Selahaddin Çakırgil

Selahaddin Çakırgil

'Hukuk adına diktatörlük' daha ne kadar sürecek?

'Hukuk adına diktatörlük' daha ne kadar sürecek?

Yargıçlar, savcılar, avukatlar, hukuk fakültelerinde öğretim üyeliği yapanlar ve diğer hukukçulardan binlercesi sırtlarında cüppeler, ellerinde bayraklar; Pazar günü Ankara-Tandoğan Meydanı’nda bir miting yaptılar. Mitinge hukukçular dışındaki pek çok ‘laik/kemalist’ güruhun da katıldığı anlaşılıyordu..

Medyada yer alan haberlere göre, mitingde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eleştirilmenin ötesinde, ‘yuh’lanmış bile; Meclis’te yargıçlarla ilgili olarak kabul edilen bir kanunu veto etmeyip, inceleme bile yapmadan hemen imzaladığı ve yürürlüğe koyduğu gerekçesiyle.. Halbuki, ‘büyük hukukçu’ diye andıkları eski C. Başkanı, tam da onların dedikleri ve diledikleri gibi acaib yorumlarla ‘yargıçlar diktatoryası’na ne güzel hizmet etmekte ve veto ettiği kanunların kendisine aynen iade edilmesi halinde tekrar veto etmek yetkisi olmadığı ve ancak imzalamak ve yürürlüğe koymak durumunda olduğu halde; onları bile, 15 gün bekletip, en son anda imzalayarak, nice kendi yandaşı olan ‘taife-i laicus’un manevra alanlarını genişletmekte değil miydi?

Protesto konusu olan yeni kanuna göre, avukatların da hâkimlik ve savcılık mesleğine geçmesi mümkün olacak.. Ancak, itirazlar, getirilen bu yeni imkandan çok, yargıçlığa alınacak olanların Adalet Bakanlığı’nca mülâkata tâbi tutulacak olmasına..

Böylece yargı siyasallaşırmış.. Halbuki, bu daima yapılagelmekte olan ve rutinleşen bir işlemdir.. Kaldı ki, her hukukçu, hukuk fakültesi’nden mezuniyet diploması alabilmek için, resmî ideoloji ikonu etrafında oluşturulan ilke ve devrimlere bağlı kalacağına dair yemin etmek zorundadır.. Yargının siyasîleşmesi ise, daha taa temelden bir siyasallaşma değil mi bu durum?. Ama, anlaşılıyor ki, bunlar kendileri gibi düşünmeyen herkesi gürültüleriyle korkutmaya çalışan gugukçulardır, hukukçular değil..

Amaniiin!.. Şu, ‘hukukun siyasallaşması’ endişesi taşıyanların hassasiyetlerine de bakınız!

Zannedersiniz ki, bütün darbeler ve devrim uygulamaları karşısında da bu ‘hukuk adamları’, ‘hukukun siyasallaşmaması’ uğruna büyük mücadeleler vermiş ve direnişler sergilemişlerdir..

Çok gerilere gitmeye gerek yok.. 12 Eylûl 1980 Askerî Darbesi’nden sonra hukuk adına yapılan zulümleri nasıl unutabiliriz? Kezâ, 1994’lerde, ‘ideolojik ve siyasî yandaşlarından binlercesini Adalet Bakanlığı’na doldurduğu’ gerekçesiyle eleştirilen CHP’li Mehmet Moğultay, bu itirazlara, ‘Elbette doldurdum.. Öyle yapmayaydım da, yargıyı MHP’lilerle mi dolduraydım!’ dediğinde, bu hukuk çevrelerinin tepkisizliğini?

Hele, 28 Şubat 1997 Askerî Darbesi günlerinde, Genelkurmay’ın ‘komut’u üzerine, derhal postal yalamak için Genelkurmay’ın yolunu tutan ve orada süngüucuyla verilen hukuk uyarılarına göre yeni bir hukuk geliştirenler de bunlar değilmiş gibi..

Sahi, ‘Şemdinli İddianamesi’ni, evet sadece bir iddianâmeyi hazırlayan savcının başına getirilenler ‘hukukun siyasallaşması’ değilmişçesine, ‘gıkk’larını çıkarmayanlar kimlerdi? Ve, sanki, eski Başsavcı S. Kanadoğlu hukuk adına, entrikalara müsaid ne yaman yorumlar yaparken, bu hukuk kuruluşlarından bir ciddî itiraz gelmiş gibi.. Hattâ bu ‘hukuk adamları’, 1982 Anayasası’nın, ‘hile, ikrah ve cebr yoluyla, süngü zoruyla kabul ettirildiği için, ‘mutlak butlan’la (tam bir bâtıllık hâliyle) bâtıl olduğu ve ‘keenlemyekûn’ (bütünüyle yok) sayılması gerektiği’ yolunda görüşler açıklayan, üstelik de yine o anayasaya göre Yargıtay’ın tepesinde bulunan bir Sâmi Selçuk’un sözlerini bile duymazlıktan gelmişlerdir.. Halbuki, en azından bu konuda ya Selçuk’u, ‘O halde o makamda oturma!’ diye istifaya davet etmeli ve görüşlerine karşı çıkmalıydılar; ya da o görüşe katılıyorlarsa, o anayasa üzerindeki ‘keenlemyekûnluk’ iddiası karşısında, ‘hukuk adamlığı’nın gereğine göre hareket etmeliydiler..

Ama, hayır.. Onlar devlet mekanizması içinde, beşer planında, halkın oy ve desteğinden başka temel dayanakları olmayan ve bir halk iktidarı olmaya çalışan siyasî kadrolar karşısında hışımlanıp dişlerini gösterebilirler, ancak.. Çünkü. hak-hukuk anlayışlarını kaba kuvvetten, güçten ve de ‘devrimci hışım’ dedikleri histerik krizlerden devşirmektedirler..

Sözkonusu mitingde Barolar Birliği Başkanı da konuşuyordu..

Onun sözleri arasında, özellikle de, yeni bir anayasa yapılması etrafındaki çalışmalarla ilgili olarak söylediği, ‘Anayasa yapmak hukukçuların işidir..’ cümlesi daha bir dikkatimi çekti..

Bu sözü söyleyebilen bir kimsenin, (1924-Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun/Anayasası’nın ilk ve ikinci şeflerin tek parti diktatörlükleriyle zâten asla uygulanmadığını ve) hele de 1961 Anayasası’ndan bu zamana kadarki bütün anayasaların da asker süngüsüyle yaptırıldığını ya bilmediğini kabul etmesi, ya da bütün o anayasaların zorbalık eseri olduğunu belirterek, onlara karşı bir mücadaleye girmesi gerekirdi..

Bu vesileyle hatırlayalım ki.. Yeni Anayasa çalışmaları yapılırken, ‘yeniden yapmak için yıkmak gerekir’ diyen ‘inkılabçı-devrimci’ metodlara değil; ‘yıkmadan ve ıslah ederek yapmak’ şeklindeki ‘uzlaşmacı’ metodu benimseyerek, ister istemez idare-i maslahatçı bir tutum izleyen ve kademe kademe ilerlenilecek bir süreçte yol almayı tercih edenlerin, Millet’in temel haklarının tanınması yerine birtakım lûtuflar verircesine bir uslûb takınılmasına âlet olmamalarını, bunun ağır bir vebal olacağını hatırlatalım..

Özellikle de, ‘taife-i laicus’un, bugünlerdeki tv. açık oturumlarında ısrarla ve sık sık ifade ederek oluşturmaya çalıştıkları bir kamuoyu çarpıtılması çabalarına karşı dikkatli olunmalıdır.. Çünkü, onlar ısrarla Anayasa Mahkemesi’nin 1989’da aldığı ve ‘başörtüsünün cumhuriyete karşı eylemli bir kalkışmanın sembolü olduğu’na dair kararının asla değiştirilemeyeceği gibi bir hukuk zorbalığı sergilemek istiyorlar.. Bu bakımdan, hazırlanması düşünülen yeni Anayasa metninde, bu konuda yoruma müsaade etmeyecek kadar net beyanlara ve ‘eski anayasa’ya göre oluşturulmuş mahkeme kararlarının yenisiyle bağdaşmayan bütün hüküm ve ictihadlarının geçersiz olduğu’na işaret olunmalıdır..

Yoksa, bu ‘hukuk zorbaları’nın diktatörlük emelleri de, entrikaları da bitmez.. Ve milletimiz de birilerinin lûtuflarıyla değil, Allah’ın hürr olarak yarattığı insanlar olarak, ‘tabiî ve ideal hukuk’ donanımıyla yaşamak istiyor..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Selahaddin Çakırgil Arşivi