Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

Bu ‘parmak ısırma’ yarışında, yanlışlık nerede?

Bu ‘parmak ısırma’ yarışında, yanlışlık nerede?

İlginç ve benzer sahneleri yansıtan iki tablo..
Güneydoğu’da çocuklar tahrik ediliyor ve zafer işaretleri yapıyorlar.. Bayrakları indiriyorlar..
Ve acı bir benzeyiş.. Gazze’deki çocuklar da, siyonist İsrail rejiminin güçlerinin geri çekilmesi karşısında, aynı işaretleri yapıyorlar.. İsrail bayrakları ayaklar altında..
Ve tartışmalar, tartışmalar..
-çekilme, ‘harekât’ın başarısızlığını mı gösteriyor?
*Başarı olsaydı, çekilme olur muydu?
-O halde, başarısızlık var, yani karşı taraf zafer kazandı; öyle mi?
(Halbuki, bir başka ülkeye işgal için değil, sınırlı bir hedef için gidiyorsanız; çekilmeyi taa baştan kabullenmişsiniz demektir ve çekilme de tabiîdir..)
-
Kendilerini, ‘Dünyada, bizim ordumuza karşı koyacak hiçbir güç yoktur..’ propagandasına fena halde kaptırmış olan türkçü gruplar hayal kırıklığı içinde, ‘ulusal onurumuz zedelendi.. Böyle mi olmalıydı?’ derken; kürdçü gruplar da, çekilme sonrasında sevinç gösterileri yapıyorlar.. Halbuki, önce ‘çocuklarımız öldürülüyor’ diye silahlı insanları sahibleniyorlardı..
Aynı şekilde, bazıları da, Gazze’de olup bitenlere bakınca.. ‘Yahu, ‘siyonist düşman’a karşı koyacak silah gücün yoksa, onu niye tahrik ediyor da, saldırmasına zemin hazırlıyorsun?’ noktasına geliyorlar..
Halbuki, o saldırılar olmasa da, İsrail rejimi, Filistin halkına göz açtırmamak için, saldırıları zaman zaman sürdürmek taktiğini, hattâ bir strateji haline getirmiştir.. Bazen serçe parmağı incinen bir yahudi çocuğu bile saldırı için bahane olabilir..
-
O halde, bu gibi operasyonlardan sonra yükselen iki taraflı zafer feryadlarına ne demeli?
Ama, bu bir savaş ve güç gösterme psikolojisidir..
Her iki taraf da, bu güç gösterilerini, geleceğe yönelik mücadelelerin diğer hazırlıklarından daha da önemlisi, ‘psikolojik hazırlığı’ korumak ve geliştirmek için, şart görüyor. Bazı heyecanlı kişi ve gruplar, ayran kabartıcı laflar edebilirler.. Ama, akıl, o lafları esas alamaz..
Nitekim, İsrail rejiminin son saldırısından geriye 130’a yakın kurban kalmışken, HAMAS yetkilileri, ‘siyonist rejim’i yenilgiye uğrattıklarını, büyük bir zafer kazandıklarını söylüyor..
Kürdçü gruplar da, TSK’yı geri çekilmeye mecbur ettiklerini söylüyorlar..
Ama, bu iddiaların bütünüyle gerçek gibi algılanmaması da gerekir..
Haaa, bir ‘harekât’ veya saldırıya muhatab olan taraf, yenilgiyi mi kabullensin, yani?..
Hayır, bu da beklenmemeli.. Ama, en azından, susulmalı ve insanı tutarsız duruma düşürecek beyanlardan kaçınmalı değil midir?
-
Benzer durumu, siyonist İsrail rejiminin 1,5 sene öncelerdeki Lübnan’a saldırısı sırasında da gördük. Siyonist ordu, Beyrut’un güneyindeki bütün Güney Lübnan’ı her şeyiyle yaktı, yıktı.. 1800 kadar insanı öldürdü.. Ve sonra, çekildi..
Saldırıya uğrayan tarafın en savaşçı gücü Hizbullah örgütü, ‘siyonist İsrail rejiminin yenilgiye uğratıldığını’ ilan etti..
Bu doğru muydu? Belki, tamamiyle yanlış değildi.. çünkü, Güney Lübnan halkının direnme ruhu kırılamamış ve daha da bir çelikten iradeye kavuşmuştu; psikolojik açıdan.. Ama, hiçbir ahlâkî sınır tanımadan her şeyi yakıp yıkmak, tahrib etmek açısından, İsrail’in başarısız olduğunu kim söyleyebilir?
Ama, bir halkın psikolojik açıdan yenilmedikçe, askerî saldırılarla yenilgiye uğratılamayacağı da bir gerçektir.. Ancak bu gibi durumların sürekli olarak, zafer gibi sunulması da her zaman beklenen neticeyi veremeyebilir..
Nitekim, Lübnan Savaşı sırasında da görülmüştür ki, karşı taraf yüksek teknoloji ürünü silahlarla saldırırken, Hizbullah’ın elinde en fazla 70 km. menzili olan roketler vardı.. Şimdi de, HAMAS savaşçılarının elinde, kısa menzilli Qassâm roketlerinden başka bir şey yok.. Bunlarla askerî üstünlük sağlayacak bir netice alınması da, herhalde beklenmemeli..
Yani, âdetâ, üzerinize saldırtmak için köpeğe taş atmak gibi.. Ve amma, o köpek saldırdığında hazırlığınız yoksa; o, nicelerinizi ısırır ve sonra giderse, bu onun yenilgisi midir?
Karşı tarafı bertaraf etmek için, o kadar büyük bir gücü harekete geçirmek ve bunun için de ‘orantısız veya eşitsiz’ sayılabilecek bir ‘kuvve-i kahriyye’den, ‘yokedici güç’ten istifade etmek zorunda kalmışsınızdır. Bu gibi operasyonlarla, mes’elenin kökten halledilemeyeceği, mes’elenin ‘sosyo-politik ve sosyo-ekonomik boyutlarının olduğu, genelde hemen herkesçe kabul ediliyor.
-
Evet, bu iki tablodaki taraflar arasında bir benzerlik yoktur, ama, her iki mücadele de, bir büyük ve derin sosyal problemden neş’et etmekte, kaynaklanmaktadır.
Bu büyük sosyal mes’ele, bizde, müslüman halkımızın ruhuna yabancı bir temel üzerinde yükselen ‘türkçü/laik/kemalist’ rejimin 80 yıllık uygulamalarının, milletin vicdanında açtığı yaraların ‘gangren’e dönüşmesinden kaynaklanmaktadır.. Filistin’de ise, bir ‘ırk/millet’ karması ideoloji olan siyonizmi bayrak edinerek, ‘yahudiler için ayrı bir vatan kurmak’ mücadelesinden.. Aşağı yukarı onun tarihi de, 80-100 yıla varıyor..
O halde, kısa süreli zafer ve yenilgiler, neticeyi belirleyemeyecektir.. Asıl olan, bir hakk anlayışına ve haksızlığa karşı direnme temeline dayanabilmektir..
-
Türkiye’nin Güneydoğu’da takib ettiği siyaset, sadece Türkiye’yi ilgilendirmez, bütün komşu ülkeleri ve Ortadoğu’yu ilgilendirir. (Ve, İsrail rejiminin perde gerisindeki güç olmanın ötesinde, Irak’ı da işgal ve velayeti altına almış olan Amerikan emperyalizmi de, artık bu bölgenin şekillenmesinde doğrudan hesaba katılması gereken bir güç odağı..) Güneydoğu Mes’elesi’ne, bölgenin bütün müslüman halklarının rızasını kazanacak bir çözüm yolu bulunmadıkça, -ki bu da, ancak, İslâm adâlet ve kardeşliği çerçevesinde olabilir-; sadece askerî çözümlerin bir ‘çıkmaz sokak’ olacağı unutulmamalıdır..
Filistin’de ise, iki taraftan birisi safdışı olmadıkça, bu mücadele bitmez.. Ve bölgeye zorba bir güç olarak gelip, kendisini devlet ilan eden siyonist İsrail rejimi, -kendisine dünyanın başka bir yerinde yaşama alanı bulmak üzere- bölgeden çekilip gitmedikçe, bu kanlı mücadele bitmez. çünkü, bu mes’ele, İslâm Milleti’nin tamamının mes’elesidir ve amma, bugün için, yazık ki, İsrail rejiminin cinayetlerine karşı, Mahmûd Ahmedînejad ve Tayyîb Erdoğan dışında, halkı müslüman diğer ülkelerin diplomatik temsilcilerinden hiçbir ses yükselemiyor..



Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi