Anayasa paketi
Elbette ki, prensip olarak, halkın seçtiği Meclis anayasayı da, kanunları da değiştirme yetkisine sahip. Değiştirebilir ve değiştirmeli. Hattâ yaklaşık otuz senedir yürürlükte olan ihtilâl anayasasını tamamen tedavülden kaldırıp yerine yeni, demokratik ve sivil bir anayasayı ikame etmek, milletin hukuku adına Meclisin en önemli görev ve sorumluluğu.
Gerek 2002, gerek 2007 seçimlerinde milletin verdiği oy desteğiyle sağlanan Meclis çoğunluğunun bunun için değerlendirilememiş olması, Türkiye açısından son derece büyük bir kayıp.
Geride kalan yedi buçuk sene zarfında bu temel sorunun sağlam ve köklü bir çözüme kavuşturulamamış olması, bugüne geliş sürecinde ve halen yaşanmakta olan ve giderek derinleşen kriz ve tıkanıklıkların en önemli sebeplerinden biri.
Eğer iktidar, arkasındaki büyük oy desteğinin ve Meclis çoğunluğunun hakkını vererek, AB sürecinin demokratikleşme için olumlu bir baskı oluşturmasından da yararlanarak, anayasayı yenilemekle işe başlasaydı, hem kendisi rahat ederdi, hem de her alanda ülkenin önü açılırdı.
Ne yazık ki, birinci iktidar döneminde bunu başaramadı. Şimdi bunun gerekçesi olarak, o zaman yapıldığı ifade edilen darbe plan ve hazırlıklarını gösteriyor. “Darbe tehdidi varken anayasayı nasıl değiştirebilirdik?” demeye getiriyor.
Ama “Eğer varsa darbe tehdidini ortadan kaldırmanın çaresi, darbecileri koruyup kollayan ve farklı formatlardaki yeni müdahalelere imkân veren ihtilâl anayasasının bertaraf edilmesidir” itirazı karşısında, bu savunmanın geçerliliği yok.
Dolayısıyla, AKP’nin bir ara anayasayı tek başına değiştirebilecek sayıya da eriştiği birinci iktidar döneminde bu fırsatı kaçırması hiçbir şekilde mazur gösterilemez ve asla bağışlanamaz.
Gelelim 22 Temmuz 2007 seçimi sonrasına.
O zaman da, 27 Nisan muhtırasına kafa tutup, 367 dayatmasını halkın desteğiyle aşarak ve antidemokratik, hukuk dışı engellemelerle geciktirilen cumhurbaşkanı seçimini neticeye ulaştırarak güç tazeleyen bir irade görüntüsü mevcuttu.
Bu atmosfer anayasayı yenilemek için son derece elverişliydi. Muhalefet destek vermese bile, şimdi gündemdeki mini paket için telâffuz edilen referandum yoluyla neticeye ulaşılabilirdi.
Nitekim bir akademisyenler heyetine hazırlatılan anayasa taslağını 2007 güzünde ucundan kıyısından gündeme getirme işaretlerinin belirmesi, bu havayı değerlendirme ve fırsatı yine ıskalamama niyetinin habercisi gibi görünüyordu.
Ama heyhat! Yine olmadı. Önce, peş peşe yapılan ve çok sayıda şehit verdiğimiz “terör” saldırıları, ardından Kuzey Irak’a operasyon talebi gündeme geldi. Ve sonuçta, Meclis yeni anayasa yerine sınırötesi operasyon tezkeresini çıkardı...
Sonra 2008 Ocak’ında Erdoğan’ın Madrid’den başörtüsü için yaptığı “Velev ki siyasî simge olsun” çıkışını takiben, MHP’nin de gaz vermesiyle gündeme gelip 411 milletvekilinin evet oyu ile Meclisten geçen iki maddelik anayasa değişikliği.
Ve bunun önce AKP hakkında açılan kapatma dâvâsını tetikleyip, sonra AYM tarafından iptali.
Devamında, AKP’nin kapatılmayıp “ağır bir ihtar”a muhatap olmasıyla, gerek iktidar, gerekse siyasetin geneli üzerindeki yargı vesayetinin iyice koyulaşıp derinleşmesi. Anayasayı değiştirmenin de eskiye göre daha zor bir hale gelmesi.
Şimdi gündeme getirilen mini anayasa paketini, bu arkaplanın ışığında değerlendirmek lâzım.
Paket açıklanır açıklanmaz Yargıtay Başkanının “Yapılmak istenen, anayasanın değiştirilemez ilkelerinden kuvvetler ayrılığına aykırı” tepkisi vermesi ve daha önce de Anayasa Mahkemesi Başkanının “Paket Meclisten çıkarsa bizim önümüze gelecek gibi” demiş olması, hele şu ortamda asla yabana atılmaması gereken işaretler.
Peki, paket Meclisten geçer mi? AKP fire verir mi? Verirse, eksiği muhalefetin fireleri tamamlar mı? Referandumsuz kabul ihtimali var mı? Ve referanduma gidilir mi? Yaşayıp göreceğiz.