i Muazzama’ya (büyük devletlere) dayayan ve (âyân) denilen, büyük toprak sahibi, eşraf sınıfıyla iktidarı paylaşmak için imzalanan ‘Sened-i İttifak’tan ve hele 1830’larda, Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın ayaklanması ve Osmanlı Ordusu’nu Nizip’te yenip, taa Kütahya önlerine kadar kovalamasından beri ve hele de, 1839’da tamamiyle Duvel-i Muazzama’nın dikteleriyle yayınlanan ‘Gülhane Hatt-ı Humayûnu’yla, (İslam’ın zâten düzenlediği hakların) gayrimuslimlere Batılıların baskısıyla tanınması ve yine aynı dayatmalarla (Batı hukuk normlarına göre yargılama yapmak üzere, ‘Nizâmiye Mahkemeleri’nin (Şer’iyye Mahkemeleri’nden ayrı olarak) kurulması ve 1856-Islahat Fermanı’yla yapılan ek düzenlemeler, bir bakıma, o zamanki AB Kriterleri’ydi. Kezâ, Rus Ordularının Yeşilköy’e dayandığı ve top seslerinin İstanbul’dan duyulduğu sırada, İngiltere’nin yardımını sağlamak için yapılan Meşrutiyet düzenlemeleri ve daha sonralardaki ‘İttihad-Terakki’ dönemi, (yani Osmanlı’nın hele de son yüzyılı) emperyalist baskılarla şekillenmiş ve o meş’ûm sona ulaşılmıştı. Tarih acı verici olduğu kadar, öğreticidir de..
-Hanefî Yazar (23 Şubat’taki yazımla ilgili) yazıyor: ‘SP’li bir kardeşi bir türlü ikna edemiyorum. Yeni Vakıflar Kanunu ile, ‘Yarın yabancılar gelip, bu ülke bizim, defolun diyecekler’ diyor..
*İkna etmek zorla mümkün değildir. Her ne olursa olsun, karşı çıkmayı şiar edinmişse, çabanız boşadır. ‘Uyuyanı uyandırmak mümkündür; uyur gibi yapanı ise, hayır!.’
Vakıf konusuna gelince.. O yazımda, İslam vakıfları üzerindeki tasallutun kaldırılmasına değindim.. Yeni kanun, elkonulan gayrimuslim vakıflarının iadesini öngörüyor, doğrudur da.. ama, islam vakıflarının da serbest olması sağlanmalıdır. Bir hayra yönelik vakıf kurulmasına karşı çıkmayı veya devletin eline vermeyi anlamak mümkün değildir.. Kurucuları, ister yahudi, ister hristiyan veya başka dinlere mensub olsun.. Devlet, sadece, kendi kanunlarına aykırı hedefleri olanlar varsa, onların kurulmasına izin vermez. Bu, bütün dünyada böyledir, İslam fıkhında da, vakıflar bu şekilde ele alınmıştır. Gelecek, korku üzerine kurulamaz.
-Bülend Ateş ve isimsiz bir okuyucu (25 Şubat yazıma, ‘tevhidhaber.com’ sitesinde) yazıyor: ‘Şemdin Sakık Türkiye’ye getirildiğinde hiçbir belediye PKK’nın elinde değildi. Yani, Şemo’ya bile haksızlık yaptığın ortaya çıkıyor. DTP’li yöneticilerinden özür dilemen gerek..’
-Belediyeler personel maaşları için para bulamazken, başkasına mı verecek? Sen de bu psikolojik harbin bir parçası haline geldin ya, ona yanarım..
*O yazımdaki ve rahatsız olduğunuz iddia bana değil; Şemdin Sakık’a aid.. ‘Dağa gidenlerin ailelerinin geçimlerinin PKK elindeki belediyelerce karşılandığını’ geçen ay söyledi. Beni, ‘psikolojik harbin bir parçası haline gelmek’le suçlayıp, DTP’li Bel. başkanlarından özür dilemem gerektiğini ve benim ‘bir psikolojik harbin parçası olduğumu’ söyleyenler, kendilerinin nerede olduklarını da söyleyebilirler mi? Ş. Sakık, devletin elinde derseniz; öcalan da devletin elindedir ve ona, ‘M. Kemal Cumhuriyetinin bittiği ve tarikatlar cumhuriyetinin başladığı’ gibi laflar et(tiril)mektedir. ‘Kavmiyetçi tarafgirliklerin musîbetler getireceğine dair, naklettiğim hadis rivayeti üzerinde düşünülmesini de beklerdim.
-‘turgaycinarr@....’ yazıyor: ‘Şunu sormak istiyorum: Milletin yaklaşık % 80’inin mutabık olduğu bir konuda bile, yasakçılığın devamından yana şirretliklerini sürdüren bir medyanın karşısında, yüzde 80’in sesi olacak durumdaki medya niye bu kadar zayıf?
*Cevabı, sualinizin içinde.. Ama, geçmişe göre, şimdi geleceğe daha umutlu bakabiliriz..
-Fikret Yok (Prof. Fuâd Sezgin’le ilgili 27 Şubat yazım için) yazıyor: ‘Ben üstadın talebesiyim, ama, Kur’an’ı sadece bir ‘metafizik kitabı’ olarak görmesine katılmıyorum..’
*Onun ‘metafizik’ gibi bir ifadesi yok.. Kur’an’ın, ‘insanı insan yapmak için eğiten bir kitab olduğu ve ‘fizik-kimya kitabı gibi anlaşılmasının yanlış olacağı’ görüşüne katılıyorum.
-Ahmet Taşdemir yazıyor: ‘Bir kimse, ‘şeriata karşıyım’ dese, küfre varır mı? Muhatabım, bir müslüman hanım.. Ama, şeriat denildi mi zorla örtünmek sanıyor, laikliği savunuyor?’
*Şeriat, kelime mânası olarak, yol, ırmağın yatağı demektir.. İslamî terim olarak ise, İslam’ın hayata tatbik edilmesindeki usûl, sistem ve kanun mânasındadır. Karşıtlık da, şeriat’ten ne anlaşıldığına bağlıdır. Yani bir kişi, ‘Kur’an’a, Allah’ın kanunlarına karşıyım..’ demiyorsa, önce, şeriat kelimesi hakkındaki yanlış bilgisi düzeltilmelidir. ‘Kufr-i cehlî’ (cahillikten doğan küfür) ile ‘kufr-i inadî..’ (inaddan kaynaklanan küfür) arasındaki fark gözetlenmelidir.’
-Seher Metinoğlu yazıyor: ‘Geçen Cumartesi yazınızda, Malcolm X’i, eskiden birlikte olduğu cemaatin mensublarıyla Amerikan gizli servislerinin birlikte öldürdüğüne dair bir cümleniz vardı. Bu söz çok iddialı geldi bana.. Ama, bir gün sonra, ‘Malcolm X’i öldürenler arasında olduğu gerekçesiyle 22 yıl hapis yatan 73 yaşındaki İslam, Malcolm X’i öldürmediğini savunuyor. Amerikan Kongresi eski üyesi McKinney, Malcolm X ve Martin Luther King suikasdlerinin arkasında FBI’ın olduğunu savundu. New York üni. prof.u James Small ise, ‘Suikast, bir devlet operasyonuydu..’ iddiasında bulundu.’ şeklindeki haberi okuyunca şaşırdım.. Demek ki, bu konuda çok az şey biliyoruz.’
*O bilgilerim, o cemaat içi ihtilaflara bizzat katılanlardan dinlediklerime de dayanıyor. Hattâ, Amerika’daki ‘Siyah Müslümanlar Hareketi’nin dünyaca ünlü isimleri bile o katl işinde rol almıştı.. Ancak, o beyanlar, şer’î mânada bir delil niteliğinde olmadığından, zikretmiyorum..
- Av. Gürkan Biçen yazıyor: ‘Kosova yazınızda, türkçenin korunması çabasını hoş karşılamadığınızı gördüm, bu görüşünüzü gözden geçirseniz. Arnavut asıllı olan birisi olarak, türkçenin korunmasını ben de isterim.’ (Aynı konuya ‘haksoz.net’de F. Zehra da değinmiş..)
*Kosova’daki kazanılmış haklara bir itirazım yok.. Sözüm, Türkiye’deki nice müslümanların bile, dil konusundaki bu hassasiyete, kendi ülkeleri sözkonusu olunca soğuk bakmalarınaydı.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi