Anayasa platformu
TOBB Başkanı Sayın Rıfat Hisarcıklıoğlu, her bakımdan güvenilir bir genç. Anayasa konusunda, fikirleri ve talepleri olan bütün Sivil Toplum Örgütleri ile Kurum ve Kuruluş Yetkililerini muvakkaten bir çatı altında topladı. Son derece akıllıca onların sözcülüğünü yapıyor. Devletin Temel Nizamlarını tartışma dışında tutuyor. “Bu ölçü içerisinde herkes fikrini ve talebini açıkça söyleyecek” diyor.
Böylece yok İrtica Hortluyormuş, Yok Lâiklik elden gidiyormuş. Yok Cumhuriyet yıkılıyormuş gibi son derece boş ve Ülkeye zararlı yaygara ve şamataların önüne geçmiş oluyor. Daha başlangıçta Sendika Ağaları birinci plâna çıkıyorlar. Maaşlardan, zamlardan, işçi haklarından, dedikleri olmazsa Grevlerden bahsediyorlar.
Bizim Olaylara hangi açıdan baktığımızı herkes biliyor. İşçi Hakları ve Grevler Demokrasinin geri kalmış Toplumlara empoze ettiği bir çeşit tuzaktır.
Sendikacılık Ekonomide, faydalı olabilir. Ama bunun şartları vardır. Bir Ülkede İş çok, İşçi yoksa... İşçiler emeklerini diledikleri fiyata satarlar. Bu son derece tabiîdir.
Ama bizim ülkemizdeki durum öyle mi? Hasbelkader bir ekmek kapısı bulan işçiler ve memurlar, hemen teşkilatlanıyorlar. zaman zaman Haklı olarak, maaşlarına veya ücretlerine zam istiyorlar. Hayat pahalı, geçim zor. Ne yapsınlar? “Yıkılası hanede evlâdı ıyal var” Burası tamam da Adaletli değil.
Sendikalar, yalnız kendi mensuplarının değil, geride kalan milyonlarca işsizlerin de haklarını savunmalıdır. Sendika Lîderleri haklı olarak işçilerine sağlayacakları kazançları düşünüyorlar. Çünkü varlık sebepleri ve görevleri o.
İşçi olsun, memur olsun, bütün çalışanlar, yalnız Devleti ayakta tutmakla kalmıyorlar. Sendika Ağalarını da sırtlarında taşıyorlar. Yükleri sahiden ağır. Öyle Sendika Genel Başkanları var ki, bugün kendilerine Bakanlık verseniz kabul etmezler.
Bir Devlet Dairesine gidersiniz. Ön tarafta üç kişi ölürcesine çalışır. Arka plânda oturan 13 kişi, dedikodu yapar, Politika konuşur, Toto oynar, Örgü örer. Bir gözleri daima saattedir. Mesainin bitmesini beklerler. Vakit yaklaşınca telefonlara sarılırlar. Kuyruktaki vatandaşlar ağızlarını açıp da bir şey söyleyemezler. Çünkü onlar müdür yardımcılarıdır; Şeftir; şef yardımcılarıdır. Bugün git, yarın gel, demeye alışmışlardır. Öyle de mağrur ve havalılardır ki... Burunlarından kıl aldırmazlar.
Bazı Sendikacıların İşverenlerle yaptıkları sözleşmede, işe alınacak kişilerin sendikadan onay alması şartı vardır. Arkası olmayan yandı. Diyelim ki, Türkiye’de kadrolu kadrosuz işçi ve memurların toplamı, 5 milyondur. Son derece haklı olarak maaş ve aylıklarına zam isteyeceklerdir. Ama dışarıda aynı işi onların aldıkları paranın yarısına yapacak, 10-12 milyon işsiz insan vardır. Bu kimsenin umurunda değildir.
Bir ekmek kapısı bulmuş olanlar, hayatlarını en düşük düzeyde, sürdürebilmek için çalışıyorlar. Onların 2 misli işsizler de açlıktan ölmemek için çırpınıyorlar. Bunun neresi Adalet, neresi İnsanlık? Peki çare ne? denilecek? Vurgunculuğu, soygunculuğu, hortumculuğu, hırsızlığı en etkili biçimde önlemek... Dibi delik bir testiye okyanusları boşaltsanız, yine su tutmaz. O deliğin ve daha nice deliklerin behemehal tıkanması gerekir.
Aksi taktirde bu gidişle biz huzur bulamayız. Ayakta da duramayız. Çocukluğumuzda, bize “İmtiyazsız, sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz!” diye bir marş söyletirlerdi. Şimdi elimizi vicdanımıza koyarak düşünelim. Bu Ülkede Halkımız mı imtiyazlı; yoksa, Vergi Kaçakçılığından trilyonlarca YTL tutan borcunun %90’nına, uzlaşma adı altında bir kalemde çizgi çekilen Holdingciler mi? Acaba o yüzde doksan bağıştan, başkaları da payını almadı mı? Nerde Adalet, nerde Eşitlik, nerde İnsanlık? Hikmetin başı Allah Korkusudur.
Bu tür meselelerin üstesinden, ancak, bilgisi, tecrübesi, feraseti ve Allah korkusu olan Rıfat Hisarcıklıoğlu ve A. Latif Şener gibi gençlerimiz gelebilirler. Allah yardımcıları olsun.
Selâm, Sevgi, Saygı ve Dualarımızla...