Kader çizgisi
Dünyada yaşıyoruz. Etimizle, kemiğimizle dünyalıyız.
Toplum içinde yaşıyoruz, istesek de istemesek de toplumun kurallarına uyuyoruz.
Bir sistemde yaşıyoruz. Beğensek de beğenmesek de sistemin içindeyiz. Onlarla yaşamak zorundayız. Bizi dizayn eden amirleri vardır.
Vazifemizi yapalım ya da yapmayalım, biz de içindeyiz. Gemiyi beraber yürütüyoruz. Biz istemedik, bizden öncekiler de istemedi. Kader böyle çizildi, hal ve ahval böyle yayıldı. Şimdi bu hali yaşıyoruz. Bu yazgıyı yazan da yazdıran da biziz. İrade-i cüziyyemizi bu yolda kullandığımız için Allah yazdı. Allah yolunda mücadele edilmediği için zebuniyyete razı olundu. Ya da bu şartlarda bir hayata sürüklendik. Bu hayatın efendileri başkadır. Bize düşen onlara itaat etmektir.
"Böyle kalır mı, ya da kalmalı mı?" kararını da bizler vereceğiz. Elimizde bize ışık veren, yol gösteren İslam gibi projektörümüz var. Onun ışığında yürür, gösterdği hedeflere gidersek, çıkmaz yolu aşmak, iman selametine ulaşmak mümkündür. Bu yoldan sapar, başka yollarda medet umulursa kurtuluş ümidimiz yoktur. Bütün mesele yaşadığımız hayatın, bize yön veren sistemlerin tehlike olup olmadığını görmekte yatar. İnandığımız İslamı özlemek, onun bize hakim olmasını istemekte yatar. Hz. Peygamber’in “Ben bir nezirim, tehlikeyi görüp size haber veren bir uyarıcıyım” buyurduğu nezirleri bilmek ve bildirmek, beşeri sistemlerin tehlikeli olup olmamasını algılamakta yatar.
Evet... Kişi kendi kaderini kendisi yazar. Dünyasını da, ahiretini de kendisi tayin eder. Günahını da, sevabını da kendisi kazanır. Cennetini de, cehennemini de kendisi ister. Sevabını da, azabını da kendisi tercih eder. Allah ile kul arasındaki bağı da kendisi kontrol eder. Peygamberler de dahil hiç kimse müdahale edemez. O, Allah ile kendi arasındadır. Kul ister, Allah verir.
Allah’ın Resulü:
“Ey Haşim oğulları, kendinizi Cehennemden kurtarın! Başınıza gelebilecek Allah’ın azabını def edin. Sizden, Allah’ın azabını uzaklaştıramam. Benim size hiçbir faydam olmaz.” (Müslim)
Allah’ın Resulü halası Safiye’ye:
“Ey Abdulmuttalib’in kızı Safiye. Muhammed’in halası Safiye! Senden de Allah’ın azabını kesinlikle uzaklaştıramam. Sizin için Allah’tan gelecek azaba karşı hiçbir şeye sahip değilim.” (Müslim)
Allah’ın Resulü, kızı Fatıma’ya:
“Sen ey Muhammed’in kızı, Rasulullah’ın kızı, Fatıma! Kendini cehennemden kurtarmaya bak! Başınıza gelebilecek Allah’ın azabı karşısında hiçbir şey yapamam.”
“Benim sizin yanınızdaki halim, düşmanı ve ciddi bir tehlikeyi görüp, kavmine, kabilesine haber vermek için çabalayan adama benzer. O, ehlini ve ailesini korumak için öne fırlar. Fakat düşmanların kendisinden önce baskın yapma ihtimaline karşı korkarak ‘Dikkat edin, baskın var!’ diye bağırmaya başlar.” (Müslim)
Buyurduğu ikazlar çerçevesinde insanın kendisini kurtarmak, ahiretini kurtarmak çabasında ve gayretinde olursa sistemlerden kurtuluş yolu olur. İnsanlar, beşeri sistemleri tehlikeli görür de, ahiret için bir adım atarsa, Allah’ın emirleri yönünde yol alırsa kurtuluş ümidi doğar.
İnanan, inandığı Kur’an yolunu tercih eder de kurtuluşun Allah’ın emirlerinde olduğuna karar verir de ilk adımını atarsa ümide bir adım atmış olur.
Sistemleri biz getirmedik ama içindeyiz. Her inanan da beşeri sistemi ilahi sisteme çevirmekle vazifelidir. Tehlikeyi görerek, bilerek, karşılığını Allah’tan isteyerek hareket eder ve isterse Allah da öyle yazar. İnsan kendi kaderini kendisi yazar.