Keşke teröristler sadece dağlarda olsaydı

Keşke teröristler sadece dağlarda olsaydı

İşte 5 gün gibi kısa bir sürede, Ordumuz bellerini kırdı. Peki içimizdeki ve tepemizdeki teröristleri ne yapacağız? Bilgiçlik taslamadan, derinlere dalmadan, terörizmin ne olduğunu, herkesin anlayabileceği sade bir dille anlatmaya çalışalım.
Terörizmin vatanı İtalya’dır. Oradaki Mafyacılık, zamanla terörizme dönüşmüştür. Terörün kelime anlamı korkutmaktır. Toplumu dehşete boğduktan sonra bundan yararlanarak, saltanat sürmektir. Toplumda ne kadar yüksek mevkilerde olursa olsunlar herkes bir can taşıyor. Ayrıca her yetkili ve görevlinin, ailesi, çocukları, kısacası kaybetmekten korktukları, yakınları ve sevdikleri var. Her görevlinin evini de polis veya jandarma beklemez. Diyelim ki bekler. Onların da çocukları, sevdikleri ve yakınları yok mu? Teröristlerin amacı kısaca şudur: Polis ve jandarma kendilerini yakalayamayacak; savcı takibat yapamayacak, doktor rapor veremeyecek, hâkim tevkif edemeyecek. Kimse kendilerine ceza biçemeyecek. Haklarında bir karar verilse bile, dosya Yargıtay’a gönderilemeyecek. Gönderilse bile yukarıdakiler işlem yapılamayacak.Yani Devlet çarkı donacak.
Böylesi bir toplumda, can güvenliği olur mu? Huzur ve adaletten söz edilebilir mi? Ve yaşanır mı? öylesi bir devlet de uzun süre ayakta durabilir mi? Kimse yarınından emîn olabilir mi? İşte bugün içinde bulunduğumuz korkunç durum maalesef böyledir.
Şu farkla ki, bizde korku rüzgarı estirenler, Mafyacılar ve eli silahlı teröristlerden ziyade.. Onlardan çok daha etkin ve tehlikeli olan, bir avuç elitle onların güdümündeki bazı kurumlardır. Bir ülkede Başbakan dahi kefeni boynunda dolaştığını söylerse… Bu yakınmadan, o ülkenin, yüksek mevki sahibi, kravatlı ve diplomalı teröristlerin işgali altına düştüğü, anlamı çıkmaz mı? üstelik de terörizm kurumsallaşmışsa… Millî bir şahlanışa ve yeni bir Mustafa Kemal’e ne kadar muhtaç olduğumuz ortaya çıkmaz mı? öylesine bir kargaşa ve karmaşa içindeyiz ki Atatürk’ün kurduğu devleti daha fazla güçlendirebilmek için çırpınanların karşısına sözde Atatürkçüler çıkıyor. Gerçek ve samimi Atatürkçüler de tıpkı bizler gibi olayları kenardan izlemek zorunda kalıyorlar. Ne garip tecelli. Sözü burada kesiyorum. Maalesef öyle kurumlarımız var ki, kanunları, kaideleri, kuralları ve hatta Anayasa’yı çiğniyorlar. Kimse karşılarına çıkıp da ‘Ne yapıyorsunuz’ diyemiyor.
Böylece Yasama, Yürütme ve Yargı erkleri kenara vurulmuş oluyor. Kayıtsız şartsız millete ait olan hâkimiyet de TBMM’nin alnında Atatürk’ün güzel bir vecizesi olarak kalıyor. Nasıl oluyor da Mustafa Kemal gibi büyük bir dahi, ölümünden 22 yıl sonrasını göremiyor? Atatürk zamanında ne Anayasa Mahkemesi, ne de YöK vardı. Anayasa Mahkemesi 27 Mayıs darbecileri tarafından kurulmuştu. Keza Yüksek öğretim Kurumu (YöK) de, 12 Eylül darbecileri tarafından, kuruldu. İftar Yemeği’nde bunları Başbakanımız, Sayın Recep Tayip Erdoğan’a da yüksek sesle söylemiştim
YöK’ün fikir babası Atatürk’ün kapattığı Mason Derneğinin, üst düzey bir mensubuydu. İlk YöK Başkanı da kendisi oldu. Atatürk zamanında olmayan kurumları niçin sırtımızda taşıyalım? Biz özgür ve onurlu Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları mıyız? Yoksa kökü dışarıda olan derneklerin kölesi mi? Eğer öyle isek, ne özgürlükten, ne insanlıktan, ne de demokrasiden dem vurmaya hakkımız vardır. Gelin Atatürkçülüğe dönelim. Bu kamburları sırtımızdan atalım. Bunlar yok iken, kendi yağımızla kavruluyorduk. Ayağımızı yorganımıza göre uzatıyorduk. Şimdi güya çağdaş olduk. AB, ABD ve IMF kapılarında sürünüyoruz. Afrika’daki Kabile Devletçikleri ile Güney Amerika’daki Muz Cumhuriyetlerinin bile arkasından nal topluyoruz. Hani çağdaş uygarlığın üzerine çıkacaktık? Nah çıktık! Atatürk sağ olsaydı, bizi bu duruma düşüren vurguncu, soyguncu, hortumcu, hırsız, üstelik de inkilapçı sahtekârların suratlarına hah puuu! diye ağız dolusu tükürmez miydi? Bütün bunlardan kurtuluş yolu, Millî Güvenlik Kurulu’ndan (MGK) geçer.
Ben iktidarın yerinde olsaydım, bu kamburlar sorununu MGK’ya götürürdüm. Oradan bir tavsiye kararı çıkartırdım. Hükümet olarak da gereğini yapardım. (Bütün bunları da özet olarak, İftar Davetinde) Sayın Başbakanımıza söylemiştim. O bizi anladı. öbürlerinden beklemiyoruz Anlayana sivri sinek saz... Saygılarımla...


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi