Org. Büyükanıt'la, gıyabî bir hasbihal..
Sn. General.. Size, hayırlı işlerde başarılı olmanız dileklerimi sunuyorum..
Ben her ne kadar, Başkanlığınızın medyaya uyguladığı 'akreditasyon'da, 'dindar eğilimli' oldukları için, laikliğe ters bakanlar olarak sayıp, 'askerlere muhatab olmaları ve askerî mekanlara girmelerinin güvenlik açısından sakınca oluşturacağı' gibi gerekçelerle dışlanan cenahta yer alıyorsam da; siz, milletimizin vergi ve imkânlarıyla, ülkemizin ve halkımızın savunmasını üstlenen bir gücün en üst komutanı olduğunuzdan, ben size öylesine akıl almaz akreditasyonlar uygulayacak değilim..
Bugünlerde sıkıntılı olduğunuz, yaptığınız son toplantıya da yansıdı. çünkü, 'harekât'la ilgili yerli-yersiz eleştiriler aldınız. Rahatsızlığınız, 'Kendilerini vatansever diye tanımlayan bir kısım kişilerin, askerin harekâtını tatminsizlikleri nedeniyle farklı yöne çekmelerini dehşetle izlediğiniz' şeklindeki beyanınızdan da anlaşılıyor. Ama bunlara kızmamalı, alışmalısınız..
Dostunuz Baykal'ın bile, 'Ameliyatta, içerde parça bırakıldığını'; D. Bahçeli'nin de, 'TSK'nın yaptığı açıklamaların PKK'ya itibar kazandırdığını' söylemesi ağır olsa da.. 'âsûde olam dersen eger, gelme cihâne.. / Meydâne düşenin başı kurtulmaz seng-i kazâdan..'
Ancak bu konuda, sizin beyanınızı esas alıyorum. çünkü, binlerce askeri, Amerikan Sav. Bak. veya Bush'un, 'kısa sürede, 1-2 hafta içinde çekiliniz' demesinden bir gün sonra, düzenli bir şekilde çekmeniz, o coğrafyada, gerçekten de son derece zordu.. Sanıyorum ki, siz, 'çekilme kararı' alıp bunları uygulamaya başladıktan sonra, Amerika'lılar 'aslan payı'nın yine kendilerinde kalması için, hemen o beyanlarda bulundular; o tahakkümcü edâlarıyla..
TSK'nın, bu 'harekât'tan 'güvenlik güçleri olarak, toplam 27 mensubu 'şehit' verdiğini' açıkladınız.. Rakamın en az bu kadar olduğu, kesin.. Ama, açıklanmıyanlar da var mıdır, o henüz açık değil.. Ve dünya kamuoyundaki etkisi bilinen fransız gazetesi 'Le Monde', dün, inanmak istemesem de, 'TSK'nın asker kaybının açıklanandan fazla olduğunu, bunların çoğunun donarak öldüğünü' ileri sürüyordu.. Siz ise, 'Genelkurmay Başkanı yalan söyler mi?' diyorsunuz, kırgın bir şekilde..
Sözlerinize elbette inanmak isterim ve yalan söylediğinizi söylemiyorum.. 'Amerika git dedi gittik, dur dedi durduk. Bunu kanıtlasınlar bu üniformayı çıkartırım. Ne ABD'den, ne de içeriden harekât sonlansın diyen olmadı..' dediniz.. Ama bunu söylerken bile, Başbakanlık makamını kerhen kabulleniyormuşsunuz gibi, hiç de zarafeti olmayan bir edâyla, 'Ben kimsenin avukatı değilim, ama, gerçek bu..' deyişiniz de dikkatlerden kaçmadı..
Ama, üzerinde durulması gereken konu, 'Gen. Kur. Başkanı yalan söyler mi?' şeklindeki sözünüz... Bu söylem tarzı, 'Koskocaa C. Başkanı veya Başbakan yalan mı söyler?' noktasına da vardırılabilir. Halbuki, bütün bunları hep yaşadık, yakın geçmişte.. 90 bin askerin donmasıyla sonuçlanan 'Sarıkamış Faciası', 7 yıl hiç sözkonusu edilmemiş, fısıltılar 'vatan hainliği' suçlamasıyla yalanlanmış ve ancak, 1922'lerde, Enver'in etkisini kırmak için açıklanmıştı, o korkunç rakam.. (Ki, Şevket Süreyya Aydemir, sahibini, 'Tek Adam' diye yücelttiği, 'Nutuk'da sadece yanlış değil, yalan da olduğunu söylerdi..)
Kezâ, Sn. General; 'Kıbrıs çıkarması' günlerinde, 'Kocatepe' isimli zırhlı savaş gemisinin kendi savaş uçaklarımızca ve yanlış bir parola yüzünden batırıldığı ve yüzlerce askerin can verdiği de, ancak 25 sene sonra itiraf edildi.. Ve siz de biliyorsunuz ki, o geminin komutanı olan Güven Erkaya sorgulanmadığı gibi, bir de kendisini İsrail deniz güçleri kurtardığı için, onlara beslediği minnet duygusuyla, ülkemizi '28 Şubat zorbalığı'na yuvarlayanların başında yer almıştı.. '28 Şubat'ın, Gen. Kur. Başkanı, 2. Başkanı, Gen. Sekreteri ve diğer komutanlarının ne yalanlar söylediklerini hatırlamanın zamanı şimdi değil..
Sn. General.. '240 teröristin etkisizleştirildiği' yönündeki açıklamalarınıza, 'cenaze göster..' şeklinde gelen görüşlere tepki verirken, son derece medenî, modern bir anlayışla karşılık veriyor ve 'cenaze göstermenin hoş bir şey olmadığını' söylüyordunuz.. 'Biz bir kabile devleti miyiz? TSK mızraklı şeyler mi?' diye.. Bu, son derece güzel bir gelişme.. Evet, ölüm ânından sonra, intikam artık sona ermiş demektir.. 'Düşman'ın ölü bedenine saldırı yapılması, tekmelenmesi, vs.. vahşîliktir.. Ama, geçmişte, tv. kameralarında, öldürülenleri sıra sıra dizip, 'leş..' diye teşhir eden ve hattâ o ölü bedenler üzerine şarjörleri boşalttıran nice generaller de gördük.. Bazı generallerce, Adnan Menderes ve diğer siyaset erbabına yapılanlar ise, ayrı bir fasıl.. Milletin ve ülkenin savunulması için, devletin yetkili kurumlar eliyle kendilerine tevdi olunan silahları, birilerinin zihninde oluşmuş ucûbe ve heyulâlara göre millete yöneltmek gibi geçmiş uygulamalardan gereken dersin alındığını umarım..
'Bayrağa saldırı bile olağan hale geldi. Türkiye'nin uyanması lâzım' diyorsunuz, Sn. General... Hatırlıyor musunuz, Mersin'de, 4 yıl kadar önce, 'bayrak yırtıldı' iddiasıyla başlayan karışıklıklar üzerine, selefiniz Org. özkök, (herkesi asker farzedercesine) TSK- İç Hizmet Kanunu'nu, 'bayrağı korumanın her vatandaşın vazifesi olduğunu' hatırlatmış ve güçlükle durdurulabilen o karışıklıkların ise bir provokasyon olduğu ortaya çıkmıştı sonunda..
Bu gibi tahriklerin veya çağrıların kontrolden çıkan tepkilere dönüşebileceğini ve o zaman, onların karşısına 'asker'i dikmek zorunda bile kalacağınızı düşünüyor musunuz? Sizin bu sözünüz, toplumun, bir avuç insan tarafından yapılan o gibi ajitatif/ kışkırtıcı eylemleri soğukkanlılıkla mı, yoksa kızgın tepkilerle mi karşılamasına hizmet edecektir?
'Neden Musul'u Kerkük'ü almadın, Kandil'e gitmedin diyen var' diye yakınıyorsunuz, Sn. General.. Ama, kamuoyunu o yönde sorumsuzca yönlendirenlerin hemen tamamı, sizin 'akredite' medyanız ve hele de em. generalleriniz değil mi? Onları bu olumsuz tablolardan sonra değil önce, siz ikaz etmeli değil miydiniz?
Sn. General.. Son toplantınızda, 'siyasî çözüm'le ilgili bir soru geldiğinde, hemen o konuda da olumsuz görüşlerinizi belirtmişsiniz.. Böylece, Sn. General, bir taraftan askerî tedbirlerin çözüm olmadığını kendiniz itiraf ederken; bir taraftan da, 'siyasî çözüm'e ancak sizin, TSK'nın 'yeşil ışık' yakabileceğinizi hissettiriyorsunuz.. Halbuki, modern, medenî bir devletin Gen. Kur. Başkanı olarak sizden beklenen, 'Biz askeriz, siyasî çözüm, siyasî kurumların işidir. Biz, ancak milletin temsilcilerince verilen vazifeleri yerine getiririz..' demeniz değil miydi? Sn. General.. Siz sadece askerî sorumluluğu üstlenirsiniz.. -ülkenin askerî konular da dahil- genel yönetim sorumluluğu ise, millet iradesinin temsilcilerinin omuzundadır, sizin üzerinizde değil.. Ama, siyasî çözüm sözkonusu olduğunda da, hemen sizi kışkırtmak için koşacak olanlar, yine 'medya'daki o 'akredite' 'sivil general'leriniz olacaktır. çözümü tıkayanların asıl kim olduğunu görüp, bu fâsid daireyi olsun, kırabilirsiniz..
Hayırlı işlerinizde başarılar dileyerek, Sn. General..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.