Kerbela mı tahrik mi?
Kerbela faciası, İslam tarihinin tartışmasız en trajik hadisesidir. Başta Hüseyin (ra) olmak üzere Resulullah (sav) ın ehli beytinden. Yetmiş üç kişinin vahşice şehit edilmeleri, İslam ümmetini derinden sarsmış ve hala da acısı yüreklerde devam etmektedir.
Bu sebepledir ki, başta Yezid olmak üzere bu vahşetin faillerini şiddetle ve nefretle kınamayan yoktur. Hatta bir çok ehli sünnet alimi de dahil birçok alimler, iman etmiş bir kimseye lanet okunmak caiz olmadığı halde, yezide lanet etmeyi dahi caiz görmüşlerdir.
Aynı sebepten dolayı, hiçbir ehli sünnet ailenin, çocuklarına yezid ismini koyduğuna rastlamazsınız. Hatta Muaviye (ra) ciddi hataları da olsa Resulullah (sav) ın vahiy katipliğini yapmış bir sahabe olmasına rağmen, onun ismini de ehli sünnette neredeyse bulamazsınız.
Ayrıca İslam aleminin tüm ehli sünnet ailelerinde, Resulullah (sav) ın isminden sonra en çok ehli beytin isimleri kullanılır. En çok ta; Ali (kv) Hasan, Hüseyin, Fatıma, (Rıdvanullahi aleyhim) nın isimleri. Hatta ehli sünnetin bazı camilerinde, Allah (cc) Resulullah (sav) ve dört halifenin isimlerinden sonra, Resulullah (sav) ın torunları olan Hasan ve Hüseyin (ra) in isimleri yazılır.
Ehli sünnetin tüm mezheplerinde, ehli beyte zekat verilmesi caiz değildir. Çünkü zekat, malın kiri konumunda dır, ehli beyt ise ümmetin efendileri olup onların muhtaçlarına ihtiyaçları oranında beytül maldan özel maaş bağlanır. Yani ehli beyt, tüm ümmet için baş tacıdır, Hüseyin (ra) in soyundan olanlara “SEYYİD” Hasan (ra) ın soyundan gelen mü’minlere de “ŞERİF” ünvanı verilmiştir. Şianın yaptığı ise daha çok ehli beyt sevgisi altında sahabe ve ahli sünnet düşmanlığıdır maalesef.
Buna karşılık zeydiyye dışında şianın nerdeyse tüm fırkalarında ehli sünnetin önemli şahsiyetlerinden kimsenin ismi kullanılmaz. İsimlerinin konulmaması bir yana, Ali (kv) ve Muaviye (ra) arasındaki savaşlarda Ali (kv) safında savaşan sahabeler dışında tüm sahabeler tekfir edilir. Başta Ebu bekr sıdık, Ömer, Osman (Rıdvanullahi aleyhim) olmak üzere, neredeyse tüm sahabelere derin bir kin ve nefret duyulur.
Son ırak abd savaşında, değişik şii gruplar tarafından sadece ehli sünnet alimlerinden ismi Ömer olan dört yüzden fazla şahsiyet katledilmiştir, halktan olanların sayısı ise çok daha fazla. Bu kadar kin ve nefret neden? Hal böyleyken bu kin ve nefreti her yıl tahrik etmek neden?
Ömer (ra) i namazda hançerleyerek katleden Ebu lü’lü’ün mezarı iran da muhteşem bir türbe olarak tanzim edilmiş ve özenle ziyaret edilmektedir. Fatıma (ra) nın ölüm yıl dönümlerinde büyük şehirlerin ana caddelerine “bu gün Ömer’e lanet günüdür” yazılı büyük pankartlar asıyorlar. Vs. vs.
Her yıl muharremin onunda şia müntesipleri rutin bazı merasimleri tekrarlamaktadırlar. Niçin?... tabi şianın merasimleri, aşure gününden ibaret değil. Fatıma, (ra) Ali (kv) vd imamlardan belli başlılarının ölüm yıl dönümleri, ehli beytle ilgili tarihi olaylar değişik merasimlerle bir şekilde kutlanır. Ama hepsinin içinde kerbelanın ayrı bie yeri var.
Sanki Hüseyin (ra) i tüm ehli sünnet katletmiş veya onun vahşice katledilmesini onaylıyorlarmış gibi, tüm ehli sünnete karşı kin ve nefretin her yıl tazelenmesi anlaşılır gibi değil. Bunun İslam ümmetine tarih boyu hep zararı oldu, hiç faydası olmadı.
Esasen Yahudi dönmesi Abdullah bin sebe’ fitnesi olan bu şii-sünni tartışmaları siyasi ve sun’î olarak üretildi ve hiç bitmedi. Ehli sünnet tarafı kan kustukça kızılcık şerbeti içmiş görüntüsüyle bu fitneyi hep bertaraf etmeye çalıştıkça, şia tarafı her vesileyle bu fitneyi kaşımaya devam etti. İşte her yıl Kerbela hadisesinin canlandırılması da bu fitnenin tazelenmesinden başka bir işe yaramıyor, yaramaz da.
Tarih boyu onlarca peygamber, enbiya, evliya vb yiğitler kalleşçe ve vahşice katledilmiş. Bunlardan herhangi birisinin ölüm yıl dönümü bu şekilde anılıyor mu? Veya islamda 3 günlük yas ve taziyeler dışında her yıl tekrarlanan bir matem varmıdır?
Yediden yetmişe binlerce insanın, değişik ülkelerde kendilerini zincirlerle paralamalarına şehit imam Hüseyin (ra) ne der acaba? Hakkat Hüseyin (ra) mezarından dirilse de bu manzarayı görse!!!….
Yapmayın etmeyin bu yapılanlar Ali (kv) Hüseyin (ra) ve tüm ehli beytin, yani islam’ın yani vahyin öğretilerine ters. Artı bunlar, ümmet arasında tefrikanın körüklenmesine yarıyor. Türibinlere İslam birliği mesajları verip, her yıl birçok vesileyle tefrika tohumları ekmek yaman bir çelişki.
İslam tarihinde, Hanefi, Şafii, maliki ve Hanbeli mezhepleri arasında asla böyle bir tefrika bahis konusu olmamıştır. İhtilaf tabiî ki olur, olacakta. İhtilaf insanın fıtratında var. Ancak ihtilaf başka, iftirak başka bir şey.
Ama ne yazıkki siyasi kökenli şiiliğin türetilmesinden sonra İslam ümmeti içinde ihtilaflar iftiraka ve daha sonra da hesaplaşma, kapışma ve savaşlara dönüşmeye başladı. Sonra bu yetmez miş gibi on yedinci asrın sonlarına doğru yine siyasi kökenli vahhabilik te ihdas edildi ki, bu da tefrika ve çatışmaların tuzu biberi oldu.
İran, Pakistan, Afganistan ve Irakta olan bitenler yetmezmiş gibi şimdi Yemen ve Suudi arabistanda da karıştırılmaya başlandı. Esasen tüm körfez ülkeleri başta olmak üzere nerede biraz şii nüfus varsa, orası potansiyel bir fitne ortamına dönüştürülmüş durumda. İşte tüm bu tefrikaların kökeninde şianın bu merasimlerinin ciddi etkisi var.
Şianın kin ve nefret körüklemesi tabiî ki sadece merasimlerden ibaret değil. Aynı durum, sinema, tv, internet, kitap, dergi, gazete vs tüm kitle iletişim organlarına da yansımaktadır. Örneğin sadece “İmam Ali” filmi 24 cd den 14 cd ye düşürülecek kadar sansürlenmesine rağmen tam bir sahabe düşmanlığı körüklemektedir. Böyle bir filmi izleyen insan, yeteri İslam tarihi bilgisine sahip değilse sahabeden nefret eder. Bu da, nerdeyse yarısı sansürlenmiş hali, acaba bu filmin aslı nasıl? Ve acaba iran içerisinde gösterilen benzeri film, dizi film vs programlar nasıl?...
Sonuç olarak, Hüseyin (ra) ve berberinde şehit edilen ehli beyte yapılanlar tüm ümmetin acısıdır. Ancak bu cürüm, sadece yazid ve emrindeki bir grup askerinin suçudur ve bu, 1370 yıl önce yaşanmış bir olaydır. Ne o zamanki ne de şimdi ki ehli sünnet camianın bu işle uzaktan yakından bir alakası, onayı ve tasvibi olmadığı gibi bu vahşetin hep kınayıcısı ve lanetleyicisi olmuşlardır.
Şu ayet ve hadisleri tefekkür edelim.
“Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” (Hucurat 49/10)
“Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.” (Ali İmran 3/103)
İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız. (Müslim, Îmân, 93; Tirmizî, Sıfâtu’l-Kıyâme, 56)
Birbirinize buğz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize arka çevirmeyin; ey Allah’ın kulları, kardeş olun. Bir müslümana, üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz.
(Buhârî, Edeb, 57, 58)
DOĞRU OLAN, BU YARAYI KAPATMAKTIR, HER YIL KAŞIYIP KANATMAK DEĞİL!!!...