Hicret yurdu 2
Kafile, Hicret yoluyla kervan yolunun kesiştiği Cuhfe adlı yere gelince, Resûlullah (S.A.V.) efendimiz Mekke-i Mükerreme yolunu hatırladı ve şehre duyduğu özlemle farklı duygular içerisine girdi. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak, zulme uğratılarak hicrete mecbur bırakıldığı Mekke-i Mükerreme'ye düşmanlarına üstünlük sağlayıp döndürüleceğini müjdeleyen âyet-i kerimeyi indirdi.
"Resûlüm! Kur'an-ı Kerim'i okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı sana farz kılan ALLAH Teâlâ, elbette seni yine dönülecek yere döndürecektir. De ki: Rabbim, kimin hidayeti getirdiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir." (Kasâs sûresi: 85) İşte bu âyet-i kerime, Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere arasında hicret esnasında nâzil olmuştur. Âyet-i kerimede, Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimizin, zulme uğratılarak çıkarıldığı yurdu Mekke-i Mükerreme'ye döndürüleceğine işaret buyurulmaktadır.
Yesrib'de bulunan Müslümanlar, Resûl-i Ekrem (S.A.V.) efendimizin Mekke-i Mükerreme'den ayrıldıklarını öğrenmiş, gecikmesinden dolayı da endişe etmeye başlamışlardı. Her sabah Mekke-i Mükerreme yolundaki Harre mevkiine çıkıp O'nun yolunu gözlüyorlardı. Resûlullah (S.A.V.) efendimizin geldiğini üç katlı bir evin damından ilk defa gören yahudi kızı, bunun beklenen misafir olduğunu anlayınca bağırarak orada bulunanlara haber verdi. Evlerinden Harre mevkiine koşan Müslümanlar şarkılar söyleyerek Resûlullah (S.A.V.) efendimizi karşıladılar.
Medine-i Münevvereliler tarafından tarifi imkansız bir sevinçle, coşkulu bir şekilde karşılanmıştı, günlerdir beklenen Hicret yolcusu. O'nu önceden tanıyanlarda depreşmiş bir hasret, ilk defa görüşenlerde ise garip bir heyecan vardı. Sonunda beklenen misafir Yesrib'i teşrif etmiş, böylece Medine-i Münevvere'nin bir peygamberi, Hz.Peygamber (S.A.V.) efendimizin ise bir Medine-i Münevvere'si olmuştu.
Bu olayın önemini ve Medine-i Münevvereliler'in coşkusunu Enes b. Mâlik (R.A.) : "Resûl-i Ekrem (S.A.V.) efendimizin Medine-i Münevvere'yi teşrif ettiği günden daha güzel ve parlak gün görmedim.", Berâ b. Âzib (R.A.) ise: "Medine-i Münevverelilerin Resûlullah (S.A.V.) efendimize sevindikleri kadar hiçbir şeye sevindiklerini görmedim." diyerek tasvir etmişlerdir. (Buhârî, Menâkıbü'l-ensâr:46) Medine-i Münevvereli Müslümanlar açısından Hicret, muhacir kardeşlerine kucak açış demekti. Yardımlaşma, dayanışma, paylaşma ve kardeşlik demekti. Din kardeşlerini barındırma, himaye etme ve sahiplenmekti. Bunun için "Ensâr" yani yardımcılar demişti, Kur'an-ı Kerim Medine-i Münevverelilere. Hicret, Medine-i Münevvereli iki kardeş kabilenin, Evs ve Hazrec'in bile bir türlü geçinemediği mekanda, Ensar-Muhacirîn kardeşliğini gerçekleştirmekti. Evini, iş yerini, hurmalığını, yiyeceğini, sermayesini kardeşiyle paylaşmaktı.
Aslında Medine-i Münevvere'ye hicret, bir anlamda medeniyete Hicretti. Cahiliyye'nin ve bedeviliğin egemen olduğu Arap toplumunda, medenî olabilmek, medeniyeti tesis edebilmek, belki de yapılabilecek işlerin en zoruydu. Kültür düzeyi düşük, okuma yazma bileni az olan bir toplumu, medenî bir topluma, Yesrib'i Medine-i Münevvere'ye dönüştürmek hiç de kolay değildi. İşte Resûlullah (S.A.V.) efendimiz, bu zoru başarabilmek, bu toplumsal dönüşümü gerçekleştirmek için Hicret etmişti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.